"İşlevsellik Bizim İçin Çok Önemli"

30 Ocak 2025

Mimari yaklaşımlarınıza dair örnekler verdiğiniz projelerinizden Müze Gazhane’de de çalışmalarınız oldu. 

DBO: Oradaki çalışmalar iki etap gibi oldu. Önce yeniden işlevlendirip iç mekanını tasarladığımız Müze ve Kütüphane Binaları ilk açılışla birlikte ziyarete açıldı. İklim Müzesi’nin çalışmaları o süreç içerisinde devam etti; daha sonra açıldı. 

Müze Gazhane de eski bir yapı ama biraz daha farklı bir karakteri var, bir endüstriyel miras eseri, bir fabrika yapısı. Dolayısıyla çalışması hem keyifli hem çok zordu. Çünkü yapılar birer mekan olarak yapılmamış. O yapıların hepsi birer makine aslında. Hepsini kömürün yakılması, gazın elde edilmesi, depolanması ve şebekeye verilmesi sürecinde birer işlevi olan makineler olarak düşünebiliriz. Onların içinde çalışmak tabii hem zordu hem de çok öğretici ve keyifliydi bizim için. 

Toplamda 11 binanın yeniden işlevlendirmesini yaptık; 8’inin iç mekanını tasarladık. Aynı zamanda iki binaya yayılan İklim Müzesi’nin sergi tasarımını yaptık. Binaların İklim Müzesi olarak işlevlendirilmesini de biz önerdik bu süreçte. Orası tabii çok uzun süreli bir iş. Biz biraz sonuna dahil olduk. 

En başta da konuştuğumuz gibi çevredeki güncel ihtiyaçlara yönelik birtakım işlev önerileri yapmaya çalıştık. İşletme senaryolarını göz önünde bulundurduk. Çünkü Türkiye’de proje yaparken genelde böyle oluyor; kimin işleteceğini bilmiyorsunuz. Karşınızda bir işletme muhatabı olmuyor. Dolayısıyla oradaki ihtiyaçları dinleyemiyorsunuz. Tamamen kendinizin el yordamıyla geliştirdiği bir süreç. Bu bence biraz özgürlük de sağlıyor. Aslında işletmecinin hiç görmeyeceği birtakım yorumlarınız, katkılarınız olabiliyor. Orada da öyle bir süreç oldu. Buranın İklim Merkezi olması, sürdürülebilirlikle ilgili, iklim krizi ile ilgili söz söyleyen bir yer haline gelmesinden, oradaki restoranın menüsüne kadar detaylarda önerilerimiz oldu. 

Orada da İBB Miras’la çalıştınız. Kaç projeniz oldu İBB Mirasla? Birlikte yaptığınız çalışmalarla ilgili neler düşünüyorsunuz?

DBO: Hayata geçmeyenlerle birlikte 5 proje oldu. Müze Gazhane’den sonra Kağıthane Gazhanesi için de bir proje ürettik. Onun uygulamaya geçmesiyle ilgili süreç İBB Miras tarafında devam ediyor. Orası Müze Gazhane’nin iki katı büyüklüğünde bir alan. Kentte biraz daha kampus gibi davranmasına yönelik bir önerimiz oldu. Onun dışında Emirgan Meydanı’nda bir proje ürettik; o hayata geçmedi maalesef. Cumhuriyet Müzesi ve Süleymaniye mahallesi yenileme projesi var; ilk etabında da çalıştık, şimdi ikinci etabı devam ediyor. 

Gazhane Kağıthane

İBB Miras, ekiplerini iyi ve doğru oluşturdu bence. Genç bir ekip kurdular. Biz Müze Gazhane’yi çalışmaya başladığımızda eski yönetimle başlamıştık. O proje devam ederken yönetim değişti. O değişime de tanıklık ettik. Orası uzun soluklu bir proje olduğu için biraz hafıza gerektiren bir yerdi. Ama son zamanlarda biraz daha şunu hissediyoruz; çalıştıkları mimarlık ve tasarım ekiplerine güveniyorlar, özgürlük alanı tanıyorlar. Bunu özellikle Cumhuriyet Müzesi’nde çalışırken daha fazla hissettik. 

İBB Miras’ın ellerindeki işler, yapılar çok kıymetli, çalışması çok keyifli alanlar. Genç ekiplerle çalışıyor olmaları, sadece mimari, iç mimari açısından değil, genç grafik tasarımcılarla, genç sanatçılarla çalışıyor olmaları ve onlara bir alan tanıyor olmaları da çok değerli. Çünkü artık biraz böyle bir şeye ihtiyaç var. 

Süleymaniye Mahallesi’nde neler yapıyorsunuz?

