Kolektif bir mimari oluşum olarak hayata geçen BAB Architects kurucuları İrem Arıbaş ve Hüseyin Beş Çat Kapı konuğumuz oldu.
Mimar İrem Arıbaş ve İç Mimar Hüseyin Beş liderliğindeki İstanbul merkezli mimarlık ve iç mimarlık ofisi BAB Architects, televizyon ve radyo stüdyoları, film yapım stüdyoları ve internet yayıncılığı için set, dekor ve sahne tasarımlarının yanısıra kurumsal marka imajı tasarımını da kapsayan Yayın Tasarımı alanında global projelere imza atıyor.
Her yeni projeyi kendi bağlamı içerisinde ve proje özelinde yeni bir başlangıç olarak ele alan ofis; tasarım ve üretim yolculuğunda tamamen bir tasarım atölyesi anlayışı içerisinde hizmet vermeye devam ediyor. Petra The Flooring Co. desteğiyle gerçekleştirdiğimiz söyleşi için BAB Architects'e tekrar teşekkür ederiz.
Sizleri kısaca tanıyalım, kendinizden bahseder misiniz?
İrem Arıbaş: Ortaokul ve Lise eğitimimi Samsun'da Anadolu Lisesi'nde tamamladıktan sonra, üniversite öğrenimime başlamak üzere 2004 yılında İstanbul’a geldim. Tüm eğitim hayatım boyunca daha çok yatkınlığım sayısal alanlaraydı dolayısıyla meslek seçimi sürecinde kafam karışıktı ama son anda sadece mimarlık yazdığım 8 tercih yaptım. Annem resim, babam fizik öğretmeni; belki ikisinin bir sentezi olarak bir seçim yapmış olabilirim. Çünkü her zaman içinde bir parça sanat barındıran, sanatla muhakkak bir teması olan bir iş yapma hayalim vardı. O yaşlarda, hayatınızın kalanını büyük ölçüde şekillendireceğini düşündüğünüz bir mesleği sadece alanınız öncelikli sunulan meslek grupları arasında saptayabilmek oldukça zor bana kalırsa. Bir şekilde tek seçenek olarak bunu bilinçaltımda mimarlıkta bulmuş olabilirim.
%100 ÖSYM bursu ile okumaya hak kazandığım Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden 2009’da mezun oldum. O zamandan beri, yaklaşık 15 senedir aktif olarak mesleğimi yapıyorum. Bunun 10-11 yılında özel sektörde çeşitli firmalarda, hem proje ofislerinde tasarım tarafında hem de şantiyelerde bulundum. Kendi adıma da hiçbir zaman bu alana yönelmekle ilgili bir pişmanlığım olmadı, doğru bir seçim yaptığımı düşünüyorum.
Uzun yıllar Çamoğlu Mimarlık’ta Ömer Çamoğlu ile birlikte çalıştım. Daha sonra İki Design’da çalıştım. Ömer Bey’le olan sürecimizde daha çok proje üretiyorduk. Biraz tecrübe kazandıktan sonra proje yöneticiliği yaptım. İki Design’da ise mimarlık sürecim daha çok şantiyede geçti. Oradan ayrıldıktan sonra da kısa bir dönemim var yine piyasada devam ettiğim. Ama o süreç içerisinde kendi işimizi kurma fikri gelişmeye başlamıştı, sonrasında da zaten ofisimizi açtık.
Hüseyin Beş: Liseyi Isparta’da Güzel Sanatlar Lisesi’nde yatılı okudum. Sadece sanat ağırlıklı eğitim alıyorduk, diğer derslerimiz daha azdı. Benim de sanata olan eğilimim vardı, lisede resim bölümüne gittim. O bölüme gittiğiniz zaman o alanla alakalı bölümlerde şansınız daha yüksek oluyor. Ben de bir şeyler üretmeye de meraklıyım; resim yapmaktan çok keyif alıyorum ama daha rasyonel bir yerdeyim. Bir de sayısal tarafı öğrenemiyor olmama rağmen zihnim de sayısal çalışıyor. Bütün bunlar bir araya gelince 2002 yılında Marmara İç Mimarlık’a girdim. Tabii ilk kazandığımda bilmiyordum iç mimar ne yapar ama, sevdim de gördükçe. İçinde çok şeyi barındırıyor; sanat, tasarım, yapmak, üretmek... Endüstriyel bir tarafı da var, zanaat tarafı güçlü...
İkinci sınıftan itibaren çalışmaya başladım. 4. sınıfta diploma projesini verdim ama aşağıdan çok dersim kalmıştı, bir yandan da çalıştığım için okulu uzatarak 2009 yılında mezun oldum. Okulda işin teorik tarafını öğreniyorsun ama uygulama tarafını, neyi nasıl yapacağını bizde biraz sektörde öğreniyorsun.
Benim ilk iş maceram, Çarmıklı Yapı’nın Çeşme 7800 projesinde oldu. Emre Arolat’ın çizdiği, iç mimarisini de Dara Kırmızıtoprak’ın yaptığı bir proje. Oraya 3D artist olarak gittim. 3D artist dediğime bakmayın; tasarımı da sen yapıyorsun aslında. Ortada hiçbir ipucu yok, kimse sana eskiz vermiyor. O zamanlar 3D işler yeni yeni parlıyor... Bu projeden sonra da İstanbul’a döndüm. Caddebostan’da bir firma’da yaklaşık 10 yıl çalıştım.
Onun öncesinde de birçok mimara da çizdikleri eskizler üzerinden 3D’lerini yapıyordum. O dönem 3D programlar kullanmayı bilen de pek kimse yoktu. Ben zevk aldığım şeyler konusunda çok hızlı uzmanlaşıyorum. Buna ufak bir hastalıkta diyebiliriz... Üniversite birinci sınıftayken oturup 3D Max’i kendi kendime öğrendim. Ve okulda son sene 3D Max dersine giriyordum, arkadaşlarıma öğretiyordum. Aslında uçak, motosiklet vs. çiziyordum 3D Max’te ama 3D Max artisti oldum. O zaman bir de V Ray programları yeni yeni çıkıyor. Türkiye’de belki 8-10 kişi var V Ray kullanan, biri de bendim. O daha realistik iş çıkartıyor.
İA: Hüseyin’in kendi zevk aldığı kısmın haricinde sistemdeki ihtiyaçları tespit etmekte, bugün bizim de işimize çok yarayan çok güçlü bir kabiliyeti vardır.