Karaköy'deki yoğun kafe ve restoran popülasyonu arasında işlevi ve renkleri ile ayrışan FiL Books, kitapseverler kadar Mimarın Göbeği'ni de kolayca kendine çekiyor. Mekânın ortaya çıkış hikayesini hem tasarımcıları Bilge Kalfa ve Gamze İşcan'dan, hem de fikir annesi Cemre Yeşil'den dinledik.
Halükâr Mimarlık olarak, Moda Sahnesi ile önemli bir başarı elde eden Bilge Kalfa ve Gamze İşcan, FiL'de de dikkat çekici bir mekân yaratmayı başarmış. Sürecin başından itibaren işverenle dirsek temasında olmanın, ihtiyaç ve formların şekillenmesinde rahatlatıcı bir unsur olduğunu belirten ikili, özellikle kafe mekânının alamet-i farikası olan türkuaz borunun üretilmesinde, Yeşil ailesinin bütçe ve zaman anlamında olumlu yaklaşımının projeyi istenilen noktaya taşıdığını vurguluyor:
"İlk toplantımızda bize burada kitap ve iyi kahve satmak istediklerini söylediler. Alan zaten belliydi, mekan sevimli bir mekan, bu metrekareye en iyi nasıl yerleşebileceğimizi düşündük." diyen Halükâr ekibi, alan kazanmak üzere galeri boşluğunda üst kata çıkan büyük merdiveni iptal ederek, genel kullanıma ait merdiveni mekana dahil ediyor.
Zarafetiyle yol alan fonksiyonel bir mekan
Ana işlevi kitapçı olan FiL'de ilk aldıkları kararın, iki kat boyunca uzanan duvarın kitaplık olarak kullanılması olduğunu söyleyen Bilge Kalfa, katları birbirine bağlayan merdiven ile yer tasarrufu da sağlandığını ekliyor:
"İlk defa bu kadar küçük bir proje yaptık" diyen Bilge, kahve servisi, kitap ve tasarım objeleri satışı, kasa ve oturma alanları gibi çok sayıda fonksiyonu bu küçük alanda çözmeye çalıştıklarını söylüyor. Fonksiyonları yerleştirdikten sonra böyle sınırlı bir alanda küçük dokunuşla nasıl bir tasarım ortaya çıkacağı üzerine yoğunlaşan Halükâr, hem zarafetiyle yol alan hem de fonksiyonel bir mekan yaratmayı hedefliyor.
"Mekandaki bütün elemanlarında bir yok olma çabası var"
Önceliklerinin ferahlık ve derinlik yaratmak olduğunun altını çizen Gamze İşcan, bu durumu şu sözlerle ifade ediyor: "Açık renkleri ve hafif malzemeleri tercih ettik. Mesela sonradan eklenen raflarda ahşap yerine sac kullandık. Mekandaki bütün elemanlarında hep bir yok olma çabası var. Ne kadar ince ve görünmez olurlarsa o kadar iyi."
"Oyun olmayınca olmuyor"
Gerçekten de FiL'e girdiğiniz zaman, sıkışıklıktan öte bir ferahlık ve huzur hissine kapılıyorsunuz. Acaba nereye varıyor diye göz ucuyla takip ettiğiniz kıvrımlı boru, yine acaba yukarıda ne var diye merakla tırmandığınız merdiven ve üst kata varınca sizi karşılayan salıncak, FiL'e ferahlık ve derinliğin yanında oyuncu bir hava da katıyor.
"Oyun olduğu için zevkli zaten, o yüzden bu kadar zevk aldık. Oyun olmayınca olmuyor" diyor Gamze İşcan. Bu vesileyle önceki projelerine katmak istedikleri salıncak öğesini, bu projede Cemre Yeşil'in isteğiyle gerçeğe dönüştürdüklerini öğreniyoruz. Bu anlamda mimar ile işverenin aynı ruha sahip olması da güzel bir tesadüf...
Oyun demişken hafife almayalım; az önce bahsi geçen ve mekânın duvarlarını kat eden türkuaz boru, "projenin iki ay daha pişmesi"ne neden olurken, tasarım sürecinde en çok para harcanan öğe oluyor. Bir yandan bağlantı detaylarının ve fırça izlerinin görünmemesi, diğer yandan elektriğe direnç göstermesi adına kalibre boru tercih edilmiş. Önce mekânın içine boyasız olarak monte edilip kontrol edilen boru, daha sonra sökülüp boyanıyor ve tüm zarafetiyle mekândaki yerini alıyor. Mimari anlamda çok ciddi bir müdahale olmasa da mekânın ismine gönderme yapan ve kurumsal kimlikle ilişki kuran bu detay, projeyi ufak bir dokunuşla farklı kılmayı başarıyor.
