Metropolis’in Referansları New York’tan Alman Kasabalarına, Citta Nuova’dan Gropius’a Uzanıyor

08 Ocak 2010

Her ne kadar Metropolis için hazırlanan senaryo, Lang'ın Amerika ziyaretinden önce tamamlanmış olsa da, Manhattan'ın gece görselliği yönetmenin "gelecek kent"inin görselliğine ilham kaynağı olmuş ve onu pekiştirmişe benziyor. Örneğin New York'un kanyon-vari caddelerinden etkilenen Lang, şehrin dar sokaklar boyunca dizilen gökdelenlerle dolu dokusunu Metropolis'te de kullanıyor. Tek bir farkla: Müthiş abartılı ve çok daha karmaşık bir ölçekte!



Ancak Metropolis setlerini bir tür Manhattan anlatısından ibaret görmemek gerekiyor. Çünkü filmin mimarlık öngörüleri, Lang'ın Avrupa kentselliğinden edindiği imgelemleri de kapsıyor. Kentin en yüksek yapısı ve "Big Brother"-vari bir anlamda kontrol merkezi olan "Babil Kulesi", merkezde konumlanışı ile dini bir yapı etrafında şekillenen geleneksel Orta Avrupa şehir planlamasına referans veriyor. Metropolis'in set tasarımcısı olan Dietrich Neumann Alman dışavurumculuğuna ise yalnızca Yoshiwara gece kulübü ve zevk bahçeleri sahnelerinde rastladığımızı dile getiriyor. Bununla birlikte final sahnesinde ziyaret ettiğimiz Gotik katedral ise Neumann tarafından "kenti Alman olarak teşhis etmemizi sağlayan" öge olarak tanımlanıyor.



Öte yandan Metropolis'te kentin farklı seviyelerinde devam eden, yapıların kimi zaman üstünden bazen de yer altından geçen ulaşım sistemi, anlatılan geleceğin amaçlanmış kaosunu kentsel ölçekte daha da dramatik şekilde vurguluyor. Bu çok katmanlı ulaşım sistemi şeması da Antonio Sant Elia'nın Citta Nuova'sından ve William Robinson Leigh'nin "Visionary City"sinden ilham almışa benziyor.

Neumann, Metropolis'te hayat verilen kentselliğin referanslarını şöyle detaylandırıyor:

"İşçilerin yer altı şehrindeki merkezi meydanda, onları işe çağıran devasa bir çan bulunur. İronik şekilde bu ‘anıt' Walter Gropius'un "Monument for the March Dead"inden modellenmişti –ki söz konusu anıt da politik anlamda çok ağır eleştirilere maruz kaldı."



Metropolis'in "güçlü ve vurgulu mimari metaforlar ile dolu bir çağdaş imgelem galerisi" olduğunu dile getiren Neumann'a hak vermemek mümkün değil! Ancak filmin mimarlık üretimi anlamındaki önemini, Wolfgang Jacobsen'in şu ifadesi daha iyi karşılıyor: "Bu film, mimarlık ile sinema arasındaki gergin karşılaşma ve paslaşmanın başlangıcını temsil ediyor. Filmin en görkemli sahnelerinde ikisi, sinematik bir mimarlık veyahut bağımsız bir sanat ifadesi oluşturacak şekilde bir araya geliyor, birleşiyorlar."


Sinefekt'ten Kuban Altan ile Bilimkurgu Sinemasının Ana Üretim Araçlarından Görsel Efekt Üzerine
1920'ler: Metropolis
1980'ler: Blade Runner
2000'ler: District 9
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :