"İnsanlar, bir yerde çalışıyorsanız size yalnızca 'çalışan' gözü ile bakıyorlar; ofisinizi açtıysanız 'tamam' diyorlar"

04 Kasım 2010



2003 yılından bu yana ofisinizi nasıl ilerlettiniz?
Örneğin müşteri portföyünüzü nasıl geliştirdiniz?

EB: İş, işi getiriyor. Yani çevreniz, yavaş yavaş gelişmeye başlıyor. Eğer siz işin arkasında duruyorsanız, iyi yapıyorsanız ve müşteriyi de memnun bırakıyorsanız, çevre kendiliğinden oluşuyor.

Önceki iş deneyiminiz sırasında edindiğiniz tanışıklıklar da, iş almanızda yardımcı oldu mu?

EÇ: Tabi ki, mutlaka var ama bununla da sınırlı kalmıyor. Garip bir şey oluyor aslında… Siz, kendi ofisinizi kurup yürümeye karar verdiğiniz zaman kendi çevrenizden de bir takım talepler gelmeye başlıyor. Yakın çevrenizden, arkadaşlarınızdan…

EB: İnsanlar, bir yerde çalışıyorsanız size yalnızca "çalışan" gözü ile bakıyorlar. Ama ofisinizi açtıysanız "Tamam" diyorlar, "Demek ki bize iş yapabilir". İnsanlarda hep "Bir iş alsam da ofisimi açsam" beklentisi vardır. Ama işler bu şekilde gelişmiyor. Ofisini açmalısın ki insanlar sana gelsin!

EÇ: Tüm bunların bir riski de var. Ofisini kapatan çok arkadaşımız oldu. Zor bir iş bu; çok sevmek lazım. Şayet çocukluktan gelen çok iyi bir çevreniz yoksa ya da çok şanslı değilseniz, beklemek ve sabırlı olmak gerekiyor.

İlk işiniz neydi öyleyse?


EB: Unitim Tekstil'in Tommy Hilfiger mağazalarının iç mimarlığını üstlenmiştik. Yine Unitim'e bağlı olan Camper'ın bir mağazasını yaptık.

İlk kez yalnızca sizin söz sahibi olduğunuz bir projeyi üstlenmek nasıl bir süreçti?

EB: Ama biz alışıktık buna; çok değişik bir süreç de değildi. Çalıştığımız yerde de yapıyorduk bunları.

Yani Erginoğlu & Çalışlar'da da bu tür sorumlulukları alıyordunuz?

EB: Tabi ki… Hiç öyle bir yabancılık çekmedik.

EÇ: Zaten o noktaya geldiğinizi hissettiğiniz anda kendi ofisinizi açmak fikri kafanızda iyice şekilleniyor. Yoksa çok zor olabilirdi! Ha, belki şunu söylemek lazım: Bir şirket yapısı oluşuyor ve onun yöneticisi haline geliyorsunuz. İnsan ilişkileri, finansı düzenlemek, maddi ilişkiler gibi kısımlarda biraz yabancı kalıyorsunuz. Onun ötesinde işi yapmak yani mimarlık ile ilgili hiçbir sıkıntı yaşamadık.



Bu ofisin "dinamosu" bu proje miydi?

EB: İşin doğrusu şu: Ben bir dönem "freelance" olarak da çalışmıştım. Tanıdığım birkaç insan da vardı. Oradan da devam etti.

EÇ: Aslında "freelance"in de bir çok artısı ve eksisi var. Ama bunu da tercih eden çok sayıda insan var.

Ne gibi artılar ve eksilerden söz ediyoruz?


EÇ: Kurumsal bir yapı yok ve tek tüfek işi halletmeye çalışıyorsunuz. Gerçi bunu Emin daha iyi bilir…

EB: Bence iyi bir tarafı yok.

EÇ: Eksisi, bazı firmaların kurumsal bir kimlik görmek istemesi örneğin… Fatura kesilsin istiyor ama onu bile yapamıyorsunuz.

EB: E, daha ne olsun!

EÇ:
Artısı, belki daha az giderle işleri sürdürebilmeniz…

EB: Ama çok zor oluyor!

Ofis sahibi olmanın getirisi, "fatura kesebilmek" dışında nedir sizce? Müşteriye verdiği güven duygusu mu?

EB: Ben mimarlığın, insanın kendi başına yapabileceği bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu, bir ekip işidir. Ofisiniz olduğunda ekibiniz ile paylaşarak bir şeyleri ortaya çıkarıyorsunuz ve bu, çok önemli. Hatta ofis sahibi olmanın en önemli tarafı bu bence…


Emin Balkış ve Elvan Çalışkan ile Daldan Dala Mimarlık Üzerine...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :