Bu soru da nereden çıktı demeyin. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin resmi internet sitesinde, 16 Şubat'ta bir haber yayınlandı. Başlığı karikatür gibiydi: "İstanbul artık planlı bir şehir".
Bu soru da nereden çıktı demeyin. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin resmi internet sitesinde, 16 Şubat'ta bir haber yayınlandı. Başlığı karikatür gibiydi: "İstanbul artık planlı bir şehir".
Canım ne var bunda diyebilirsiniz, tabi ki İstanbul plansız ve belediye de gerçekleri biraz ters yüz etmiş. Seçim öncesinde o kadar olur diye düşünebilirsiniz. Bir şehir plancısı olarak bu lafı ciddiye alıp yazı yazmaya ne gerek var diye de sorabilirsiniz.
Karşı karşıya geldiğimiz durum sadece belediyenin resmi internet sitesindeki yazıdan ibaret olsaydı, belki bir yazıyla karşılık verme ihtiyacı duymayabilirdim. Ancak belediyenin 16 Şubat'ta İstanbul'u "artık planlı" ilan etmesine neden olan 1/100.000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı'yla ilgili yaşananlar olunca konu, bazı noktaların altını çizmekte yarar gördüm.
Hatırlarsanız, aynı belediye yönetimi 2006 yılında da İstanbul planlamasıyla ilgili büyük laflar ediyordu. Belediye Başkanı, İstanbul için bilim ile siyasetin ilk defa buluştuğunu ilan ediyordu. Başkan bununla da kalmıyor, "İstanbul'un artık planlı ve kurallı bir şehir" olduğunu da duyuruyordu. Tüm dünya bize gıpta edecekti…
Plan mahkemeye gider gitmez durumun pek öyle olmadığı anlaşıldı. Her şeyden önce de, uğruna bilim ile siyasetin buluştuğu ilan edilen çevre düzeni planının üzerine müellif olarak atılan imzaların durumu hayli trajikti. Zira yüzlerce bilim insanı arasından Plan'a imza atanlar planlama hukukunun gerektirdiği uzmanlar değildi. Bunu ben söylemiyorum, mahkeme söylüyor…
Sadece bu da değil üstelik. Türkiye'nin en büyük kamu kuruluşlarından biri olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Plan'ı belediye şirketine yaptırırken kamu ihale hukukunun gereklerini de unutmuştu. Belediye ihaleye "analitik etüt" işini çıkarırken, belediye şirketinin faturasını gönderdiği iş "çevre düzeni planı" olmuştu. "İstanbul'un Anayasası" denilen koca plan böyle elde edildi.
Bugünkü durumun ne olduğunu anlamak için, 2006'dan itibaren olanlara dikkatle bakmak lazım. Bu nedenle, mahkemenin iptal kararlarındaki iki gerekçe daha var üzerinde durmamız gereken.
Bunlardan ilki yine bir hukuk kuralını hatırlatıyor bizlere. Mahkeme Belediye'ye diyor ki, planlama çalışmasına hangi yasal yetkiyle başladıysan onunla bitir! Bu da nereden çıktı demeyin. Belediyenin planlama çalışmasına başladığı tarihte böyle bir yetkisi yok. Çevre ve Orman Bakanlığı gerekli görmüş ve Valilik ile birlikte Belediyeyle üçlü protokol yaparak, Bakanlıktaki yasal yetkiyi Belediyeye vermişti. Sadece planı hazırlama yetkisini… Hazırlıkları tamamlandıktan sonra onay için Çevre ve Orman Bakanlığı'na gidecekti.
Ne oldu peki tam o sırada? İl Özel İdaresi Yasası değişti ve "il çevre düzeni planı" yetkisi il genel meclisi ile belediye meclisinin onayına bırakıldı. Bundan kısa bir zaman sonra da, İstanbul ve Kocaeli'nde yetkiyi belediye meclisi kendi başına kullanacak şekilde yasal değişiklik yapıldı tekrar.
İşte mahkeme bunu doğru bulmadı. İl Özel İdaresi Yasası'nın verdiği yetkiye göre başlanacak bir planlama çalışması bu kadar hızlı bitirilemeyeceğinden, önceki yasal tanımlamalara göre başlayan bir planın sonraki yasal düzenlemeler doğrultusunda onaylanmasını hukuka uygun bulmadı ve iptal etti. Yani bitirilip onaylanan Plan'ın yasal bir çerçevede başlatılmadığını bu yönüyle de tescil etmiş oldu.
Bu nedenle, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş'ın, mahkeme kararını görür görmez "B planımız hazır" demesi, aynı yanlışın yönetim düzeyinde sürdürüldüğünü gösteriyordu. Düşünsenize, mahkemenin Belediyeye "yetkiniz yok" dediği bir zaman diliminde, bir de "B planı" yapılmış! Dolayısıyla, bugün Meclis tarafından onaylanan Çevre Düzeni Planı, Başkan Topbaş'ın ifade ettiği "B Planı" ise, aynı iptal gerekçesi bu plan için de geçerli olacak demektir.