Merkez ofisi İstanbul'da bulunan Tabanlıoğlu Mimarlık'ta 53 mimar ve 14 idari personel çalışıyor.
Tüm proje çizimleri bilgisayar ortamında geliştiriliyor.
Murat Tabanlıoğlu, Dizayn Yönetmeni olarak tüm mimari projelerin, proje liderlerinin faaliyetlerinin başkanlığını yapmakta. Tabanlıoğlu ayrıca yurtiçi-yurtdışı seminer ve konferanslara katılıp üniversitelerde özel dersler veriyor.
Melkan Gürsel Tabanlıoğlu, Tabanlıoğlu Mimarlık'ın ikinci önemli ismi. İdari yönetmen olarak tüm şirket idaresi ve politikasından, iç mimari departmanından sorumlu olan Melkan Tabanlıoğlu, ayrıca ofis içi diğer projelerin de danışmanlığını üstleniyor.
Şirket bünyesindeki Araştırma- Geliştirme departmanı, proje gruplarına destek sağlamanın yanısıra tüm malzeme ve firma bilgilerini organize ediyor. Kurumsal bir yapıya sahip olan Tabanlıoğlu Mimarlık'ın basın ve organizasyonları koordine eden Halkla İlişkiler Departmanı, sistemin kalite yapısının sürekliliğini sağlayan Kalite Departmanı bulunuyor.
Tabanlıoğlu Mimarlık'ın İstanbul'un tarihi manzaralarından birine bakan, Beyoğlu'nun merkezindeki ofisi, eski bir Rum apartmanın iki katına yayılıyor. Ofisin girişinde yer alan Nazif Topçuoğlu'nun Merak ve Tecrübe serisinden bir fotoğraf, farklı bir mimarlık ofisine girdiğinizin ilk işareti belki de. Yine girişte yer alan maketler ise, bir mimarlık ofisi için alışıldık bir durum olsa da, içinde küçük bir sürpiz barındırıyor. Yakından bakınca anlayabildiğiniz çocuksu dokunuşların sırrını, maketlerin Murat-Melkan Tabanlıoğlu'nun beş yaşındaki kızları Mina'ya ait olduğunu öğrendiğinizde çözebiliyorsunuz.
Tabanlıoğlu ofisinin çalışanları, hayatını İstanbul'da kazanmak zorunda olan milyonlarca insana göre hayli şanslı sayılır. İş arasında şehrin en canlı merkezine kaçabilme olanağı ya da her türlü ulaşım aracına yakınlığı gibi muhitten kaynaklanan avantajın yanında ofisin yüksek tavanları, Haliç manzarasına hakim cephesi, balkonları, orijinal halinden ödün verilmeden korunmuş duvarları, geçmiş ya da gelecek projelerin maketleri, projeleriyle birleşerek en azından dışarıdan bakan biri için, hayli teşvik edici bir manzara oluşturuyor.
Ve bu pozitif elektriğin yüzümüze yansıttığı gülümsemesiyle, yaşamaya değecek mekanlar yaratmak için Frank Gehry'nin deyişiyle "İsviçre saati gibi çalışan" ama iş yükü ne kadar ağır olursa olsun gülmeyi unutmayan ofis çalışanlarıyla tanışmaya koyuluyoruz.