Kıyı nedir?
Kıyılar, hayat kaynağıdır; canlılık, güzellik, nefes verir. Cennetin tarifnde de bir taraftan hurilerden bahsedilir, bir taraftan da akarsulardan, deniz ve göllerden bahsedilir. Adeta bir cennet parçasıdır kıyılar. Dolayısıyla ulaşımdan kıyıları tahrip etmemesi, bilakis o yaşam yerine ulaştırması beklenir. Çünkü ulaşım kıyılara iki etkisi olabilir: Tahrip edebilir ya da insanların oraya ulaşmasını sağlayan araç da olabilir.
Bu anlamda İstanbul'da şu ana kadar uygulanan ulaşım stratejilerini nasıl okuyorsunuz?
Ulaşımın direkt olarak kıyıları dejenere ettiğini pek söyleyemeyiz. Ancak kıyılar, yanlış yerleşim planlamaları nedeniyle insanların ulaşamadığı yerler haline geliyorlar. Bu çok sakıncalı, çünkü her tarafımız denizle çevrili ama ona ulaşamıyoruz.
Aslında örneğin inşa edilen sahil yolları ile yapılı fiziki çevre ile kıyının birbirinden koparılması anlamında sormuştum bunu.
Evet, sahil yolları insanın denizle ilişkisini koparacak bir engel, bir bariyer olabilir. İnsanlar rahatça kıyıya inebilirken geçirdiğiniz bir sahil yolu ve hızla akan trafik, denizle ilişkiyi kesebiliyor malesef. Bu çok sakıncalı ama bu durumda da alınabilecek önlemler vardır. Üst - alt geçitler yaparak yolun getireceği bu anlamdaki zararlarını minimuma indirmek mümkündür. Ne yazık ki işte Dalan döneminde yapılan uygulamalar ya da Karadeniz otoyolu gibi kıyı şeritlerinin kenarından geçen yollar, halkımıza bu imkanı vermiyor. Öncelikli olarak yol düşünülüyor ama kıyıya ulaşım üzerinde durulmuyor. Sirkeci'den Florya'ya kadar uzanan sahil yolu da aynı engellemeyi yapmıştır; adeta bir bariyerdir. Ama yer yer hafta sonları insanlar akın akın giderek orada yol ile deniz arasındaki küçücük yaşam yerlerinde denizin keyfini çıkarmaya çalışıyorlar. Yol geçirilmez demek de doğru değil, ama insanların kıyı ile ilişkilerinin kopmamasına da dikkat etmek gerekiyor.
Kıyının ulaşılabilir olması anlamında İstanbul'un ulaşım planlaması ne kadar yeterli?
Ben, kıyının ulaşılabilirliğinin sadece ulaşım açısından bir problem olduğu kanısında değilim. Ulaşım kadar yapılaşma ve arazi kullanımı da bir problem. Kıyıya oteller yaparsanız, oraya otel müşterilerinin dışında kimse ulaşamaz. İşte size Four Seasons Oteli, işte size Les Ottomans ya da Çırağan otelleri örnekleri. Bunlar ulaşım yatırımları değil, turizm yatırımları. Boğaz gibi çok şirin, dünyada benzeri bulunmayan bir tabiat güzelliğine sahip bir yere halkımız maalesef istediği yerde ulaşamıyor.
İleriye dönük ulaşım projelerinin kentin deniziyle kucaklaşması, ona kayıtsız kalmaması anlamında yapılan hatalardan ders alıcı bir plan, program sunduğunu düşünmek mümkün mü?
Deniz ulaşımı, İstanbul şehir ulaşımının bir parçasıdır. Fakat yeterince geliştirilmemiştir. Mesela Sirkeci'den Bebek'e gitmek için yüzde 95 kara yolu kullanılıyor. Halbuki oradan hızlı motorlarla seyehat olanağı sağlasanız, insanlar deniz yoluyla seyehat edecekler. Örnekleri çoğaltmak mümkün. İstanbul'un sorunu, toplu ulaşım sistemlerine geçmekte hızlı adımlar atılmaması. Raylı sistem bir güzergahta 1 saatte 100 bin yolcu taşıyabileceğiniz üst düzey kapasitede bir yatırım olduğu halde, İstanbul'da bugün sadece 9 kilometrelik Taksim-4 Levent metrosu var. İstanbul, bu nüfusu ve bu hareketliliğiyle en az 900 kilometrelik bir raylı sistem şebekesine sahip olmalı. Ama paraları şerit genişletmelerine, '7 Tepe 7 Tünel' gibi lastik tekerlekli arabalara harcıyorlar; çarçur ediyorlar. Bununla kalmıyorlar, zamanı çarçur ediyorlar. Büyükşehir Belediyesi'nin ulaşım sorununu rahatlatması için uzun vadede İstanbulluları rahatlatacak olan raylı sistem yatırımlarına büyük hız vermesi gerek. Bunun için de adeta köstebek gibi şehrin altında olmalıyız; her yıl 5 - 10 kilometrelik bir parkuru hizmete açmalıyız. Doğrudur, göztermelik birkaç hatta çalışılıyor, ama yetersiz. Bir an önce bu lastik tekerlekli araçlar için tüp geçit inşaatından vazgeçmeliler. Onun iki büyük sakıncası var. Otomobillere hizmet edeceği için sakıncalı ve depremde sıvılaşacak bir zemin üzerine oturtulacağı için sakıncalı. Bir de İstanbul'un ihtiyacı olmayan Güney şeridinde yapılacağı için sakıncalı. Yap işlet devret modeliyle yapıyorlar ama Türk hükümeti belli bir geçişi garanti ediyor; olmasa bile parasını öderim diyor. Bir devlet bu kadar müsrif olabilir mi? Göztepe'den 4 Levent'e yapılacak bir raylı sistem ne üçüncü köprüye ihtiyaç bırakır, ne de otomobiller için tüp geçişe. Dolayısıyla akılcı davranılmalı. İyi niyetlerinden şüphe etmiyoruz ama danışmanlarının becerisinden, önerilerinin isabetinden şüphe ediyoruz. Malesef ulaşım altyapısında hiç isabetli planlama yapmıyorlar. Bunu bilenlerle, görebilenlerle çalışmaları gerek.