İstanbul'da 1987'den bu yana faaliyet gösteren büronuzun işleyişinden de bahsedebilir misiniz? İnternet sitenizdeki "emeği geçenler" listesi oldukça uzun. Sizin gibi sık sık yarışmalara katılan Bünyamin-Dilek Topuz Derman'ın isimlerine rastlıyoruz. Bir de Sepin soyadına sahip üç isim görüyoruz…
Sibel Sepin eşim. Tardu ve Tuğçe ise çocuklarım. Mimar olmamalarının en büyük sebebi benim çalışma hayatıma tanık olmalarıdır. Gece yarısı evde dolaşan saçı sakalı birbirine karışmış garip bir adam, hafta sonları hiçbir yere gidemeyen bir aile, gündüz-gece sürekli büroda çalışılan bir yaşam tarzı… Çocuklar herhalde babalarını böyle gördüklerinde "bütün mimarlar böyledir" diye ürktüler ve hiçbiri mimarlığı seçmedi.
Aslında bu soruyu sormanız çok iyi oldu. Kızım Tuğçe, o emeği geçenler listesi ilk hazırlandığında küçüktü. Bir gün bana, "Bu kadar isim var, biz niye yokuz bu listede?" dedi. "Kızım siz mimar değilsiniz ki, daha çocuksunuz" diye yanıt verdim. "Olur mu? Bursa'daki Kız Öğrenci Yurdu'nun maketini kim boyadı? Ağaçları kim yapıştırdı? Siz çalışırken yemeklerinizi kim yaptı?" gibi örnekler vermeye başladı. "Haklısınız, hepinizin de emeği var" dedim ve isimlerini ekledim. Başlıkta da zaten ‘mimarlar' değil, ‘emeği geçenler' yazıyor.
Bünyamin Derman ve Dilek Topuz Derman da büromuza önemli emeği geçen arkadaşlarım. Bünyamin beni Yıldız Teknik Üniversitesi'nden tanıyordu. O asistandı, ben de aynı kürsüde öğretim görevlisiydim. Almanya'da yarışmalara katıldığımı duyunca hiçbir karşılık beklemeden bana uzun yıllar yardımcı oldu. Beraber çok proje yaptık.
Şu anda Sepin Mimarlık kaç kişiden oluşuyor, stajyeriniz var mı?
Şu anda benim dışımda ofiste beş kişi çalışıyor. Bürodaki arkadaşlarımın hepsi şeker gibi çocuklar (gülüyor). Biz, bir aile gibiyiz ve hepsi benim çocuklarım… Bu da büromuz için çok önemli. Tabi ki bazı eksiklerimiz var; kapasite arttıkça bize uyum sağlayacak arkadaşları ekibe katmayı düşünebiliriz. Bu ara stajyerimiz yok. Zaten yer sıkıntısından dolayı ancak bir stajyer alabiliyoruz. Bu konuda çok talep oluyor ama işin açıkçası, bu konuyu ciddiye aldığımız için stajyerlik biraz elimizi kolumuzu bağlıyor. Stajyere ayırdığımız vakit bizi diğer işlerimizden alıkoyabiliyor.
Belki de eğitim alanındaki enerjinizi okulda harcadığınız içindir…
Aynen öyle. Okula gitmek de başlı başına bir problem, öğrenciler eskisi gibi değil. Diğer arkadaşlarım da benim gibi düşündüklerinden stajyere özel bir vakit harcıyorlar. Onun için bu sayıyı kısıtlı tutmaya çalışıyoruz. Staj yapacak arkadaşın en azından bize bir noktadan katkısı olsun istiyoruz. Yetenekli olduğu konuda bize yardımcı olurken biz de ona büro pratiği içindeki deneyimlerimizi aktarabiliriz. Tabi stajyer çalıştırmanın avantajları da yok değil. Okuldan yetenekli gördüğünüz ve ileride sizinle beraber çalışmak isteyen arkadaşlar için olanak sunması açısından yararlı.
Yarışmalarla özdeşleşmiş bir bürosunuz. Beş kişi yetiyor mu bu tempoya?
Büromuzda zaman zaman bir kişilik, yani benimle beraber iki kişilik kapasite ile büyük işler yaptığımız, çok büyük yarışmalara katıldığımız bile olmuştur. Buna kimse pek inanamıyor ama yılların getirdiği bir deneyim var. Yarışmalarla içli dışlı olduğumuz için de programı algılama ve onu fiziksel boyuta dökme konusunda -megalomanlık gibi algılanmasın ama- gayet iyiyizdir. Yakın zamana kadar her şeyi bizzat AutoCAD'de çizip teslim ediyordum. Hala da öyle yaptığım zamanlar oluyor. Ancak son yıllarda diğer meslektaşlarla rekabet edebilmek için yetenekli arkadaşlara kaçınılmaz olarak ihtiyaç duyuluyor. Bu açıdan büro çalışan sayımızı beş ila on kişi arasında tutmak istiyoruz.
Sanırım bu konuda dominant olmayı seviyorsunuz.
Aslında her şeyi sizin yapmanız doğru bir şey değil ama bu bir hastalık. Bundan kurtulmakta zaman alıyor. Aklınızdakini anlatana kadar bir sürü örnek göstermeniz gerekiyor ve bundan sıkılabiliyorsunuz. Hocalıktan gelme bir alışkanlık da, aklınızdakini karşı tarafa en iyi şekilde nasıl aktarabileceğiniz. Bunların hepsi ayrı enerji gerektiriyor. O zaman da, "Ne ben çocuğu üzeyim, ne de kendim üzüleyim, deyip oturup çizdiğiniz anlar çok oluyor.
Yaşıtlarınıza oranla bilgisayarda tasarımı da daha aktif olarak kullanıyorsunuz.
Bünyamin Derman ile bir dönem çok aktif bir şekilde proje üretiyorduk. Bilgisayar kullanmam gerektiğini söyler dururdu. "Hocam, şu bilgisayarı bir öğrenin, zaten tüm projeleri siz çiziyorsunuz, valla çalıştırdığınız elemanların hepsine bedelsiniz. Bunu öğrenin kimseye ihtiyacınız kalmaz" diyerek beni hep ikna etmeğe çalıştı. Bu arada Bünyamin hala bilgisayar kullanamıyor (gülüyor).
Başta bilgisayara çok soğuk bakıyordum. 1994'te bilgisayarlı destekli tasarıma geçtik. Uzun süre AutoCAD çalışan arkadaşların yanında oturup komutları öğrendim.
Size bir anekdotumu aktarayım: Ofisi Anadoluhisarı'na yeni taşımıştım ve yalnız çalışıyordum. Yine o yıllarda davetli bir yarışmaya hazırlanıyorduk. Çıktının bile nasıl alınacağını bilmiyordum. Bu arada yarışmanın teslim gününe 15 gün kalmıştı. Aksilik bu ya, hiç kimseyi bulamıyordum çizdirmek için. Çok bunalmıştım… Bir öğrenci, "Hocam siz zaten programı biliyorsunuz, cesaret edin başlayın. Tıkandığınız noktada ben telefonla size yardımcı olurum" dedi.
Bir pazar günü büroya indim ve "Allahım bana yardım et" diyerek bilgisayarın başına oturdum. O gün sanki bana bir vahiy indi. Programı hiç kullanmamış olan ben, dört dörtlük bir projeyi baştan sona kadar AutoCAD'de tamamladım. Projeyi teslim ettim ve o yarışmadan ikincilik ödülü aldık. Kendimle müthiş gurur duydum. O bir başlangıç oldu ve sonra tasarımları dahi bilgisayar ortamında yapmaya başladım. Sketch-up da icat edilince mertlik iyice bozuldu. Ama bilgisayar kullanıyor olmaktan çok memnun olduğumu söyleyebilirim. Mimarlıkta halen çok aktif olmamda bunun katkısı büyüktür.