Sadece mimar olarak değil, kullanıcı olarak da hep tekrarlanan şeyleri görmekten sıkıldıklarını belirten Gamze İşcan, farklı bir mekan yaratmak için özel bir çaba sarf etmediklerini, içgüdüsel olarak böyle bir tasarıma gittiklerini söylüyor.
Şimdi de mikrofonumuzu FiL'in yaratıcısı Cemre Yeşil'e uzatıyoruz...
"Mekanı bir canlı gibi düşünmek, ondan bir hayvan olarak bahsetmek fikri çok hoşuma gitti"
Fil imgesinin seçimi ve FiL Books'un hayata geçirilişini dinleyebilir miyiz?
Abim Faik Ali Yeşil ile FiL’i yaratma hayallerini kurduğumuz bir dönem, çok yakın bir arkadaşımız ile ettiğimiz bir sohbette bizim iki kardeş karakter olarak hayvanlardan file benzediğimizi iddia etmişti. Biz de bir şekilde bu fikre tutulduk ve hayalini kurduğumuz mekanın ismine uygun gördük. Bir de buranın fotoğraf odaklı bir yer olması, dolayısıyla hafıza ile direkt ilişkili bir mecra olması üzerinden hafızalarının çok kuvvetli olduğu bilinen fillerin buraya isim vermesi fikrini sevdik. Onun dışında bu mekanı bir canlı gibi düşünmek, ondan bir hayvan olarak bahsetmek fikri benim çok hoşuma gitti. Abimle bir barda bira içerken bir kağıda karaladığımız ilk taslak, sonunda gerçekten de FiL’in logosu oldu.
Çocukken hep bana ait bir fil olmasını isterdim, insanın bir file sahip olma fikrinin saçmalığını ve imkansızlığını idrak edebileceğim yaşlarda da çoktan fotoğrafa merak sarmıştım. O zamandan beri de FiL hayalini kurduğum bir mekan oldu; üniversitede fotoğraf öğrencisiyken mütevazı bir fotoğraf dükkanı hayali kuruyordum; fotoğrafı galeri ortamında değil de, kartpostal ya da poster alır gibi, daha ulaşılabilir ve daha rastgele bir bağlamda alıp eve götürmek fikri beni heyecanlandırıyordu. Fakat bu durumda da, bir fotoğrafçı olarak düşündüğümde, fotoğrafçının maddi ve manevi haklarını korumanın oldukça zorlu olabileceğini düşünüyordum. Bir fotoğraf sever olarak şimdiye kadar satın aldığım tek orijinal fotoğraf, New York’ta fotoğraflarını çok uygun fiyata satan seyyar bir fotoğrafçıya (Patrick Q. Barr) aitti ve bu bana biraz garip geliyordu.
Son yıllarda self-publishing imkanlarının artmasıyla ve fotoğraf kitaplarının hatrı sayılır bir görünürlük kazanmasıyla, uygun fiyata satın alınabilir fotoğraflar dükkanı hayali bir fotoğraf kitapları kitapçısına dönüştü. Fotoğraf kitaplarının alışılagelmiş sanat tüketimine nazaran daha demokratik ve bireysel bir deneyim sunması ilgimi çekiyordu. Hepsinden öte sevdiğim bir fotoğraf kitabını elimde tutmak beni heyecanlandırıyordu. Doktora eğitimim için gittiğim Londra’da yaşadığım dönemde kitapçı gezmek benim için sergi gezmek, müzeye gitmek gibi bir pratiğe dönüştü ve bundan çok keyif aldım.
"Hayatımda ilk kez FiL için mimari bir tasarım hayal etmeye çalıştım"
Tasarım sürecinde nasıl bir deneyim yaşadığınızı da merak ediyoruz? Mimarlarla çalışmak nasıldı?
Grafik tasarımcı arkadaşım Okay Karadayılar sayesinde Bilge ve Gamze ile tanıştık. Genç olmaları, daha önce yaptıkları tasarımları çok sevmemiz ve aynı dilden konuşabileceğimizi ilk andan beri hissettiğimiz için onlarla çalışmak istedik. Çok da iyi ettik. FiL’in ismiyle müsemma bir mekan olmasını istedik. Mekan tasarlanmadan önce FiL’in ismi, logosu ve kullanılacak renkler hazırdı, onlar da tasarımı br nebze yönlendirdi diyebiliriz. Bir de mekanımız minik, dolayısıyla tasarımı FiL’in çoklu işlevini göz önünde bulundurarak, sevimli, davetkar ve özgün bir mekan olmasını arzu ettik. Ben hayatımda ilk kez FiL için mimari bir tasarım hayal etmeye çalıştım ve ne şanslıyız ki Gamze ve Bilge bize yaptıkları çizimleri ilk gösterdiklerinde, mekan için kurduğumuz hayale çok yakın bir çizgide ama çok daha yaratıcı çözümlerle, bize çok hitap eden bir konsept yaratmalarından çok mutlu olduk.
Karaköy'deki bu tarihi binanın geçmişi hakkında bilginiz var mı? Yapım tarihi, önceki işlevleri ve kullanıcıları...
FiL’in mesken kurduğu binanın zemin katının daha önce bir çok ayrı işlevi olmuş; kırtasiye, kömürlük, dürümcü bunlardan bazıları.
Binanın şu anki işlevleri hakkında da birinci ağızdan bilgi edinmek isteriz. Fil'i kitapçı, kafe ve atölye mekanı olarak biliyoruz. Karaköy'deki diğer 3. nesil kafeler arasında farklı bir aktör olarak dikkat çekiyor aslında...
Biz İtalyan kahvesi kullanıyoruz. Bir süredir 3. nesil kahvecilikte ön plana çıkan az kavrulmuş kahve çekirdeklerine şans vermemize rağmen bir türlü sevemedik, dolayısıyla trende uymak yerine içmeyi sevdiğimiz bir İtalyan kahvesinin çekirdeklerini kullanıyoruz.
"Kendini sürekli yenileyen hayali kütüphanemi yarattım"
Manifestonuzu okuduk, mekanın ruhunu kavradık. Peki kitap seçimlerinde kriterleriniz neler oluyor?
FiL, fotoğraf kitapları ağırlıklı, sanatçı kitaplarının, bağımsız yayınların ve çocuk kitaplarının da yer aldığı bir kitapçı, kafe ve atölye. Kitap seçkimiz için de şunu söyleyebilirim; kendime kitap alır gibi FiL’in raflarına aldığım kitaplarla, kendini sürekli yenileyen hayali kütüphanemi yarattığımı söyleyebilirim.
Burası aynı zamanda atölyelerin, sanatçı konuşmalarının, söyleşilerin düzenlendiği bir etkinlik mekanı. Alternatif ve farklı bir mekan olan FiL, sanatçı kitaplarının alışılagelmiş sanat tüketimine göre daha bireysel bir deneyim sunması ve daha ulaşılabilir olmasına önem veriyor. FiL’in kurulmasındaki temel motivasyonlardan biri de sanatçı kitabını herkes için daha ulaşılabilir kılmak. Hayatında sanatçı kitabı bakmak ya da almak pratiği olmayan ama kahve içmek için kafede vakit geçiren bir kitlenin böyle bir mecranın var olduğundan haberdar olmasını önemsiyoruz. Sürdürülebilirliğimiz adına kitap-kahve beraberliğine de önem veriyoruz.
FiL, basılı malzeme ve fotografik üretim üzerinden farklı yaklaşımları ve düşünceleri anlamaya çalışan bir yer. Ayrıca yurtiçinden ve yurtdışından, yolu İstanbul’dan geçen sanatçıları, fotoğrafçıları, yayıncıları ağırlamaya pek hevesliyiz. Kitap tanıtım partilerine, gösterimlere, pop-up etkinliklere, minik fuarlara ve projelere yer vermek için can atıyoruz. Fotoğraf, sanat, tasarım, eğitim ve yayıncılık hakkında münazaralara yer veriyoruz.
FiL daha çok yeni. Acele etmeden, zamanla, öğrenerek, tecrübe kazanarak, organik bir şekilde gelişmesini beraber deneyimlemeyi umuyoruz. Bu aşamada da genç sanatçıların kendilerini ifade etme ihtiyacı ve bunun için mekan talep ediyor olmaları FiL için çok önemli. Onun dışında FiL’in alternatif bir mekan, bir atölye olarak benimsenmesine de çok kıymet veriyoruz. Etrafımızda olan sanatçı, yayıncı, eğitmen ve öğrencilere de bunun önemini her fırsatta hatırlatıyoruz.