Erenalp Büyüktopcu ve Yılmaz Taha Sezgin'in İTÜ Mimari Tasarım proje stüdyosu kapsamında ele aldıkları araştırma, "Galataport" projesiyle birlikte gündeme oturan liman bölgesini, tarihsel süreç içerisinde inceleyen bir "anlama kılavuzu"...
Erenalp Büyüktopcu ve Yılmaz Taha Sezgin, İTÜ Mimari Tasarım Tezli Yüksek Lisans Programı'nın proje stüdyosu kapsamında ele aldıkları araştırmanın çıktılarını paylaşıyor. İkilinin araştırması, " Galataport" projesiyle gündeme oturan liman bölgesini, tarihsel süreç içerisinde inceleyen bir "anlama kılavuzu"...
* * *
Liman bölgesinin mekansal değişim/hakim aktörler ekseninde son yüzyıl zaman çizelgesi ile Karaköy'den Salıpazarı'na mekansal değişim/hakim aktörler ekseninde güncel keşif kesiti, 2000'li yılların başından itibaren dönemsel olarak durmaksızın gündemdeki Galataport tartışmalarının son yıllardaki proje süreciyle sınırlandırılamayacak izleği ve anlama kılavuzu olarak takip edilebilir.
Son yüzyıl zaman çizelgesi:
Galata Limanı, programatik olarak kendisiyle entegre çalışan Haliç Tersanesi ve endüstriyel alanlarıyla birlikte 1900'lü yılların başında İstanbul ve Avrupa ölçeğinde kayda değer, kozmopolit kimliklerden aktörlerin sisteme dahil olabildiği üretim ve ticaret merkezlerinden biriydi.
30'lu yıllardan itibaren, liman ve endüstriyel işletmelerin millileştirilmesi, uygulanan vergi değişiklikleri, Antrepo'ların etkin kontrol mekanizması olarak inşası şeklinde özetlenebilecek politikalar ile yapısal ve sosyo-demografik anlamda cumhuriyetin yönetici kadrolarınca yeni ve [politik/kökence] sınırlandırılmış zümreye tahsis edildi.
Büyük görsel için tıklayınız.
80'li yılların sonunda neoliberal politikaların etkisiyle Haliç yıkımları ve hafifletilen liman yükü / fonksiyonu olarak yüzünü gösteren, endüstriyel etkinlik alanının metropolitan alanın çeperine taşınmasıyla birlikte ticari anlamda işlevsizleştirilen liman bölgesi, çeşitli kentsel/politik dönüşüm aktörlerinin stratejik planlarını üzerine kurguladıkları bir rant düzlemi haline geldi.
Yakın tarihsel ölçekte bakıldığında, "Kentsel mekana müdahale ederek onu yeniden yapılandırmak, üretmek ve tüketmek kapitalizmle birlikte olağan bir hal almıştır. Özellikle yapısal krizi çözme dinamiklerinin zayıfladığı bir dönemde mekan, kapitalizm için kriz çözücü araçlardan biri olarak değer kazanır." (Aslan, 2009)
Güncel keşif kesiti:
"Recovering Landscape: Essays in Contemporary Landscape Architecture" adlı kolektif yayında Alex Wall, kentin sınırlarının çakışık ulaşım ağları, elektronik bağlantılar, üretim ve tüketimsel ilişkiler akışı üzerinden tanımlandığını söyler: "Artık politik sınırlar ortadan kalkmıştır, metropol sınırları insan/araç/ürün/bilgi'nin ‘günlük kentsel sistemde' dinamik ve anlık resmedilişi üzerinden tayin edilir, tanımsal kodlaması üzerinden ele alınır." (Wall,1999)
Antrepolar bölgesi bugün bu izlek doğrultusunda; yerel ulaşım ağlarıyla arasına koyduğu mesafe, üretim/tüketim döngüsünün haricinde konumlanışı, insan/araç/ürün/bilgi ekseninde okunabilir ve anlamlandırılabilir bir kompozisyon meydana getirememesiyle, günlük kentsel sistem sınırları dışında kendine yer bulmuştur.
Büyük görsel için tıklayınız.
Sahil bandına algısal ve programatik erişilebilirlik imkanı sağlayarak, kullanıcı/kıyı/deniz arası etkileşim alanını genişletebilecekken, kente sınırlandırılmış difüzyon olanağını dayatan ve farklı ölçeklerde tüm bileşenleri [kıyıyla iletişim kuramama kapsamında bireyi, kapalı bölge oluşumuyla ulaşım ağlarını, ekonomik regülasyonlarla ticari döngüyü] seçici geçirgenleştirerek sınırlayan bir hüviyete bürünmüştür.
Bu bağlamda Antrepolar bölgesi, jenerik nitelikte kültürel ve turistik program yüklemesiyle alanı, birbirinden koparılmış ve teması engellenmiş biçimde zonlara ayırmıştır. Zonlar hedef kitleleri müşterileştirip, bu ‘müşteriler' önceden tanımlanmış izleği takip ederken, farklı tariflenmiş zonlara erişebileceğinden öte, varlığından dahi haberdar olmazlar.