Ulusal ve uluslararası ölçekte başarılı mimari ve iç mimari projelere imza atan Designist kurucusu Aslı Arıkan Dayıoğlu bu ay Çat Kapı konuğumuz oldu.
Aslı Arıkan Dayıoğlu tarafından 2007 yılında İstanbul’da kurulan iç mimarlık ofisi Designist, sıra dışı fikirler ve detayların peşinden koşan, mekânın ruhunu zenginleştirerek ona anlam katmayı amaçlıyor. Tasarımlarında geleneksel öğeleri çağdaş yorumlarla buluşturduğundan bahseden Aslı Arıkan Dayıoğlu ile ofis kurma hikayesini, projelerini, ödüle değer görülen projelerine dair konuştuk. Ofis yurt içi ve yurt dışında birçok otel, restoran, ofis ve konut iç mimari projelerine başarılı imzalar atmaya devam ediyor.
Petra The Flooring Co. desteğiyle gerçekleştirdiğimiz söyleşi için Designist'e tekrar teşekkür ederiz.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Beyoğlu Anadolu Lisesi’nde öğrenimime devam ederken, babamın yıllarca uğraşarak restore ettirdiği Tarihi bir Osmanlı evine taşınma sürecimiz başlamıştı. O sırada sektörümüzün tanınan, sevilen mimarlarından sevgili Jale Kulin, daha yeni İngiltere’den dönmüş ve bir organizasyonda babam ile yolları kesişmişti. Babam da vizyoner bir insan olarak restore ettirdiğimiz evin iç mimari tasarımını İngiltere’de eğitim görerek yurda dönen, yeni fikirleriyle özgün bir proje çıkaracağına inandığı Jale Kulin’e teslim etti. Böylece bizler de Jale Kulin’le tanışmış olduk. Bu ev projesi de sevgili Jale’nin Türkiye’deki ilk projelerinden biri olmuştur. Evin iç mimari tasarım süreci başladığında ben, meslek seçme sürecinde olan bir lise öğrencisiydim. Proje süresince yaptığı eskizleri, salondaki tarihi ahşap şömineyi eski osmanlı motiflerini kendi elleri ile boyamasını seyrederken çok etkilenmiştim. Odamın tasarımı başladığında; “Odanı nasıl hayal ediyorsun?”, “Nelerden hoşlanırsın?”, “Perdelerin, mobilyaların nasıl olsun?”, “Kumaşcıya beraber gidelim, kendin görerek, dokunarak seçmek ister misin?” gibi sorularıyla sürece beni dahil etmesi, benim için bir dönüm noktası oldu. Aslında bu sektöre ilk adım atabilme cesaretim ve okul başvurularım onun etkisiyle oldu.
Daha sonra yurtdışında okumaya karar verdim. Yurtdışındaki sanat ve tasarım odaklı bazı mimarlık üniversiteleri için portfolyo hazırladım. İtalya ya da Amerika istiyordum. İtalya’daki tercihim, Milano Politecnico Üniversitesi idi, fakat o dönemde eğitim sadece İtalyanca veriliyordu, İngilizcesi yoktu. Bizim zamanımızda liselerdeki kredili sistemden dolayı, liseyi yarım dönem erken bitirdim ve İtalya’daki Universita Per Stranieri di Perugia okuluna İtalyanca öğrenmeye gittim. Orada okurken Amerika’da başvurduğum 3 üniversiteden; Rhode Island School of Design, Parsons School of Design ve Art Institute of Chicago’dan kabul geldiğini öğrendiğimde bir değerlendirme yaptım. Bu üç okulun en iyi sanat üniversitelerinden biri olmasından dolayı ve çocukluktan beri Amerikan filmleriyle büyümenin de etkisiyle Amerika daha cazip geldi. En son Rhode Island School of Design’da karar kıldık. 5 senelik donanımlı bir mimarlık/iç mimarlık eğitiminden sonra, hem güzel sanatlar bölümünden hem de kendi seçtiğiniz daldan mezun oluyorsunuz.
Müze Otel, Antakya
RISD aklınıza gelebilecek her sanat ve tasarım dalında bölümü olan bir okul. Cam üfleme, resim, heykel, baskı, animasyon, film, endüstri tasarımı, fotoğrafçılık vb. hangi bölümde okumak isterseniz isteyin, ilk sene herkes aynı çatı altında temel tasarım okuyor. Önce sanat tarihini ve tasarım ile ilgili her türlü temel eğiitimin özünü öğreniyorsunuz. O sırada da çoğu öğrenci, okulda diğer bölümleri de görerek kendisine daha uygun bölümü inceleme fırsatı bulabiliyor. Bu senenin sonunda ben de ikinci sene mimarlık bölümüne girdim. Yarım dönemin ortasında, teknik derslerden çok; iç mekanlarla ilgili detaya giren ışık, renkler, malzeme, mobilya dersleri daha ilgimi çekti, daha uygun geldi ve bölümümü iç mimarlık olarak değiştirdim. RISD’nin en güzel özelliği, ki dünyada çok az var; bizim bölümümüzün Interior Design değil Interior Architecture olarak geçmesi. Mimarlarla iç mimarlar aynı binada ortak dersler alabiliyor ve stüdyolarda birbirleri ile fikir alışverişi yapabiliyorlar. Biz proje dersi olarak mimarlarla birlikte de proje alabiliyor, onlarda iç mimariden proje dersi alabiliyorlardı.
RISD’de 5 sene sonunda kendi bölümümden birincilikle ve ödülle mezun oldum. 2000 yılında New York’ta SOM’de iş bulmama rağmen geri dönmeye karar verdim. İyi ki de dönmüşüm, çünkü o dönem babam rahatsızlandı. Türkiye’ye dönüşüm, onunla iki sene boyunca dolu dolu ve birlikte yaşama şansı yakalamamı sağladı. 2021 yılında sevgili eşim ile evlendim ve düğünümde de şükür ki babam bizimleydi. Bu durumu, Amerika’dan dönmemden pişman olmayıp, hayatın bana verdigi ikramlardan biri olarak değerlendiriyorum.
Amerika’dan döndükten sonra çalışmaya başladığım ilk ofis, sevgili mimar Sinan Kafadar’ın yönetimindeki Metex Design Group oldu. Türkiye’nin en iyi ofislerinden biri olan Metex’de 7 sene boyunca, halen görüştüğüm mimarlardan oluşan Metex ailesi ile birlikte çalıştım. Metex Hospitality konusunda bir numara olmasından dolayı, bu 7 sene boyunca bir çok otel projesinde çalışma fırsatım oldu. Bu alanı bana tanıtan, beni eğiten öğretmenim, profesyonel hayatta bana bu yolu açan sevgili Sinan Kafadar’dır. Kendisi hayatımdaki ilk ve son patronum oldu. Onun yanında çalıştıktan sonra ayrılmaya karar verme sebebim, bir dönem güzel sanatlar tarafımın ağır basması, seramikle uğraşma isteğimden dolayı oldu. Kendime atölye kurdum, seramik fırını aldım... O sırada japon pişirme tekniği olan Raku seramikleri yapıyordum, küçük sergilere dahil oldum. Bu konuda beni eğiten ve bu renkli heyecanlı dünyaya adım atmamı sağlayan değerli seramik sanatçısı Ayten Turanlı hocamdır. Kendisi, Londra ve İstanbul’da galerileri olan Pi Artworks’un sanatçısıdır. Bir süre seramik hayatımı devam ettirdim ve sanatsal ruhumu besledim. Sonrasında da kürkçü dükkanına geri dönüşüm Sinan Bey’in beni aramasıyla oldu: Bir otel projesi olduğunu söyleyip beraber yapmayı teklif etti. Onu kıramadım, Titanic Otelleri’nin Taksim’de ki otel projesi için çalışmaya başladık. İlk olarak tek başıma başladım, sonra bir kişi daha projeye dahil oldu, sonra iki kişi derken bu günlere geldik.
Designist’i bu ilk otel projemle 2007’de kurdum. İsmi de ‘Design’ ve ‘Artist’ kelimelerinin birleşiminden geliyor. Çoğu insan Design İstanbul gibi algılıyor ama aslında, tasarımın sanatçısı anlamında böyle bir karar verdim.
Bu sene 17. senemiz, Designist olarak üretimlerimize devam ediyoruz.
Designist 17 yıldır çalışmalarına devam ediyor. Tasarım yaklaşımınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Biz çok farklı çaplarda, farklı boyutlarda projeler yapıyoruz. Sadece bir çocuk odasından tutun da 400 odalı dev bir otel projesine kadar. Bu projelerin her birinin başında, önce ne gerektiği ile ilgili bir araştırma yapıyoruz. Konumu, ihtiyaçları vs. araştırıyoruz. Daha sonra onunla ilgili bir hikaye kurmayı hedefliyoruz. “Bu projenin özü ne olmalı?” Bir ressamın tuvale başlaması gibi önce tuvali, boyaları, fırçaları alıyorsunuz; bunlar ihtiyaç... Ama sonra tuvale yansıttığını o renk cümbüşünde de bir hikayenin olması gerekiyor. Biz de bunu iç mimari boyuta taşıyıp, insanı etkileyen, iyi hissettiren bir tasarım hedefliyoruz. Renk uyumunu çok önemsiyoruz. Resimdeki o dengeyi, kompozisyonu iç mimariye taşımak, mekana yansıtmak için uğraşıyoruz. Ayrıca her projemiz için kendimizle de bir yarışımız oluyor. Yaptığımız projelerin hiç birinin bir diğerine benzememesi ilk hedefimiz oluyor. Her projemizin bir özgün sanat eseri olması için uğraşıyoruz. Ve her birinde de etkileyici bir “wow” efekti veren bir noktası, bir ünitesi, bir dokusu olsun istiyoruz. Bu yüzden de malzemelerle çok oynuyoruz. Hikaye, denge ve projenin ruhu, bunlar olmazsa olmazımız projelerimizde. Ekibimizde de aynı şekilde bu ruhu taşımaya devam ettirmeye çalışıyoruz her bir proje için.
Ekibiniz hakkında bilgi verebilir misiniz? Hangi disiplinlerden oluşuyor? Kaç kişilik bir ekiple çalışıyorsunuz?
Şu an 12 kişiyiz. Büyük projelerde ise, bizimle eskiden çalışan ve sonradan kendi ofislerini açan 3-4 kişilik ofislerden de dışarıdan teknik çizim desteği alabiliyoruz. Kadromuzun içinde de farklı disiplinlerden arkadaşlarımız var. Özellikle mimar, iç mimar ve endüstri tasarımcısı uyumunun gücüne inanıyorum. Herkesin projeye bakışı aynı değil. Daha büyük çerçeveden bakan var, daha küçük boyutta bakarak detayda verdigi özellik ile hikayeye başlayan da var.. O yüzden karma bir ofis dinamiğimiz var.
Almanya’da da bir ofisiniz var…
Almanya’daki ofisimizi yeni açtık. Designist’in ilk projesi olan Titanic Oteller grubunun sahibi Aygun Grup ile 17 yıldır süregelen işbirliğimizde Berlin’deki otel projeleri ile başlayan, daha sonra restoranları ile devam eden uzun soluklu bir işbirliğimiz var. Almanya Berlin'de 4 otel projesini ekip olarak biz yaptık. Berlin’de bir taneyle başlayıp zincir haline gelen “Beef Club by Hasir” restoranlarının da 5 tanesini projelendirdik. O yüzden Berlin bizim için Avrupa’ya açılma kapımız oldu. Bu coğrafyada referanslarımız da olduğu icin ofis açmak için Berlin'i daha uygun gördük. Mesela Titanic Chausse Hotel projesinin mimarı, ünlü Alman mimar Sergei Tchoban’dır. Onlarla birlikte çalışma fırsatımız oldu, çok keyifliydi. Onlar mimarisini yaptı, biz iç mimarisini yaptık. O yüzden Almanya bize bir uğur getirdi diyebiliriz. Şimdilik ilk adımımız Almanya. Orada da yeni projeleri yürütmeyi hedefliyoruz.
Titanic Chausse, Atriyum