AGFE: "Yıkımlar Durdurulmalı"
mimarizm.com / Filiz YAVUZ
/ 14 Ekim 2009
5. ZİYARETTEN ALINAN DERSLER, ÖNE ÇIKAN KONULAR;
SONUÇLAR VE MİSYONUN ETKİLERİ
5.1. TEMEL SONUÇLAR
AGFE Heyetinin vardığı en önemli sonuç İstanbul'da zorla tahliye ve ev boşaltmaların gerçekleştirilmekte olduğudur.Elde edilen bulgular ışığında,Türkiye,taraf olduğu BM-Ekonomik Sosyal Kültürel Haklar Sözleşmesi 11/1 Madde ile 4 ve 7 no'lu Genel Yorumları ihlal etmektedir.
Ayrıca,uluslararası standartlara göre iyi nitelikte olan ve kolaylıkla onarılabilecek durumdaki konutların toptan yıkımı, Binyıl Gelişim Hedefi 7 ‘yi olumsuz etkilemektedir.
Aynı zamanda, tüm taraflardan ve yapılan ziyaretlerden toplanan deliller göstermektedir ki 1996'da İstanbul'daki Habitat II Konferansında imzalanan HABITAT Gündemine Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ilerleyici konut hakkı açısından saygı göstermemektedir. Bu süreç, ardı ardına yapılan yeni yasalar ile HABİTAT Gündeminin tam aksine haklardaki kazanımdan geriye gidiştir. Bu bağlamda, yeni yasalar konut edinme hakkından geri adımlardır. Özellikle 5366 ile 5393 Madde 73 sayılı kanunların yasal çerçeveleri konut hakkı kazanımlarından geriye gidişin önemli araçlarıdırlar. Maddi olarak ulaşılabilir konut hakkı HABİTAT Gündeminin 85-90-91 ve 142. Maddelerinde yer alırken, 68(g) ve 40 (h) maddeleri maddeten kiralamaya elverişli konut miktarını arttırmayı alternatif olarak öne sürer; ‘Maddi olarak erişilebilir/satın alınabilir konut hakkı' HABİTAT Gündeminde konut hakkının en önemli yönü olarak ele alınır ve bu hedefin gerçekleşmesi için katılımcı ve tavsiyelendirici yöntemler önerilir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin uygulamaları HABİTAT Gündeminin bu kriterlerine de saygı göstermemektedir.
İstanbul'un zorunlu tahliyelere çözümler üretmek ve yaratıcı metotlar ile mevcut durumun üstesinden gelebilmek için sahip olduğu güncel servetler, şehir genelinde bulunan çeşitli eşgüdümler ve Mahalle düzeyinde örgütlenmelerdir. Bu anlamda, Sulukule Platformu ya da Tarlabaşı Derneği gibi Mahalle merkezli kuruluşların ya da Mahalle Dernekleri Birliği ya da Konut Hakkı Platformu gibi İstanbul merkezli ağların üstlendikleri görevleri hayatı önem taşımakta.
Aynı zamanda, İstanbul Üniversitelerinin her birisinden akademisyen ve bilim adamlarının mobilizasyonu ve koordinasyonu çok değerli ve aydınlık bir geleceği başlatabilir. Bu yaratıcı yaklaşımın en önemli örneklerinden birisi, Hükümetin Sulukule için önerisine bir alternatif sunan STOP (Sınır Tanımayan Otonom Plancılar) girişimidir. Ayrıca, Mahalle Dernekleri, Sivil Toplum Kuruluşları ve profesyonel kuruluşlar arasında çok güçlü olamasa da bir ilişki kurulmuş durumda.
5.2 Öne Çıkan Konular
İstanbul'da gerçekleşmekte olan zorunlu tahliyelerin doğasını anlayabilmek için aşağıdaki konular ana hususlar olarak öne çıkmaktadır.
