Denizine Küsen Kent: İstanbul
Mesut TUFAN & Aslı ELİTSOY / 04 Temmuz 2008
Mayıs ayının sonlarında, bir işlevi de 'ol (a) madıklarımızı' hatırlatmak olan bilboardlarda yer alan bir afiş bizim için oldukça dikkat çekiciydi. Keyifle gülümseyen yüzler, bu yaz ilk kez denizi gördüklerini (görmenin tüm çağrışımları ile) dillendiriyorlardı.
Mayıs ayının sonlarında, bir işlevi de 'ol (a) madıklarımızı' hatırlatmak olan bilboardlarda yer alan bir afiş bizim için oldukça dikkat çekiciydi. Keyifle gülümseyen yüzler, bu yaz ilk kez denizi gördüklerini (görmenin tüm çağrışımları ile) dillendiriyorlardı. Çok dramatik bir çarpışma olarak okuduğumuz bu tek cümle, ciddi bir külliyat oluşturma yolunda emin adımlarla ilerleyen 'kent ve deniz' tartışmasında 'insan'ı bir taraf olarak yeniden tanımlıyor. Gündeme daha çok ya bir böbürlenme (ortasından deniz geçen tek şehir), ya bir nostalji (eskiden buralar hep plajdı yavrum) ya da bir rant nesnesi olarak (Galataport, Haydarpaşa) gelen denizi 'görme' sorumluluğunu atıveriyor omuzlarımıza. Bu 'görme'nin savaş alanı da, Dr. Ayşen Ciravoğlu'nun da dediği gibi bir 'eşik' olan kıyılar. Bu, çok ironik bir duruma işaret ediyor aslında. 'Kıyı'da yaşamayı bir varoluş biçimi haline getirmiş bu toprakların kafası karışık sakinleri, kıyıya sırtlarını dönmeyi tercih ediyorlar. Sahi, İstanbul'un kıyıları nerede?
İstanbul Plajlarının Dünü Bugünü
Hatırlamakta fayda var...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın