Tabanlıoğlu Mimarlık sadece yapılan işlerle değil ofis yapılanmasıyla da farklı. Bu farktan sözedebilir miyiz?
Babalarımızın ofisiyle bugünkü ofisler arasında büyük farklar var. Eskiden patron ve ortakları, onun altında bir veya iki bölüm şefi ve bir sürü çalışan - mimar vardı. Bizim ana kararımız bu piramidi bozmaktı. Tabanlıoğlu Mimarlık'ta idari ve tasarım bölümleri olarak ikiye ayrıldık. Bir tasarım grubu var, o dizayn grubunun rahat çalışması için bir idareci kadro olması lazım. Mimari ofislerindeki en büyük problem para problemidir, paranın akışı olmadığı zaman mimarların maaşı ödenmez. Bizde burada her ayın 5'inde maaşlar ödenir, bunun için çok iyi bir finansman grubumuz var. İyi bir PR koordinasyonumuz var. Ofis yapılanması dünyada nasıl oluyor onu araştırdık, gördük ki onlar gruplara ayrılıyorlar. Şu anda bizim de 4 grubumuz var, 5. ve 6. grup oluşmak üzere, bunlar sanki müstakil bürolar gibi çalışıyorlar. Her grubun başında bir kişi ve her projeye bakan proje kaptanları var. Her grupta da yaklaşık 10-15 kişi var.
Proje grupları bazen bölgesel olabiliyor bazen de yurtdışına fokuslanıyor. O insanların daha önce yaptıkları projelere göre ya da o andaki iş yüklerine göre belirleniyor, kesin bir çizgisi yok, ortak karar veriyoruz. Bazen bazı yarışmalara karma olarak da katılabiliyoruz.
Firma büyüdükten sonra bunlar zaten olması gereken şeyler. Birinin paraya birinin malzemeye bakması, doğru iş bölümünün yapılması lazım.
Kurumsal bir mimarlık bürosu olduğunuzu söyleyebilir miyiz?
Kurumsallık lafından çok hoşlanmamakla birlikte diyebilirim ki mevcut yapılanmayı ileride bir ortaklık ilişkisine dönüştürmeyi düşünüyoruz. Türkiye'de var böyle şeyler ama tam bir kurumsallık hakim değil. Türkiye'de insan kaçırmamak için yapılan bir sistem vardır ya da kıza aşıktır, evlenme teklif edemiyordur, hiç olmazsa ortaklık teklif eder. Bizim düşündüğümüz hakikaten mimar olarak çalışan, buraya emek veren kişiler buraya ortak olacaklar. Buradaki herkesin ideali bir olacak. Frank Gehry bir konferansta "benim arkamda İsviçre saati gibi çalışan bir bürom var" demişti, bu çok önemli. Mimarın dış görüntüsüyle arkasındaki gerçeklik çok farklı olabilir. Mesela Jean Nouvel'in çok büyük problemleri oldu, iflas etti, şimdi finansçı bir ortağı var, o sayede daha rahat ilerleyebiliyor. Kurumsal yapı çok önemli.
Dünya çapında ofislerle karşılaştırıldığında Tabanlıoğlu kime yakın duruyor?
Hem çok iyi işler yaptıkları hem de işletme mantığı olaran bize en uygun gelen olduğu için Foster ve ortakları diyebilirim. Belli kaliteleri elde edebilmek için standartlarından hiçbir zaman feragat etmiyorlar. O iş için ne yapılması gerekiyorsa yapılıyor.
Uluslararası bir mimarlık ofisi olabilmek için atılması gereken en önemli adımlar finansal adımlar mıdır, doğru ortaklıklar mıdır, tasarım mıdır?
Bu işler, bazen tesadüfle olur, dünyada örnekleri var. Mesela Prag kütphane yarışması var, onu kazanan mimarla tanışıyorum, 600 kişi arasından finale kalıp yarışmayı kazandı. Adam tesadüfen Praglı ama yarışmaya İngiltere'den katılıyor. Almanya'daki işveren Türk bir mimara neden iş versin? Bankası kabul etmeyebilir, başka bir takım bürokratik engeller çıkabilir. Onun dışında piyasadaki isminiz çok önemli. En önemli kriter ise iyi iş yapmak.
Çalışanlar tasarım sürecine ne kadar dahil olabiliyorlar?
İşleri 3 türlü alabiliriz. Birincisi müşteri direk gelebilir, ikincisi zaten müşteri iş yaptırıyordur o işin devamı gelir, veya küçük davetli yarışmalar ya da genel yarışmaya gireriz. Bir veya iki aylık konsept çalışması karşılığında, projenin belli bir yüzdesinin bedelini alıyoruz. Maalesef Türkiye'de hiç parasız bu işi yapanlar var ama bu ciddi bir zaman ve emek kaybı. Bizim bir de şartımız oluyor, biz bu projeyi yaparsak şu şartlarda yaparız diyoruz.