(i)Spekülatif Müdahale Yenileme Projeleri duyurulduktan sonra her iki yenileme alanında da (Sulukule / Tarlabaşı), konut satışları ile ilgili, spekülasyonları engelleyecek ve proje sonunda kazanılacak değerin mülk sahibinde kalmasını sağlayacak bir kısıtlama getirilmemiştir. Bu yaklaşım, Sulukule'de pek çok önemli sonuç meydana getirmiştir. Mülklerinin aniden değer kazanması ile baştan çıkan birçok mülk sahibi, biran önce nakit para alabilmek için mülklerini üçüncü kişilere satmayı seçmişlerdir. Bu mülk sahipleri evlerini "özgür iradeleri" ile satmışlardı. Ancak, bu konu proje ile ilgili birçok ihtilafın da kaynağıdır. Proje, Mahallelerde Belediye tarafından iyice tanıtılmadığı için, mülk sahipleri proje tamamlandığında elde edebilecekleri finansal kazanç ile ilgili olarak farkındalık kazanamamışlardır. Böylece, potansiyel değer kazancının mülk sahiplerinin değil, daha çok üçüncü şahısların eline geçme olasılığı mevcuttur.
Diğer taraftan Belediye, Proje Koruma Kurulu tarafından onaylanmadan, Yenileme Alanında konut satışı ile ilgili herhangi bir kısıtlama getirmenin kanuna aykırı olduğunu savunmaktadır. Ancak, Yenileme Alanı kanununun 4. maddesi "… Proje tamamlanana kadar, Belediye Yenileme Alanı içerisinde, inşaat, kullanım ve işletme ile ilgili geçici kısıtlamalar getirebilir" ibaresi içermektedir. Belediyenin iddia ettiği gibi, yasal kısıtlamalar ile bağlı olduğunu varsaysak bile, spekülatif el değiştirmeleri önlemek için kullanabileceği diğer araçların mevcut olduğunu da bilmekteyiz. Yukarıda da belirtildiği gibi, Belediye en azından projenin artılarının ve eksilerinin çok iyi anlaşılmasını sağlayarak, bölge sakinlerinin kararlarının bilgilendirilmiş olarak almalarını sağlayabilirdi. Belediye, projenin anlatılması için bölgede bir ofis dahi kurmamıştır.
(ii) İnsanların Yaşadıkları Evlere Yapmış Oldukları Yatırımların Değeri: İstanbul'da bulunan Gecekondu alanları, Güney, Güney-Doğu Asya'da bulunan gecekondu alanlarından çok farklıdır. Sıkışık, altyapısı bulunmayan, çevresel olarak çöküntü alanı haline gelmiş bu alanlar, hiçbir servis alamamaktan ötürü olabilecek en kötü durumdadır. Gezip gördüğümüz Gecekondu alanları, düzgün konutları, Belediyelerce yapılmış yolları, açık alanları, okulları, elektriği, suyu, çöp toplam alanları, dükkanları, ağaçları (meyve ağaçları da) bulunan alanlardı. Bazılarında iki ila dört katlı evler ve az katlı apartmanlar bulunmaktaydı. Mahalle atmosferi ve güçlü sosyal bağlar mevcuttu.
(iii) Zorlama: Belediye ile görüşmelerin temeli zorlama üzerine kurulmuştur. Toplu görüşmelere izin verilmemektedir. Aileler; Belediye ile tek tek görüştürülmekte, bu da fakir topluluğu yıldırmaktadır. Eğer, topluluk adına görüşmelerin yürütülmesi mümkün olabilirse, baskı unsuru büyük ölçüde hafifletilmiş olacaktır. Belediye 5366 sayılı Kanunun yetkilerini, ikili görüşmelerin başında, mülk sahiplerini anlaşmanın şartlarına ikna etmek üzere, tehdit unsuru olarak kullanmaktadır. Mülk sahipleri bu görüşmelerin başında ya Belediye anlaşabileceklerine ya da mülklerinin kamulaştırılacağına dair bilgilendirilmektedirler.
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın