Kullanıcının ihtiyaçlarına, deneyimlerine ve yaşam görüşlerine odaklanan projeleri hayata geçiren Wangan Studio'ya Çat Kapı yaptık.
Bir tasarım ofisinin ötesinde yeme-içme sektöründe bir danışmanlık markası olma hedefiyle Kerem Özerler, Mert Can Uzyıldırım, Kutay Yorulmaz ortaklığında kurulan Wangan Studio, dinamik bir ofis yapısıyla 2017 yılından beri üretimlerine devam ediyor. Yaptıkları işi en iyi şekilde hayata geçirmeye ve farklı projeler ortaya çıkarmaya odaklanmış bir tasarım ofisi olan Wangan, kurulduğu günden bu yana projelerinin genelinde iyi ve ince düşünülmüş tasarım detaylarıyla dikkat çekiyor.
Koydukları hedefler doğrultusunda ilerleyen kurucu ortaklar Kerem Özerler, Mert Can Uzyıldırım ve Kutay Yorulmaz ile ofis kurma süreçlerini, tasarım yaklaşımlarını, projelerini ve hedeflerini konuştuk.
Petra The Flooring Co. desteğiyle gerçekleştirdiğimiz söyleşi için Wangan Studio'ya tekrar teşekkür ederiz.
Kısaca sizleri tanıyabilir miyiz?
Mert Can Uzyıldırım: 2011 İzmir Ekonomi Üniversitesi mezunuyum. Mesleği seçmemdeki en büyük etken mimar olan kuzenim. 2011’de mezun olduktan sonra İstanbul’a geldim. İstanbul’da bir sene Yalın Tan-Jeyan Ülkü ofisinde çalıştım. Daha sonra da Yoo Mimarlık’a geçtim. Yoo Mimarlık daha çok restoran ve mağaza uygulamaları yapan bir firma. 4,5 seneye yakın orada çalışmak, uygulama açısından detaylara hâkim olmamı sağladı. 2016’da da Wangan Studio’yu kurduk.
Kutay Yorulmaz: 2009 Bilkent Üniversitesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümü mezunuyum. Mezun olduktan sonra İstanbul’a geldim. Burada çalıştığım farklı ofisler oldu. Devamında Autoban’da çalışma fırsatı buldum. Kerem’le de oradan tanışıyoruz; bu vesileyle Mert Can’la da tanışmış olduk. Autoban’ın devamındaki süreçte de hep beraber 2015’ten beri konuştuğumuz, bir yıllık şirketin temellerini oturtma sürecinin sonunda 2016 senesinde Wangan’ı kurduk.
Kerem Özerler: 2011 yılı İzmir Ekonomi Üniversitesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümü mezunuyum. Mert Uzyıldırım’la okul arkadaşıyız. Ben de kariyerime ilk olarak İstanbul’da başladım. İlk çalıştığım tasarım ofisi Autoban’dı. Orada tasarım departmanında 3,5 sene kadar çalıştım. Sonrasında, bir dönem Mahmut Anlar’la GEO_ID’de yine tasarım ekibinde proje yürütücülüğü yaptım. Ardından Almanya’da bir iç mimarlık ofisi olan IF Group’ta, yine tasarımcı olarak bir sene kadar çalıştıktan sonra, kendi ofisimizi kurma kararıyla Türkiye’ye dönmemin ardından Kutay ve Mert’le beraber Wangan’ı kurduk.
Nasıl çıktı ortaya Wangan?
Bizim aslında uzun süredir hayalini kurduğumuz bir şeydi. ‘Karşımıza bir proje çıktı, bir ofis kuralım’ yaklaşımıyla değil, gerçekten üzerine uzun süre yazıp çizerek karar verdik. Nasıl bir marka yaratacağız; piyasada bugüne kadar farklı ofislerde elde ettiğimiz deneyimler, eksiklikler, iyi veya kötü bulduğumuz şeylerden kendi doğrularımızı yaratıp, ‘bizim farkımız ne olacak’ sorusunu kendimize sora sora hazırladığımız bir iş planı çalışmasıyla beraber bu yola çıktık.
Başından beri hem üçümüzün de kişisel ilgi alanı olmasından, hem de bugüne kadar çalıştığımız ofislerdeki tecrübelerimizden, daha çok yeme-içme sektörü odaklı bir marka olarak kurduk biz Wangan’ı. Bir tasarım ofisinin ötesinde yeme-içme sektöründe bir danışmanlık markası olma hedefiyle yola çıktık. Bugün de hâlâ bu hedef doğrultusunda hizmet vermeye devam ediyoruz.
Yani sadece tasarım yapmıyorsunuz, aynı zamanda danışmanlık hizmeti de veriyorsunuz. Neler var bu hizmetin içinde?
Özellikle yeme-içme ve konaklama sektörü için bu geçerli çünkü Wangan’ın 6-7 yıllık geçmişine de baktığımızda, en yoğun çalıştığımız proje türleri yeme-içme ve konaklama. Bir restoran örneği için konuşacak olursak; şehrin nasıl bir lokasyonunda bir restoran açalım? Kaç kuverlik bir yer olmalı? Nasıl bir mutfağı olmalı? Böyle bir mutfak için hangi şefle çalışabiliriz? gibi sorulardan tutun da, tasarımsal olarak son kullanıcıya değen her türlü detayın hizmetini veriyoruz. Kimi zaman bu sektöre yeni giriş yapan bir yatırımcıya “işletme modeli” danışmanlığı veriyoruz. Kimi zaman da müşterimiz henüz kendine mekân açacağı bir yer bile bulmadan bize gelip ‘nasıl bir yol izleyelim’ sorusunu yöneltiyor. Beraber karar vermemizin ardından birlikte yeni bir marka yolculuğuna çıkıyoruz.
2016’dan bu yana geldiğiniz noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
2016’nın Aralık ayının ortalarında kurulduk, 7 seneyi geride bıraktık. Başından beri koyduğumuz hedeflerden en önemlisi, İstanbul merkezli bir tasarım ofisi olmak ama bu işi global ölçekte yapabilmekti. Yani sadece Türkiye’de değil, global tasarım sahnesinde yeni bir marka yaratmak hedefiyle yola çıktık. Bu yönde birçok adımımız oldu, yurt dışında yaptığımız çok fazla projemiz de oldu. Önümüzdeki dönemde de en önemli hedeflerimizden biri yurt dışındaki projelerimizin ve yurt dışında temsilciliğimizin bulunduğu şehirlerin sayısını artırmak.
Onun dışında Wangan’ın ilk kurulduğu yıllarda insanların ilk dikkatini çekmeye başladığı taraf, belki de ürün tasarımlarımızdı. Hatta ilk uluslararası ödülümüzü 2019 yılında bir aydınlatma ürünümüzle New York’ta Interior Design “Best Of Year” ödülüyle aldık. Ürün tasarımlarımızla da ön planda olduğumuz dönem insanların Wangan’ı iyi tanıdığı bir süreçti. Son yıllarda belki biraz da projelerin yoğunluğundan, her ne kadar çok keyif alsak da ve projelere özel ürünleri sıklıkla tasarlasak da onları bir koleksiyona çevirip, ürün tarafını güçlü tutmakta arzu ettiğimiz noktada henüz olamadık. Ama onun dışında ilk 7 yıl özelinde baktığımızda, kendimize koyduğumuz hedefler doğrultusunda ilerlediğimiz ve her şeyden öte çok keyif aldığımız bir süreç oldu diyebiliriz.
Ara Güler Müzesi, Leica Showroom ve Monochrome Brasserie projesi
Ofis hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Hangi disiplinlerden, kaç kişilik bir ekibiniz var?
Bizimle birlikte toplamda 14 kişilik bir ekibiz. Üçümüz zaten kurucu ortak olarak ilk günden beri sahnedeyiz. Onun dışında iç mimari ve mimari projelere yoğunluklu çalışan 3 kişilik konsept tasarım ekibimiz var. Bir kişi endüstriyel tasarım, ürün tasarımı tarafında çalışıyor. 3 kişi projelerin uygulama aşamalarını ve süreç yönetimini yapıyor, bir kişi de satın almada. Tamamen sahada, şantiyelerde bir kişi var. Onun dışında da ofis personellerimiz var.
Uygulamanın ne kadar içindesiniz?
Aslında bu da piyasada eksikliğini gördüğümüz şeylerden biriydi. Yani, iyi tasarımla iyi uygulamayı birleştirebilen bir ofis Türkiye’de çok karşımıza çıkan bir yapı değil kimi zaman. Uygulama ofislerinde yeterli tasarım hassasiyeti olmayabiliyor veya iyi tasarım ofislerinde uygulama konusunda çok güçlü kaslar olmayabiliyor. Bu da bizim piyasada üzerinde durmak istediğimiz ve o açığı kapamak istediğimiz şeylerden biriydi ve ilk günden beri ‘design & build’ çalışabilen bir ofisiz. Tabii ki müşterinin taleplerine göre bu değişebiliyor. Kimi zaman tasarladığımız bir projeyi anahtar teslim bir şekilde uygulamasını yapıp teslim edebiliyoruz, kimi zaman güçler ayrılığına yönelen, daha kurumsal yapılı müşterilerimiz başka uygulamacılarla anlaşıp bizi şantiyelerin kontrolü amaçlı sahada konumlandırmayı tercih ediyorlar. Biz her koşulda uygulamayla tasarımın ayrılmaz olduğuna inanıyoruz. Tasarladığımız şey iyi bir şekilde hayata geçemiyorsa, iyi bir tasarım olmamış demektir. Dolayısıyla da hem uygulama projelerimizi çizerken hem tasarım yaparken biz gerçekten bir yerde bir vida varsa onun ölçülerine kadar projeye işleyip her türlü detayı tanımlamayı ve bunu da projede, yani bitmiş işte görmeyi isteriz. Wangan projelerinin genelde en önemli özellikleri gerçekten iyi ve ince düşünülmüş tasarım detaylarıdır. Dolayısıyla bizim için milimi milimine nasıl olması gerektiği çok kritik ve o yüzden de uygulamayı, “buna benzesin” diye değil, çok ince eleyip sık dokuyup o şekilde çıkmasını sağlamak amacıyla çalışıyoruz her zaman.