Günay Bey, ağabeyinizin peyzaj mimarlığı eğitimi almış olmasının sizin mimarlığı seçmenizde etkisi olmuştur diye düşüyorum, yanılıyor muyum?
Günay Erdem: Tabi, mesleğimi seçmemde Sunay'ın büyük katkısı oldu. Benim mimarlıkla tanışmam ilkokul yıllarıma dayanıyor. Ağabeyim Bulgaristan'ın Schumen şehrindeki ‘Stroitelen Tehnikum' isimli, mimarlık okullarına hazırlık niteliğindeki bir lisede okuyordu. O yıllarda ben de ilkokul 4 ya da 5'teydim. Rapido, T cetvel, paralel cetvel gibi ekipmanlarla ve hatta teknik çizimler ile karşılaşmam o yıllara kadar uzanıyor. Ardından Sunay'ın peyzaj mimarlığı eğitim sürecini de yakından izleme fırsatım oldu. Mimarlıkla yıllara dayanan bu temas beni etkilemiş olmalı ki başka meslek seçmeyi hiç düşünmedim. Yıllar süren bu etkileşim sonucunda bir şeyler öğrenmiş olmalıyım ki, hiç unutmam, Mimarlık'taki ilk yılımda Hocam Merve Akansel vermiş olduğu ödevimi benim yapmış olabileceğime inanmakta zorlanmıştı.
Sunay Erdem: Dedemiz inşaat ustasıydı. Belki ondan kanımızda var. Ben inşaat teknik lisesinde okurken, uygulama olarak otellerin fayanslarını yapıyorduk. Sıva, alçı fayans vs de öğrenmiştik.
GE: Çizim boyutuyla haşır neşir olurken bir yandan uygulama fırsatı da veriyorlardı. Fayans nasıl kaplanıyor, beton duvar nasıl örülüyor…
SE: Hatta dedem; "siz öğrenmişsinizdir" deyip evinin banyo fayanslarını bana yaptırmıştı (gülüyor).
Sonra Türkiye'ye gelince peyzaj mimarlığına devam ediyorsunuz…
SE: Peyzaj mimarlığı tamamen tesadüfen oldu, aslında mimarlık istiyordum. Puanım Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nde okumaya yetiyordu ama Bulgaristan'dan yeni göç etmiş olduğumuz için Ankara dışındaki okulları yazamadım. Peyzaj Mimarlığında okumam biraz da Türkçemin zayıf olmasından kaynaklandı aslında. Ziraat kelimesinin ne olduğunu bilmiyordum ve peyzaj mimarlığını kentsel tasarım gibi algıladım. Tabi ziraatın ne olduğunu o süre zarfında iyice öğrendim (gülüyor). Yoksa okula ilk girdiğimde çok üzülmüştüm. Yoğun bir çıkış arayışı içindeydim. Mimarlığa temas etmek için serbest perspektifleri o yıllarda yaptım. Sonra Günay mimarlığı kazanınca bir şekilde birbirimizi tamamladık.
GE: Farklı disiplinlerden gelmenin faydasını da görüyoruz aslında. Çünkü mesleki gözlükten bakmak bazı noktaları görmenize engel oluyor. Zaten yüksek lisans tezimde de bu konuyu işledim. Farklı tasarım disiplinlerinin bir arada olma durumunun ortak ürüne neler kazandırdığı, o ürünü nasıl değiştirdiği, neler ortaya çıkardığı üzerine bir araştırmaydı.
Sunay Bey hasbelkader peyzaj mimarlığı okumuş ama Odası tarafından üstün başarı ödülüne de değer görülecek kadar kendini geliştirmiş.
SE: Evet, birkaç yıl önce öyle bir ödüle layık gördüler sağolsunlar.
Günay Bey, siz halen doktoranıza devam ediyorsunuz değil mi?
GE: Eğitim sürecinden kopmak istemiyorum. Biraz da eğitim alandan eğitim verene doğru evriliyor o süreç. Akademik boyut vazgeçilmez bir bağ benim için. Kendinizi durmadan yenilemeniz gerekiyor. Bu meslek bitmiyor; hiçbir zaman, "tüm bilgileri edindim, belli bir noktaya geldim" diyemiyorsunuz.
SE: Ben de üç senedir yarı zamanlı olarak Eskişehir Üniversitesi'nde dersler veriyorum. Günübirlik ziyaretler şeklinde oluyor. Öğrencilerin arasında olmak heyecan verici. Daha farklı bir hayal güçleri var, irrasyonel, uçuk kaçış şeyler düşünebiliyorlar. Tabana oturttuğumuz şeylerin dışı da bizi zorluyor, daha bir heyecan katıyor. Büromuzda da genelde genç mimarlar ya da yeni mezunlarla çalışmayı tercih ediyoruz.
Heyecan faktörünü daha önce yaptığınız söyleşilerde de hep vurgulamışsınız…
SE: Bizim büroya gelecek olan kişilerin öncelikle heyecanlı olmaları gerekiyor. Değil mi Günay?
GE: Her şeyden önce mesleğini sevmeli. Eğitim süreci büromuzda devam ediyor. Yeni mezunları ya da öğrencileri seçmemizin temel sebebi o. Farklı bürolarda çalışmış olanlar bazen yanlış şeyler öğrenebiliyor. Sonra bu yanlışları düzeltmek için de ayrı bir zaman harcamanız gerekiyor.
ODTÜ'de gerçekleşen bir seminerden...