“Ev Bir Makinedir” Manifestosunu “Toplum Bir Makinedir” Rütbesine Çıkaran Bir Film
08 Ocak 2010
Dünyaca ünlü Alman yönetmen Fritz Lang tarafından 1927 yılında çekilen kült sinema eseri Metropolis, rahatlıkla günümüzün bilimkurgu sinemasının öncüllerinden biri olarak gösterilebilir. Metropolis'te, modernite dünyasının I. Dünya Savaşı ardından yeniden anlamlandırılan söylemlerini ve Endüstri Devrimi'nin yıkıcı hızını eleştiren Lang'ın, modernitenin ve endüstrinin kendini gerçeklediği bir üretim alanı olarak kente dair öngördükleri de, hiç şüphesiz bilimkurgu sinemasının kent odaklı anlatımının en çarpıcı örneklerinden birini teşkil ediyor.
Kendisinden 9 yıl sonra çekilen Charlie Chaplin imzalı "Modern Times"ın izleyiciyi bir kez daha aşina ettiği "makine-şehir" konseptini ağır, iddialı ve bir o kadar da gerçekçi bir anlatımla aktaran, bize çağdaşı Le Corbusier'in "Ev bir makinedir" manifestosunu hatırlatan ve onu "Toplum bir makinedir" rütbesine çıkaran Metropolis, günümüz kentleşmesinin dinamiklerini abartılı ve görkemli bir şekilde ortaya koyuyor.
Metropolis'in görsel efektlerinin ve set tasarımlarının günümüz izleyicisini hala ve inatla kendine hayran bırakan nitelikte olduğu söylenebilir. Alman dışavurumculuğu ile sinematik ve tematik bağlantılar içeren film, mimari anlamda da Art Deco'dan esinlenmişe benziyor. Yapımın tarihlendiği aralıkta henüz popülerleşmemiş ve yaygınlaşmamış olan bu tasarımsal çizgi, dönemin burjuvasının sembollerinden biri olarak atfedilirken, Metropolis'te üst sınıfın kaftanı olarak biçiliyor. Metropolis'in üst sınıf ile alt sınıf arasında ötekileştirilen figürü Rotwang'in laboratuarı ise, günümüz pop kültüründe "çılgın profesör" teması ile karikatürize edilen Art Deco ve Gotik çizgilerini harmanlayan bir yapıya sahip. Ve elbette bu anlamdaki hiçbir seçim tesadüfi değil…
Başlangıç seviyesinde mimarlık eğitimi almış olan yönetmen Fritz Lang, Metropolis'in kentsel görselliğini tahayyül ederken Manhattan'dan esinlendiğini dile getiriyor. "Delirious New York", "Learning From Las Vegas" veya "The Death and Life of Great American Cities" gibi mimarlık kuramı çalışmalarının da işaret ettiği gibi, modern kentleşme tarihinin en verimli araştırma ve üretim alanlarından olan Kuzey Amerika'nın Lang'ın "gelecek" perspektifinde oynadığı rolü gerçekten de yadsımamak gerekiyor. Lang, Manhattan izlenimlerini şöyle aktarıyor:
"Yapılar düşey birer perde gibi gözüküyorlardı; parlak ve hafif… Cüretkat bir zemin isli gökyüzünden sarkıyordu; baş döndürücü, dikkat şaşırtıcı ve hipnotize edici… Yalnızca gece olduğunda şehir, yaşadığı hissiyatını uyandırıyordu: Hayallerin canlı olmasını andıran bir canlılık… Ve bu izlenimler hakkında bir film yapmam gerektiğini biliyordum."
Sinefekt'ten Kuban Altan ile Bilimkurgu Sinemasının Ana Üretim Araçlarından Görsel Efekt Üzerine
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın