2000'de kuruluyor ve dört yıl sonra yurtdışına açılma kararı alıyorsunuz. Bu nasıl oldu ya da sizin için asıl kırılma 2004 müydü?
BT: Evet, 2004 bir kırılma noktasıydı. Gerek koşullardan, gerek yapımızdan ötürü inşaat işini yapamayacağımızı fark ettik. Kaba inşaat işleri çok fazlaydı. Büroyu asıl çeviren şey inşaattı. Kooperatif taşeronluğu, park bahçe vs yapıyorduk.
Mimari anlamda sizi besleyecek işler değildi anladığım kadarıyla…
BT: Tabi hepsi bir tecrübe, hiçbirini bir tarafa atamayız. Hala oradan öğrendiğimiz şeylerden veya o ilişkilerden gelen işlerimiz var. Ama karakter olarak o strese çok uygun değilmişiz herhalde. Yavaş yavaş inşaattan soğumaya başladık. Bir de 4-5 senede beton nasıl dökülür, kablo nereden geçer yeteri kadar öğrenince büroya çekilelim dedik.
GT: Uygulama işi yapıyorsanız ona göre organize olmalısınız. Sonuçta Türkiye'deki işçilik, işçilerin çalışma şartları ortada. O zaman başka bir yöne gidip, o kısmı organize edip, ona göre devam etmek gerekiyor. Biz daha tasarım ağırlıklı, binanın her şeyiyle ilgilenen bütüncül bir mimarlık yapmayı istiyorduk. Nasıl devam edelim diye oturup bunun kararını aldık. O yüzden de bence o gerçek bir kırılma noktasıydı.
Aslında 2004'den önce de yurtdışıyla iletişiminiz var. 2003'te Bakü Şehir Kulübü'nün konsept projesini hazırlıyorsunuz.
BT: Aslında o proje bize inşaat teklifi olarak geldi. İnşaatını yapalım diye proje hazırlayın demişlerdi. Projeler tamamlandı, konseptte ve inşaatın yapılması dahil her şeyde anlaşma sağlandı. Daha sonra zemin etüdü yapılırken 28 metre dolgu olduğu ortaya çıktı ve bir senelik emeğimiz boşa gitti.
Ve 2004 yılında tamamen yurtdışına açılma kararı alıyorsunuz…
BT: Tabi bunlar biraz da şansla oluyor, insan istediği kadar planlamaya çalışsın hayat çok da öyle gitmiyor. Beraber çalıştığımız inşaat firmaları da bu kararı aldı aslında. Bu firmalardan biri Moldova'da yap-sat projeler üretelim dedi, biz de onlarla gittik. Arsa bakıldı, projeler karalandı, orası olmaz dendi Ukrayna'ya gidildi. Hepsi konut projeleriydi.
O dönemden devam eden işbirlikleriniz var mı?
BT: Son zamanlarda çok yok, ölçek değiştikten sonra onların tercihleri de değişti. Mesela Moldova ve Ukrayna'yı dolaştığımız firma üstyapıyı bırakıp altyapıya döndü. Tabi yurtdışına onlarla gidip gelmemiz bizim için çok büyük bir tecrübe oldu. Daha sonra yurtdışı biraz mecburiyete dönüştü çünkü Türkiye'de iş alamamaya başladık. Öyle olunca da gidelim yabancı ülkelerin standartlarını öğrenelim dedik.
Yurtdışı gerçekten bir şans oldu. Sonra Ukrayna'da, Kherson Plaza sosyal konutunu yaptık. Somut olan ilk projemiz oydu ama inşaat belli bir aşamada kaldı. Daha sonra Zafer İnşaat'ta çalışan bir arkadaşımız, yurtdışında yaptıkları projelerde birlikte çalışmayı önerdi. Bunların içinde hastane de vardı, askeri tesis de. Bu sayede İngiliz ve Amerikan standartlarını öğrendik.
Yabancı ülke tecrübesi edindiğimiz için telefonumuz daha fazla çalmaya başladı. Zafer İnşaat'ın işleriyle birlikte yurtdışındaki mühendislik firmalarıyla çalışmaya başladık. Artık beraber çalıştığımız ekipler de yabancı ülke standartlarına hakim olduğu için bir çevre değişikliği oldu. İstanbul'a iş görüşmesine gittiğimizde, kimse bize Türkiye'deki projelerini vermiyor, hep yurtdışındaki projelerini veriyor. Yeni projeler de doğal olarak yaptığınız işlere göre gelmeye başlıyor, herkes sizinle bu tecrübeleriniz üzerinden çalışmak istiyor. Daha sonra Ant Yapı Prekons - Struktoris'in Red Barracks sosyal konutlarını yaptık. 27-28 katlı bu proje, Rusya standartlarına göre yaptığımız en büyük işti. İki etaptan oluşan projeye 2007 yılında başladık, sonra araya kriz girdi. Aslında bu proje de bizim için bir kırılma noktası oldu çünkü o zamana kadar daha çok İngiliz ve Amerikan standartlarına hakimdik ama Rus SNIP ve GOST'larına göre en zorlandığımız iş buydu. Bilmediğimiz bir dil, bütün dünyadan farklı standartlar...
İklim koşulları da zorlayıcı olmalı…
BT: Evet, tabi o tecrübeyi karşı taraftan ikazlar geldikçe ediniyorsunuz. İnsan yaşadığı yer ve çevreyle ilgili alışkanlıklar bütün dünyada geçerliymiş gibi hissediyor en başta.