Konsept için de diyelim bir proje yapma kaarı alındı, dört gruptan birini seçiyoruz, o grubun başındaki kişiyle birlikte küçük bir sistem oluşuruyoruz, bir kısmı maket bir kısmı tasarım çalışmalarını yapıyor. Onu bir avanproje haline getiriyoruz. Sonra mühendislerle ortak çalıştığımız kısmına geçiyoruz. Onun için çok özel metodlarımız var; Bir ya da iki aylık bir konsept çalışması karşılığında projenin belli bir yüzdesini hazırlıyoruz, bunu hiçbir karşılıksız yapanlar var ki bunu haksız rekabet olarak görüyorum. Halbuki bence, bedeli ne kadar yüksek tutarsanız işin ciddiyeti o kadar anlaşılır oluyor. Konsept hazırlığı gerektiğindeyse gruplarımızdan birini seçiyoruz, grubun başındaki kişiyle daha küçük bir sistem oluşturuyoruz. Grubun bir kısmı maket, bir kısmı üç boyutlu model ve bir kısmı da analiz ve araştırma aşamalarında çalışıyor. Sonrasında tasarımı geliştirme aşamasında mühendislerle çalışıyoruz. Bunun içinde çok özel yöntemlerimiz var. Tüm bu çalışmaları bir kitapçık haline getiriyoruz. Bu kitapçığı gören başka bir mimari büro ya da müteahitin oradaki bilgilerle işi yürütebileceği kadar zengin bir kaynak oluşuyor.
Son dönemde ses getiren projelerinizden biri de Levent Loft. Burası nasıl bir yer oldu?
Levent Loft'un yeri çok kıymetli, biz orada mevcut binayı dönüştürdük. Büro olarak düşünülmüş bir yapıydı ve müşteri ne yapacağını bilmiyordu. Çeşitli modüllerle pazarlanabilecek bir sistem önerdik. Ve sonuçta çok iyi bir müşteri listesi oluştu, birbirini tanıyan insanların oturacağı bir yer oldu. Bu çalışma için iç mimari çözümler de ürettik. Çünkü burada belli bir hayat tarzı oluşturduk.
Elbette Tabanlıoğlu isminin referans alınması normal ama yapılan işlerde mimarının isminin bu kadar öne çıkartılması gerekli mi sizce?
Dünyada ya da Türkiye'de çok konut yapılıyor. Belli bir kesim var bunu alabilecek. O alırken de projelere bakıyor, yapıyı inceliyor, malzemelere bakıyor, mimarı soruyor. Bazı yapılara bakarsınız proje süresince üç ya da dört kere mimar değiştirmiş ve bu mimarların ismi şimdi konuşulmuyor bile. Önemli olan iyi mimarlık yapmaya çalışan mimarların aynı zamanda ticari olarak da dönüşümünü sağlamak Yani müşteri sizin isminizi reklamında da kullanıyor çünkü bu bir güvence haline geliyor. Eğer Kanyon projesi gibi yapan kişi de güçlü olursa, o zaman alıcı güven duyuyor.
Tabanlıoğlu imzasını taşıyan yapılarda, gelir düzeyi söz konusu olduğunda yüksek bir anlayış mı hakim?
Yüksek gelir grubu için bir kule projesi yapıyoruz. Ancak onun dışında başka projeler üzerinde de çalışıyoruz. Biri Beylikdüzü'nde. Orada metrekaresi 1000-1300 dolar arası fiyatlara satılabilen, birbirine benzeyen apartmanlar var. Belli bir maliyette kalarak, standartları yüksek bir proje yapmayı amaçlıyoruz. Gençler karşı tarafta oturacağına Beylikdüzü'nde oturabilir mi? Tabii ki tek başına konutun iyi olması yetmez; altyapı, ulaşım gibi kalemlerin de ele alınacağı, karma bir projenin parçası olmalı. Bir nevi uydu kent anlayışı üzerine kurulu bir proje diyebiliriz.
Mimarlık; Türkiye ekonomisinden nasıl etkileniyor?
Ülkenin ekonomik yapısı ve geçirdiği dönüşümler mimariyi yakından etkiliyor. Örneğin, medya binaları mimariyle ülke ekonomisinin ilişkisinden kaynaklanan bir oluşum. Bundan 10-15 yıl önce medyaya yatırımlar başladı, biz de medyadaki belli gruplara iş yaptık. Daha sonraki dönemde alışveriş merkezleri başladı, biz de onlara değişik konseptler önerdik. Kanyon gibi karma projeler var. Son zamanlarda da konut işine de daha fazla girdik. Çok birbirine benzeyen işler var, biz onun yerine projeye bir hikaye kurarak başlıyoruz. Yani burada kim oturmalı, nasıl insanlar yaşamalı, o insanlar ne ister bunları düşünüyoruz. Bugünün Türk ailesinde yaşayan bir insan nasıl bir evde oturmak ister'i arıyoruz.
Büyükdere'deki değişimler ve 20 yıl sonrasında nasıl bir görüntü olacak sizce?
Büyükdere olmasaydı Beyoğlu'nda bu yapılaşmayla karşılaşabilirdik, Odakule ve Marmara gibi binalar artardı. Beyoğlu, Nişantaş gibi çevreleri Büyükdere kurtardı. Ancak kurtarırken de maalesef metro dışında alt yapısı düşünülmedi. Bir takım düşünceler var. Karayolları'ndan Sanayi Sitesi'ne kadar olan alanı kapsayan bir yarışma yapmak istiyorlar ama önce Kanyon sırasının arkasındaki mahalleler, hakkında kesin kararlar vermek lazım. Verilecek kararlar doğrultusunda istimlak süreci yaşanacak ve orada da metrekare fiyatları artacak. İlerlemenin devamında artık mal sahiplerini de işin içine sokarak bir ortak proje geliştirmek lazım. Bunun çalışmaları da yavaş yavaş başladı.
İyi planlanmış bir yerleşim görebilecek miyiz bölgede?
Artık biraz geç kalındı. En önemli konu insanların bölgeyi rahat kullanabilmelerini sağlamak. Mesela, biz Kanyon'u biraz geri çektik ve Metrocity ile arasında oluşan koridorda insanlar yürümeye başladı. Burada ilk önce bölgenin Levent'le entegre olması lazım, daha sonra sanayi sitesinin ve arkadaki mahallelerin nasıl bu bölgeyle birleştirileceği konusu halledilmeli. O mahallelerde muazzam bir akım olsa da ön cepheyle arasında bir çelişki var.
Geçtiğimiz yıl Tabanlıoğlu ismi Kanyon'un kazandığı ödüllerle olduğu kadar Galataport projesiyle de anıldı. Galataport'ta son durum nedir ?
Şu anda bekleniyor. Türkiye'de mevcut kanunlar çerçevesinde, oradaki binalar yıkılmadan nasıl dönüştürülebileceğini anlattım ama hiç kimse bunu anlamadı. Herkes yüksek binalar yapılacak konusunda takıldı kaldı. Biz yoğunluğu da azaltan bir proje önerdik, Anıtlar Kurulu da onayladı, ihaleye de çıktı ve durduruldu.
AKM'nin geleceği konusunda konuşulanlara ne diyorsunuz?
AKM'nin, açıklanmasa da Kongre Vadisi'ni de kapsayan bir projenin bir parçası olduğunu düşünüyorum. AKM kolay yıkılıp da yeniden yapılabilecek bir yapı değil. Sadece Türkiye'nin değil dünyadaki modern mimarinin de önemli örneklerinden biri. Biz oraya yeni bir konsept önerdik. Centre Georges Pompidou gibi, bugünün şartlarına uygun adapte edilmesi gereken; insanları binanın içine girip çıkmasının günün bir parçası haline getirecek bir proje. Çok iyi bir işletme modelinin olması lazım. AKM bunun için yeterli kapasiteye sahip. Binanın yaklaşık üçte biri yeniden dönüşebilir, bir konsept altında alır. Opera kısmının restore edilmesi lazım ama oraya teknik açıdan baktığınızda çok büyük problemler yok.
En ilginç projeniz neydi? Ya da sizi en zorlayan ve en sevdiğiniz proje?
En ilginç olanı üç ayda yaptığımız Expo projesiydi, Almanya'da bir Alman müteahhitle gerçekleştirdik. Ben her şeyi bıraktım onunla uğraştım.
En çok uğraştığımız proje beş buçuk yıl süren Kanyon projesiydi. En profesyonel ve özveriyle çalıştığımız projeydi. Biz bence Türkiye'nin en zor yapılarından birini yaptık. Kanyon çok üç boyutlu bir yapı. Hem metal hem taş hem cam çok farklı formlarda kullanıldı.
En severek yaptığım proje ise şu anda Ankara'da yürüttüğümüz, Doğan Medya grubu için yaptığımız medya merkezi projesi diyebilirim.
Mimar kimliğini üstünden çıkardığında Murat Tabanlıoğlu ne yapar?
Kulağı delinene kadar, yaklaşık senede 200 gün seyahat eder. İşle zevki karıştırıyorum. Kendim için kitaplar okumayı ve ailemle iyi bir yerde yemek yemeyi, iyi bir otelde kalmayı, iyi bir bina görmeyi seviyorum. Bir yere ilk defa gidiyorsam genellikle gece gitmeye çalışıyorum ve iner inmez yürüyerek şehri dolaşmaya başlıyorum. Sonrasındaysa nerelere gitmemiz gerektiğini araştırmış oluyoruz, oradaki ana çerçeveyi çiziyoruz. İyi bir kitapçı varsa oraya mutlaka gidiyorum.