Oral Göktaş ve Sevince Bayrak: "Tek kelime İspanyolca bilmeden Şili'ye gittik; hem resepsiyonda hem büroda çalıştık"
31 Temmuz 2009
SO? için hikayenin gelişimi daha farklı bir seyir izlemiş olsa gerek. Yeni mezunsunuz ve Çırakoğlu'nun tüm bu sürecini de yakından takip etmiş ve ona dahil olmuşsunuz.
OG: Okul bitince biz bazı şeylerden sıkılmıştık. Bir ofise girip hemen başlamak yerine, gitmek istedik.
SB: Zaten lisans sırasında da dönem dönem çalıştığımız yerler vardı.
OG: Farklı bir şeyler yapmak istedik kısaca. Zaten çalıştığımız, bildiğimiz yerlerde tam zamanlı başlamak çekici gelmedi o noktada. Yurtdışında da nereye gitsek diye düşündük. Ama "Bir aylık vize ile ne kadar ne yapabiliriz?" diye düşünürken, Güney Amerika'ya gidelim dedik. O da Şili oldu. UIA'da Mathias Klotz gelmişti; o zamandan Şili mimarlığına ilgimiz de oluşmuştu.
Peki çağdaş Şili mimarlık pratiklerinden biraz bahsedebilir misiniz? İlginizi çeken neydi?
OG: Sorunlar ve potansiyeller anlamında Türkiye ile pek çok paralellik gördük.
Biraz daha açabilir misiniz?
OG: Orası da bir üçüncü dünya ülkesi; orada da diktatörlük sonrası dünyaya açılmaya çalışan bir ekonomiden söz ediliyor. Şili de çok genç bir ülke ve yüksek oranlarda genç nüfus var. O anlamda ilgimiz çekti. Zaten çok sayıda genç mimarlık ofisi de mevcut. Biz de "Gidelim, bir yerler buluruz" diye düşündük. Gerçekten de öncesinden çalışacak yer ayarlamadan atlayıp gittik.
Peki nerede çalıştınız?
OG: Orada bir hostele yerleştikten ve birkaç gün kaldıktan sonra ofislere çat kapı gitmeye başladık.
SB: "Merhaba, biz Türkiye'den geldik" dedik üç kelime İspanyolcamızla… (gülüyorlar)
OG: Evet, İspanyolca bile öğrenmeden gittik. Nasıl olsa İngilizce biliyorlar diye düşündük. Tamamen cahilce gittik aslında! (tekrar gülüyorlar) Sonunda bir yer de bulduk. Onlar da çok genç insanlardı. Enteresan da bir ofisti. Dört ortaktılar ve herkes farklı alanlarda uğraşı gösteriyordu.
SB: Farklı alanlarla ilgilenme fikri aklımıza biraz da orada yattı diyebilirim.
OG: Evet, çünkü dört tamamen birbirinden bağımsız ilgi alanlarına sahipti. Elbette hepsi mimardı ama… Bir diğer şans da, ofiste farklı ülkelerden insanların çalışmasıydı. Fransa'dan, Kolombiya'dan, Meksika'dan… Her biri de aynen bizim gibi gelmişti oraya. Zaten çok çok cüzi bir miktara çalışıyorduk ama Şili standartlarında bizi geçindirecek bir rakamdı. Bir yandan da kaldığımız hostelin resepsiyonunda çalıştık; böylece bedavaya kalıyorduk. Üç ayımızı böyle geçirdik.
Orada şuna karar verdik: Aslında kendi ofisini açmanın öyle çok da gözde büyütülecek bir şey olmadığını gördük. Ne kadar sıfırdan başlanırsa kaybedecek o kadar az şeyi oluyor insanın. O kaybedileceklerin az olması da gerekli cesareti veriyor. Çünkü belirli şartlara alıştıktan, belli bir gelir seviyesine geldikten sonra işler ciddiye biniyor ve vazgeçmek zor oluyor. Yüksek maaşlı bir işte çalışarak iyi bir hayat standardı yakalayabilirsiniz. Ama oradan çıkıp, bir ofis açıp beş parasız kaldığınızda, kaybedilenler çok oluyor.
SB: Ama elbette Şili'den dönüşte hiçbir birikimimiz olmadığı için yine de birilerinin yanında çalışmaya başladık. Oral Alişan'ın yanında başladı, ben de Trafo Mimarlar'da… Bu bir sene sürdü. O aralıkta bir yandan yarışmalara katılmayı da sürdürdük.
AÇ: Oral'ın gitmesinden önce de bir şeyleri paylaşabileceğimiz belliydi zaten. O tarihte ne kadar iş gücüne ihtiyacımız vardı, çok da hatırlamıyorum ama, Oral şöyle demişti: "Maaşı önemli değil, bir şekilde burada beraber bir şeyler üreteceğiz." Ne onun bir beklentisi vardı, ne benim… O anlamda dönüşleri için bir şeyler şekillenmişti.
OG: Zaten ikimiz de dörder gün çalışıyorduk. O da şanstı! Normalde part-time'a pek sıcak bakılmaz ama, Sevince de daha önce Trafo'da çalıştığı için…
Bir Mekan, İki Pratik, Üç Kişi
Alişan, Oral ve Sevince İle "Mezun Olunca Ne Yapmalı, Ne Yapılabilir?" Üzerine
Yarışma "Bağımlısı" Mimarlar, Yarışmaları Değerlendiriyor...
Bir Ofis Mekanının Diğer "Müdavim"leri
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın