Anti-inşacı Bir Mimarlık Sergisi: 'temel-siz'
Antonio Cosentino'nun resimlerinde günlük hayatın içinden, kişisel hafızasının derinliklerinden ya da yaşadığı şehrin görsel kültüründen sızarak gelen sayısız imge yer almaktadır. Resim yüzeyinde parçalı bir şekilde örgütlenmiş imgeleri, bir anlatının parçaları ya da kendi başına okunabilecek bir eşyalar listesi gibi resmeden sanatçının bu tavrı, G. Perec'in yol tarifleri, eşya envanterleri ya da I. Calvino'nun okunacak kitap listeleriyle benzeşir. Cosentino son dönem işlerinde ağırlıkla 'tekrar' (repetition) üzerinde durmaktadır; paket kağıtları üzerindeki amatör amblem ve yazının ('Kasap Cemal' işi) ya da bir dönem şehrin cephelerini süsleyen bir seramik kaplamasının aynı grafik ile sonsuz sayıda boyanarak tekrar edilmesi ('Paralel Bağlama' / Atlantis Serisi 4) benzer bir refleksi içerir. Doğudaki yerel sanatların geleneğini oluşturan, tekrara dayalı, döngüsel ve süslemeci tavrın, modern kent manzaralarının bina cephelerindeki karşılığını izlemek mümkündür. 70'lerde patlak veren hızlı apartmanlaşma sürecinde, strüktür yerine süslemeyi öne çıkaran bu eğilim, Cosentino'nun resimlerinde 'bir göç dalgası mimarisi'nin biçimsel izleri kıyafetinde ifadesini bulur.
Antonio Cosentino, 'Paralel Bağlama' (Atlantis Serisi IV), 2012 tuval üzerine yağlıboya, 114x146 cm.
90'lı yılların çağdaş sanat ortamında alt ve üst sanatın yerdeğiştirici özelliğinin tartışıldığı sıralarda Cosentino ve sanatçı arkadaşları, alt kültür nüvelerinin sorgulandığı bir bakışın arkeolojisini yapmaya girişmişlerdir adeta. İşte bu dönemlerden başlayarak pano, dükkan tabelası, paket kağıdı, fayans gibi yaşadığımız coğrafyanın görsel kültürüne dair malzemeler Cosentino'nun resimlerinde birbirinin üzerinde tahakküm kurmadan yer alırlar. Sanatçının imgeleri, hem ayrık ve parçalı hem de bütün ve tekrara dayalı bir anlatımı kucaklarken üçüncü bir pencereyi aralar: renkli ve düşünceli bir hafıza alanı...Hafızası sürekli bir arşivci gibi çalışırken yazılı ve görsel olan pekçok şeyi kaydeder. 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' işinde bir türlü yerine oturmamış, bir yerlerden patlak veren, bir türlü çalışmayan bir mimari yapı ile karşı karşıya kalırız. Mimari elemanların absürd ve gelişigüzel bir şekilde yerleştirildiği perspektifi bozuk bu yapı, tepeden inme bir projeyle, temelsiz bir şekilde modernleşen bir toplumun, kurumların ve şehirlerin ironisiyle bezelidir. 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' işindeki binanın bir ada üzerinde resmedilmesi imalıdır, zira edebi eserlerde ütopya mekanı hep bir ada olarak tasvir edilmiştir. Enstitü binası bir taraftan modern cumhuriyet ütopyasının simgesi iken bir taraftan da alaycı bir şekilde distopyaya dönüşür. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' adlı romanında tasvir ettiği bir türlü işlemeyen Kafkaesk 'bina' bir metafordur; aslında işlemeyen toplumun ta kendisidir.
'Büfe Otel' adlı resimde ise tek kaçış noktalı merkezi bir perspektife sahip cephenin her pencere ve boşluğundan farklı bir perspektif görünür. Cosentino, tıpkı Uzak Doğu, İslam ve pekçok Batı-dışı sistemde olduğu gibi görüntüyü birçok farklı perspektiften anlatmaktadır. Bu anlatım biçimi, yerleşik modernist anlayışın, Doğuda bir türlü yerine oturmayan mekanizmasının eleştirisi olarak okunabilir.
Buluntu ahşap parçalarının biraraya getirilmesinden oluşan 'Boş Zaman' işindeyse, modern bir şehir meydanını görürüz. Alışveriş merkezi, iş hanı, kongre merkezi, otel ya da ofis olma ihtimali açık bırakılan bu binalar, bir 'modern kutular mimarisi' oluşturur. Parçaların hareketli olması, onların her defasında başka bir şekilde biraraya gelerek farklı bir kent manzarası oluşturmasına imkan verir, buna mukabil içlerinden bir parçanın çıkması bütünü bozmaz. Cosentino'nun kurduğu hareketli ve oyunsu yapı, mega kentler ve kent mimarisinin kısa ömrü, insani ölçeğin ve yerelliğin terkedilişi, insanüstü hız ve hatta tüketim gibi kavramları çağrıştırırken, moderniteye özgü unutkanlığı bir kez daha anımsamamızı sağlamaktadır.
>>>>>