Chicago Sun-Times gazetesinin film eleştirmeni Roger Ebert'ın önemini anlatmak için, şunu söylemek yeterli olacaktır: O, "Two thumbs up!" şeklindeki kült "Çok iyi" deyişinin mucidi… "Yılın en önemli insanı"ndan tutun da "en etkili sinema endüstrisi aktörü"ne kadar çok sayıda titrin ve ilk kez bir eleştirmene verilen Pulitzer Ödülü'nün sahibi… Fakat güncel film eleştirisinin bu önemli ismi, yılları kapsayan parlak bir kariyer ve güncel sinema üretimleri üzerine söylenmiş bir yığın önemli sözden sonra, kendisini saygı ile anan farklı üretim mecralarının diline dolandığı yetmiyormuş gibi gözünden de düşmek üzere…
Ebert, sinema dışında Wallstreet'in ahvali, BP'nin petrol sızıntısı veya Obama politikaları gibi hemen her şeye değdiği kendi kişisel blogunda, "rakı masasında ülke kurtarmak" kümesi içine pek de rahatlıkla giremeyecek konularda da yazıyor ve maalesef bazen de baltayı taşa vuruyor. Ebert'in bu minvaldeki son açıklamaları da modern mimarlık ürünlerine kafayı takmış gibi gözüküyor. Örneğin Mies van der Rohe'nin Chicago'daki Lake Shore Drive bloğunu "asla eskimiş gibi gözükmediği" için eleştiriyor ve Venedik'in "modern mimarlık tarafından asla yenilemeyeceği" şeklinde neredeyse holiganca bir çıkış yapıyor.
"Bilgisayar Oyunları Sanat Olabilir mi?" Üzerinden Hararetli Bir Tartışma
Aslında Roger Ebert'in "sanat üzerine bol keseden aforizma" listesi oldukça kabarık… İlk olarak 2007 yılında, bilgisayar oyunlarının "asla sinema ve edebiyat gibi sanatsal anlamda değerli" olamayacağını ileri süren ve açıklamaları internete –tabiri caizse- bomba gibi düşen Ebert, oyun endüstrisini, oyuncuları ve hayranları karşısına almıştı. "Medyanın kendi temelinden kaynaklanan sınırlılığı" nedeniyle "diğer sanat dalları ile arasındaki kalite farkının asla kapanamayacağı"nı iddia eden eleştirmen, bu çıkarımını şu şekilde temellendiriyordu: "Video oyunları, doğaları gereği, oyuncunun kararlarına ihtiyaç duyarlar. Ki bu, gerçek sinema ve edebiyatın stratejisinin tam tersini önermektedir. Sanat, "auteur"ün –yani yaratıcının- kontrolünü gerektirir."
Prince of Persia'dan bir oyun içi görüntü.
Ancak Ebert'e yöneltilen tepkiler, tahmin edilenin –en azından Ebert'in öngörebileceğinin- üstündeydi. Hatta ulaştığı boyutun, büyük oranda eleştirmenin bir adım geriye çekilmesine neden olduğu söylenebilir. Yine 2007 yılında yayımladığı bir tashih yazısında Ebert, bir yandan bir "itiraf"ta bulunuyor, ancak video oyunlarının sanatsal bir üretim olamayacağı inadını sürdürüyordu. "Her şey sanat olabilir. Bir Campbell's çorba konserve kutusu da… Söylemiş olmam gereken, oyunların –benim kavradığım kadarıyla- ‘yüksek sanat' olamayacağı idi."
"Portal"dan oyun içi görüntü.
Roger Ebert'in 2010 Nisan'ında aynı konuyu bir kez daha kurcalamaya karar vermesi, "sanat" ve "oyun" karşıtlığının aradan geçen üç senenin bilişim ve internet teknolojileri alanında getirdiği muazzam yenilik ve değişim üzerinden nasıl inşa edildiğini –daha doğrusu muğlaklaştırdığını- gösteriyordu. Çünkü Ebert'in bilgisayar oyunlarının "teoride ve prensipte, her hangi birimizin göremeyeceği kadar uzak bir gelecek içinde" bir sanat üretimi olarak kabul görmeyeceğini söylemesi, bu kez eleştirmenin Sun Times bağlantılı resmi blogunu kitledi. Yazıya gelen 4500 yorum ise Ebert'in bir adım daha geriye çekilmesini sağladı. Özetle fikrinden vazgeçmemiş olsa da, eleştirmenin şu sözleri manidardı:
"Video oyunlarından bahsetmiş olmam zaten ilk baştan itibaren budalalıktı. Görmediğim bir film hakkında asla fikir beyan etmem. (…) Gerçek bir oyun deneyimine aşina olmadan böyle bir yazı yazmamalıydım."
Şimdi de "Baş Parmak"lar Mimarlığa Çevrilmiş Durumda…
Roger Ebert, oyuncular ve endüstri profesyonelleri tarafından "bilgisayar oyunu vs. sanat" konulu münazarada şimdilik nakavt edilmiş gibi gözüksün, eleştirmen şimdi de modern mimarlık üretimleri hakkında bir takım tespitlere yer veriyor. Meşhum blog girişinin yalnızca 12 sonrasında kaleme aldığı ve Louis Sullivan'ın meşhur lafına göndermede bulunarak isimlendirdiği "Görmediğiniz bir adamın görselliği" (Image of a man you do not see) başlıklı yazısında romantik olduğu kadar tarihselci bir retrospektiften konuşan Ebert, kabaca, "modern" mimarlığın "kalbe hitap etmediği", "ahenk taşımadığı", "özgün ve toprağa ait olmadığı" şeklinde yorumlar ortaya koyuyor.
Mies'in "Lake Shore Drive"ı.
"Çoğu modern mimarlık bana sıkıntı veriyor. Kalbi okşamıyor. İnsanlardan doğuyor gibi gözükmüyor. Yüzyıllarca topraktan, yapı malzemelerinin organik kökenlerinden, ellerin ve kolların ulaşabildiğinden ve göze hoş gelenden öğrenilenin değil, matematik önermelerin ortaya konuşu gibi gözüküyor. Ahenk içinde değil. Sonsuza dek aynı şerhe tutunuyor."
Buradan hareketle Roger Ebert'in yapılı çevre eleştirisinin, yalnızca "çarpık yapılaşma"ya veya "mimarsız bina"lara bağlamcı atıflarda bulunduğu sanılmasın. Ebert, henüz Mies döneminden başlayarak mimarlık üretimini benzer bir tarihselci kavrayış ile ele alıyor. Eski bir mimar kız arkadaşı ile birlikte gençliğinde Illinois Teknoloji Enstitüsü'nü keşfetmeye gittiklerini, Lake Shore Drive'ı incelediklerini anlatan Ebert, kendisine o gün söylendiğinde heyecanlandıran "ilk günkü gibi yeni" görünüyor olmaları tespitini, bugün bir problem olarak algıladığını belirtiyor. "İlk günkü gibi yeni" olma sanrısı veya hayali, mimarlık üretimi açısından gerçekten de önemsenmesi gereken bir sorunsal teşkil etse de, eleştirmen fikrini bir tür aşkın temsiliyet anlatısı üzerinden kuruyor. Ebert, "asla yaşlanmayacak" dediği Mies ve dönemi modernist yapılarının "asla tarih için konuşmayacak" ve "hiçbir naif gözün onlara bakıp geçmişi temsil ettiklerini düşünmeyecek" olduğunu ekliyor.
Illinois Institute of Technology
Ebert'e Koca bir "Two Thumbs Down"!
Kariyeri boyunca sinema gibi bir sanat dalı üzerine yeteri kadar çok akıllı söz söylemiş olan Ebert'in bilgisayar oyunlarına "sanat olmaz" demesi, yalnızca bir ileri görüşlü ve öngörülü olamama sorunu olarak görülebilir. Hatta eleştirmenin, söz konusu kavramların ortaya konduğu 21. yüzyılın insanı olmadığı söylenebilir. Ancak mimarlık kuramının sanat kuramından böylesine soyutlanmış bir tür "pencere"den ele alınması anlaşılabilir gibi değil… Hele ki tüm bu metne bir de gotik mimarlık örneklerinden görsellerin eklenmesi ve artık neredeyse kendi ülkemize mahsus sandığımız "Eskiler hep daha güzeldi" nostaljisinin ayakta tutulması, hiç değil…
Bakalım oyunculardan 4500 yorum alarak tam anlamı ile "pes" eden Ebert'e, mimarlığın, tüm kültürel üretimler gibi, sürekli dönüşen bir mecra olduğunu kim hatırlatacak? Veya sinemanın, teknolojik gelişmeler üzerinden kendine yeni anlatım yöntemleri ve anlatı dinamikleri bulması gibi, mimarlığın da kendi devingen üretimsel araçları ile kapalı kodları kırdığını, temsiliyetleri dünyevileştirdiğini… Dolayısıyla modernist üretimlerin tamamını var edenin modernitenin kendisi olduğunu…
Belki de henüz gelen yorumlardan biri, konu hakkında yeterli vurguyu yapmıştır: "Sayın Ebert, biri çıkıp ‘Eski siyah-beyaz filmler ne güzeldi! Renkli filmler ortaya çıktı, sinemanın ahengi bozuldu" dese, ne düşünürdünüz?"