Biraz da ofisinizin bulunduğu Karaköy'den bahsedelim. Bir süre Superpool'a misafir olduktan sonra kendi ofisinizi de burada açmaya karar veriyorsunuz. Şu anda Karaköy'de ciddi bir dönüşüm yaşanıyor. Küçük sanayi ve ticarethanelerin yerini butik oteller, sanat galerileri, tasarım dükkanları, kafeler alıyor. Bir Karaköy sakini ve bir mimar olarak bu dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genç Karaköylüler tedirgin, durumumuz bu (gülüyor). Ne kadar sakiniyim bilmiyorum. İki buçuk senedir buradayız, bir o kadar daha kalacak mıyız onu da bilmiyorum. Karaköy'ü, şehrin bu bölgesini burada zaman geçirdikçe daha çok sevdim. Dolayısıyla burada mimarlık değil de başka bir iş yapıyor olsaydım da herhalde aynı oranda mutlu olurdum. Çünkü liman bölgesinin bütün avantajlarını taşıyor. Tarihi kente çok yakın, kısmen içerisinde. Şehrin pek çok yerinden buraya ulaşmak kolay. Tanıdığımız, sevdiğimiz arkadaşlarımız burada. Böyle bir sürü avantajımız var. Dolayısıyla hem bireysel olarak burada kurduğum ilişkiler bakımından hem de biraz geriye çekilip etrafta olan biteni gördüğüm zaman buraya bir ilgi duyuyorum elbette.
Çok muhafazakar davranmamak lazım ama buranın hoyratça dönüştüğünü düşünüyorum. Şu anki enerjinin sürdürülebilir olmadığı kanısındayım. Çünkü bu enerji çok olumlu bir yere erişebilecekken, üzerinde hiç düşünülmeden, salt turizm motivasyonlarına kurban ediliyor. Burayı ilginç kılan, buraya enerjisini katan esas şey neyse o buradan yavaş yavaş silinip gidiyor. Bu belki de çok romantik bir bakış açısıdır. Bu tür yerlerde istesek de istemesek de kayıplar olur denilebilir. Ama bu kadar sert olması gerektiğinden çok emin değilim. Karaköy'e geldiğimizden beri her yaz sokağa masa çıkarıp bizi gayet güler yüzlü bir şekilde misafir eden restoran geçtiğimiz ay kirası üç katına çıkartıldığı için kapandı. Şimdi boşalttığı binada hummalı bir dekorasyon çalışması var. Bitince muhtemelen çok orijinal bir kafeterya açılacak. Yazık günah bu insanlara. Bu adamlar burada ekmeğinin peşindeydi, şimdi gittiler. Bahsettiğim aslında bu kadar insani bir şey, çok karmaşık bir şey değil. Buradaki insanların, varlığını yeni gelenlerle birlikte sürdürebilmesi lazım. Bizim şehirde bütün problemimiz bu oluyor; yeni gelenler eskinin tozunu atıyor. Bu, konut bölgesinde de böyle, ticaret bölgesinde de. Eski olanın da, sadece bir müddet yaşantısını kurmuş bir grubun da sürekli buradan iteklenmesi gibi bir durum var. Biz de yeni gelenlerdeniz ama gittiğimiz yerin tozunu attıralım gibi bir derdimiz yok. Burada herkesle birlikte var olmaya çalışıyoruz. Ama bu çabayı sadece bireysel olarak göstermeniz bir işe yaramıyor. Bütün eski endüstriyel alanlarda benzer sorunlar yaşanmış. Dünyada bu kadar örnek varken, biraz bunlara bakmalı ve bu insanları burada tutmalıyız.
Galataport gündeme geldiğinden beri kırılgan bir süreç yaşanıyor aslında...
Burada Galataport'un dışında da bir şey var. Galataport büyük bir proje ve herkesin dilinde ama zaten kentin bu kısmının bu kadar zaman atıl kalması enayice bir durum. Şimdiye kadar Galataport olmasa bile dünya kadar şey yapılabilirdi. Ama bu enerji yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Galataport yapılmasa Karaköy ölür mü? Hiçbir şey olmaz. Kentin bu kadar ortasında, kıyıya yakın, bütün ulaşım yollarına çok kolaylıkla bağlanan, içerisinde belirli bir kalitede yapı stoğu barındıran, üstelik neredeyse boş, içinde konut bile olmayan bir yer burası. Elbette on yıl sonra Karaköy dediğimizde başka bir yerden bahsediyor olacağız, buranın dönüşmemesi gibi bir şey söz konusu değil. Dolayısıyla dönüşüme karşı değilim ama bunu nasıl yöneteceğimizi bilmemiz lazım. Turizmin tarifini doğru yapmazsanız, stratejinizi burada olan her şeyin tamamen süpürülmesi üzerine kurarsanız yapacak bir şey yok sonuçta...