KU: Süleymaniye Mahallesi’nde İBB Miras bir dönüşüm süreci başlattı. 40’tan fazla mimari grup farklı adalarda dönüşüm projeleri çalışıyor. Daha öncesinde yapılmış, şimdi onu daha akademik olarak sorgulayıcı, eskiye benzeyen değil kendi dili olan ama Süleymaniye ölçeğinde de bir hafızası olan bir dönüşüm. Kimisi konut, kimisi ticaret, kamusal gibi farklı kullanımlarda projeler üretiliyor. Biz ilk etapta iki ada tasarlamıştık. Kurula girecek. Şimdi iki ada daha tasarlıyoruz. Bizimle beraber yan parseller de farklı ofisler tarafından ele alınıyor. Bütün mahalle bir dönüşüm projesi kapsamında ele alınıyor. Ortak toplantılarla herkesin birbirinin yaptığından haberdar olması ve birbiriyle ilişkileri gözetiliyor tabii. Danışman hocalar var, toplantılarda oluyorlar, onların birtakım kritikleri oluyor. Tamamen eskiyi kopyalayan bir proje değil ama eskinin hafızasından birtakım şeyleri alıp günümüz koşullarında bir mimari üretim olacağını bilerek yapılıyor. 

Bu arada bu çalışmalar tescilsiz yapılar için geçerli, yıkılıp yapılacak yapılar. Bir de kaybolan yapılar var. Tescilli, belgeli ama yapı ortada yok. Yıkılan var, yanan var. Onlar da aslına uygun yeniden yapılacak. 

Süleymaniye Yenileme Projesi, Eskiz. @Kadir Uyanık

Devam eden bir projeniz de var; Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nda... O projeden de kısaca bahsedebilir misiniz?

KU: Kasımpaşa’da eski Bahriye Hastanesi, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’na dönüştürülüyor. Bölgenin en eski ikonik yapılarından. Biz de Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nın karargâh girişini yapıyoruz. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın çok önem verdiği bir yer. Orada da bir enstalasyon önerimiz oldu. 

DBO: Karşılama holü aslında. O yüzden oradaki hafıza ile ve askeri nizamla da ilişkilenen bir mekan. Orayı çok hızlı bir şekilde zemini, duvarı, malzemesiyle şekillendirdik ama orada daha ilgi çekecek imgesel bir şeye ihtiyaç vardı. Bir kadırga iskeletinden yola çıkarak tasarladığımız ve yorumladığımız, tavana asılan bir enstalasyon geliştirdik. Şimdi onun yapımı devam ediyor. 

Mimarlıkta; estetik, işlevsellik, sürdürülebilirlik gibi birçok kriter söz konusu. Sizin için en önemli kriter hangisi ve neden?

KU: İşlevsellik öncelikli. Şu an dünya hızlı değişiyor, bunun da insan eylemine de mecburi olarak yansıdığını görebiliyoruz. O yüzden işlevsellik çok önemli. Aslında yaptığımız şey, bu değişen koşullara göre birtakım yeni çözümler üretmek. Şu an çalıştığımız binalarda birtakım klasik çözümler artık işlevini yerine getiremediği için hep bir yeniden işlevlendirme, tekrar kullanım, yeni kullanım biçimlerine ayak uydurmak üzerine kafa yoruyoruz. İnsanlar nasıl çalışıyorlar, nelerden hoşlanıyorlar? Mesela insanlar artık çok fazla yazı okumuyorlar. Ya da ne kadar odaklanabiliyor? Bunlar, müzelerdeki dolaşımı, ziyaretçi etkileşimini ilgilendiren şeyler. Biraz önce verdiğim kütüphane örneği gibi, artık mobil bilgisayarlar çok güçlendi. Artık her yerde insanlara sadece bir masa ve sandalye yetebiliyor. İnsanlar ofisin içinde olmak istemiyor. Bir şeyler okumak istediklerinde sadece okumak için ayrılan bir yere girmek istemiyorlar. Ya da okumak için ayrılan yerler artık boş durmaya başlıyor, işlevini yerine getirmiyor. Günümüzde bir de şu var; artık bir iklim krizinden de konuşuyoruz, mekanları ziyan etmememiz gerekiyor. Farklı amaçlarla kullanılabilen mekanlar olması gerekiyor. Bazen eğlendiğiniz bir mekan çalışma mekanına ya da yaşadığınız bir yere dönüşebiliyor. Bunlar bir tür yeniden işlevi düşündürmeyi gerektiren şeyler. Biz de buna kafa yoruyoruz diyebilirim. Herhangi bir insanın bu işlevleri düşünürken kurduğu ilişkiden farkımız estetik kaygı oluyor. Daha ilgi çekici hale nasıl getirebiliriz? Aslında işlevle de çok muğlak ilişkisi olan bir şey.

DBO: Evet, işlevsellik meselesi bizim için çok önemli. Eski yapılarda da çalıştığımız için şunu görüyoruz. İnanılmaz bir yapı stoğumuz var ve artık bence yeni bir şey yapmamamız gerekiyor. Artık bir durmamız gerekiyor. 

Daha güncel ihtiyaçlara cevap verebilecek yeni işlevler neler olabilir, buna bakmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye’de özellikle eski yapılara daha hassas bir yaklaşım da var. Daha narin yapılar olarak da görülüyor. Tabii ki kendi içinde bu yaklaşımı gerektirecek olanlar da var ama artık restorasyon teknikleri de çok gelişti. Artık yapılar çok iyi güçlendirilebiliyor; restorasyonları çok daha nitelikli malzemelerle yapılabiliyor ve yapının ömrü çok daha uzun olabiliyor. Bu nedenle o yapıları dönüştürüp işlevlendirip kent hayatına kazandırmak gerekiyor. 

Bir de sürdürülebilirlik konusu tabii ki çok önemli. Bunu da daha geniş kapsamlı ele almamız gerekiyor. Kullandığımız malzemelerde artık herkes sürdürülebilir malzeme kullanmalı. Bu konuda hassasiyetlerini artık geliştirmiş olmalı. Ama onun dışında yine bizim çalıştığımız yapılar özelinde, fonksiyonlar özelinde, hafızanın sürdürülebilirliği de çok önemli. İşlevin sürdürülebilir kılınması, sürekli kılınması çok önemli. Dolayısıyla bu sürdürülebilirlik meselesine biraz daha geniş kapsamlı bakmak gerekiyor. 

Kuzey Deniz Saha Komutanlığı

Yarışma süreçlerinin de hep içindeydiniz, birçok ödülünüz de var. Bu ödüller alındıkları anda ne ifade ediyordu, bugüne neler kazandırmış oldu?

KU: Bizim başlangıç aşamamızda çok etkili oldu Kayseri’deki yarışma projesi. Onun müzeye dönüşmesi, müzecilik üzerine kafa yormak, onun içine girmek, orada sevdiğimiz birtakım donelerin olması bizim gelişim sürecimizi etkiledi. Zaten biz bir yere gittiğimizde de saatlerce müze geziyoruz. Çok öncesinden beri bu yaptığımız bir şey. Belki de sadece bu proje değil, bu ilgimiz de bizi bu tarafa götürdü. Yarışmalar da bizi bu yönde geliştirdi diyebiliriz ama yarışmalar bize özellikle düşünce anlamında, pratik anlamında birçok şey kattı. 

Biz sürekli yarışmalar içindeyiz, birtakım işlerimizi yine davetli yarışma usulüyle aldık. Ama bunlar profesyonel yarışmalar. Yapacağınız şey belli, karşı taraf ne istediğini biliyor... Ama bazı ulusal yarışmalarda çok fazla havaya giden emek oluyor. Belki genç mimarların piyasaya atılması için bir kapı aralığı olabiliyor. Kimse size bir baskı yapmadan özgürce birtakım düşüncelerinizi aktarabiliyorsunuz. Ama günümüzde istenen şeyler; maketidir, paftalarıdır, değerlendirme kriterleri vs. çok ciddi emekler. Buradaki maddi ve manevi kayıplar ciddi kırılganlıklara da yol açabiliyor. Ama bazı ekipler de azimle buna devam ediyorlar; bu da takdir edilesi bir durum. 

Biz açıkçası bir konuda uzmanlaşmaya başladığımız zaman biraz uzaklaştık yarışmalardan diyebilirim. 

DBO: Bizim ürettiğimiz tipolojilerde çok yarışma açılmıyor zaten. Biraz şu da var; ben 30’lar, 40’lar, 50’lerdeki o konkur geleneğinin içinin biraz boşaldığını da düşünüyorum. O dönemin yapılarına baktığınızda çok önemli, nitelikli yapıların pek çoğunun yarışmalarla yapıldığını görüyorsunuz. Mesela ODTÜ Mimarlık Fakültesi, benim de içinde okuduğum yapı.

Kayseri Kale İçi Arkeoloji Müzesi

KU: Anıtkabir mesela...

DBO: Evet, o dönem bir çeşit mimarlık üretme pratiğiymiş de o konkur geleneği. Ama sonrasında kurumların sırf yarışma açmış olmak için açtığı yarışmalara evrildi. Söylediğim gibi birinci olan projelerin yapılmasının ihtimali çok çok düştü. Son 20 yılda yarışmayla yapılan kaç tane proje var ki? 

Bence 20’li, 30’lu yaşlarda, belki öğrencilik döneminde yarışma yapıyor olmak çok keyifli ve ödüller almak gurur verici. Bir kere sizi benzerlerinizden ayrıştıran bir şey. Ama 30’larla birlikte; bizim için öyle oldu en azından; biraz da yarışmayla yapma meselesinin çok da örtüşmemesinden kaynaklı, gerçekten hayata geçen pratiğin içinde olmak istiyorsunuz.

Bir de sadece kâğıt üstündeki pratik bir taraftan mimar olarak sizi yoksun da bırakıyor. Çünkü bu işin bir uygulama safhası var; uygulama safhasında üretilen inanılmaz detaylar var; ve yerinde düşünmeniz, üretmeniz gereken bir sürü fikir var. Mimar olarak onları da görmek ve oralarda da bir şeyler üretmek gerekiyor. 


do[x]
Projelerden
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :