İstanbul bu sene ilk kez Tasarım Bienali'ne şahit oldu. Sizce, tasarım bienallerinin ya da haftalarının endüstriyel tasarım pratiğine somut yansımaları oluyor mu?
Tasarım haftaları, tasarım bienalleri, hatta tasarım eğitimcileri tarafından düzenlenen konferanslar bile, tasarımı kucaklayan topluluklara ilişkin eğilimleri gösteriyor. Başarılı olduğunuz zaman, iyi yaptığınız şeyleri göstereceğiniz bir platform arıyorsunuz. Zaten İstanbul'da da bu eğilimi fark ettiğimiz için adaylığını onayladık. Bu olumlu gelişim Türkiye için de geçerli...
Büyük ölçekli tasarım etkinliklerine ev sahipliği yapan kentler arasında ders çıkarılacak örnekler var mı? Bu bağlamda, kentlerin kendini yeniden keşfinde tasarımın itici gücünden faydalanan "World Design Capital – WDC" programından bahsedebilir misiniz?
Bunun en yeni örneklerinden biri Helsinki… Helsinki, uzun bir tasarım geleneğine sahip bir kent. En son, 2012 Dünya Tasarım Başkenti (World Design Capital - WDC) unvanını aldı. Icsid tarafından düzenlenen bu program, tasarımı; sosyal, kültürel ve ekonomik bir bakış açısıyla ele almayı amaçlıyor. Aslında bu, uzun bir sürece yayılan ve uluslararası jüri tarafından atfedilen bir unvan. Helsinki bu süreçte, kendi tasarım haftasını görünür kılarak, WDC'nin itici gücüyle bu yerel etkinliği büyütmeyi amaçladı.
Kalabalık bir uluslararası kitleyi kendi şehrinize çektiğiniz zaman, etkinlik süresince yerel tasarımcılar ile bu uluslararası tasarım ağı arasında önemli işbirliklerine de imza atmış oluyorsunuz. Elimde herhangi bir sayısal veri yok ama 2012'nin, Helsinki Tasarım Haftası'nın en başarılı yılı olduğunu söyleyebilirim. Zira WDC programı sayesinde, şu ana kadarki en yüksek sayıda uluslararası katılımcıya ulaşıldı. Dolayısıyla girişim yatırımları için önemli bir merkez olan Helsinki bu avantajlı durumu sürdürmek istiyor.
WDC web sitesinde yer alan "design effective cities" ifadesi tam olarak hangi kent profiline işaret ediliyor? Tasarım başkentlerini belirlerken hangi kriterler ağır basıyor?
Biraz uzun bir başvuru süreci var dolayısıyla şu anda tüm kriterleri sıralayamam ama trendleri gözettiğimizi söyleyebilirim. Programa başvuran kentlerin, tasarımı kullanarak toplumsal, kültürel ve ekonomik gelişmeyi nasıl sağladıklarını göstermelerini istiyoruz.
Dünya Tasarım Başkenti unvanı ilk kez 2008 yılında Torino'ya verilmişti. Torino örneği, adı otomotiv sektörüyle anılan bir kentin, tasarım ve inovasyon güdümlü bir kente dönüşmesinin hikayesidir. Torino, WDC programı sayesinde hem dünyaya hem de diğer İtalyan kentlerine neler yapmaya muktedir olduğunu gösterdi.
2010'da Dünya Tasarım Başkenti seçilen Seul'de ise çok farklı bir durum söz konusuydu. Bu unvan; büyük simge binalar yapmayı, ünlü tasarımcıları sürece dahil etmeyi, yaya sistemini yeniden gözden geçirmeyi içeren bir "mega proje" kapsamında değerlendirildi. Öyle ki WDC, bu dönüşüm sürecinin başlamasında "tohum" görevi gördü.
Helsinki'ninki de benzer bir hikaye... Tüm dünyada büyük bir tanıtım kampanyası gerçekleştirildi; uluslararası basının ilgisi kente çekildi, turist sayısında ciddi bir artış sağlandı. Gerçekten müthiş bir iş başardılar ama bu sadece bir başlangıçtı. Şimdi bunu devam ettirmeye çalışıyorlar.
2014'te ise Cape Town tasarım başkenti programına ev sahipliği yapacak. Afrika kıtasından WDC'ye başvuran ilk aday olan Cape Town çok çok farklı bir örnek. O nedenle de programa farklı bir tat katacağına inanıyorum. Tasarım başkenti programındaki ana odaklarını, tasarımın toplumsal gelişime katkısı olarak belirlediler.
Özetle, WDC programında kazananlar ve kaybedenlerden bahsetmek doğru olmaz. Önemli olan doğru kente, doğru zamanda bu unvanı vererek, tasarımın itici gücünden faydalanmalarını sağlamak.
Burada ufak bir not düşelim; bir sonraki tasarım başkentine başvurular 2012 sonunda başlıyor.