Lovegrove Bugün VitrA İçin Ne Yaptı? Ya da "Re-Vision"a Siyah Çok mu Yakışıyor?
mimarizm.com / Yasemin KESKİN ENGİNÖZ
/ 06 Mayıs 2011
Galler doğumlu endüstri ürünleri tasarımcısı Ross Lovegrove, tam da ilgi çekici tasarımlarıyla çok konuşulduğu ve tasarım severlerce yoğun biçimde izlendiği bir dönemde, Türk firması VitrA ile bir işbirliği başlattı. Yarattığı koleksiyonlarla da, hem Türkiye'de meraklılarının, hayranları ve çalışmalarından haberdar olanların sayısını artırdı hem de Türkiye ve VitrA adının –tasarımları üzerinden- bütün dünyaya yayılmasına katkıda bulundu.
Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu ve VitrA için yaptığı çalışmalar nedeniyle artık sık sık İstanbul'a gelen Ross Lovegrove ile bu kez Almanya'da bir araya geldik. Kendisiyle –son tasarımlarını ilk kez Eczacıbaşı yetkilileri ile paylaşmadan bir gün önce- 16 Mart 2011 tarihinde Frankfurt'ta, ISH Fuarı'nda VitrA stantında buluştuk ve bir masa çevresinde toplanmış bir grup insan olarak sohbet etme fırsatı bulduk. Bu sohbet sırasında Lovegrove, VitrA için tasarladığı farklı serileri yeniden ele aldığı ve yorumladığı "Re-vision"ın ardındaki düşünceyi bizimle paylaşırken, dünya çapında bir firma olan ve gurur kaynağı oluşturan VitrA'ya olan sevgisinden ve yakınlığından da söz etti.
Re-Vision: Farklı Alım Düzeylerinden Ürünlerin Birleşimi ile Yaratılan Bir Tarz
"Bugüne dek VitrA için üç koleksiyon yaptım; bunların her biri pazardaki farklı kitlelere sesleniyordu. ‘İstanbul', ikonografik ve dünya çapında bu türden nesnelere ilgi duyanlara kendini sevdiren bir ürün oldu. Çünkü çok fazla duyulara hitap eden bir koleksiyondu. ‘Mod" ise, evrensel bir ürün serisi -herkese hitap eden bir ürün. ‘Alçakgönüllü' (Modest), ‘Modüler' (Modular) ve ‘Modern' kavramlarını içeriyor. Kullanımı kolay ve para olarak da erişilebilir, alınabilir bir ürün. Çok bağırmayan, sessiz bir ürün serisi… ‘Freedom' ise bizim yapabileceğimizin en fazlasını yapmaya çalıştığımız bir seri. Süper lüks, görkemli bir ürün serisi; biçimiyle, simetrisiyle ve yapımı için harcanan emekle...
"Yaşamdan örnekler vererek, benzetme yaparak anlatayım. Şöyle düşünün: Sabah kalkıyorsunuz; GAP, Diesel –ya da her nerden alıyorsanız- kotunuzu ‘üzerinize geçirip', üstüne pazardan aldığınız bir bluz giyip, bir tasarımcının imzasını taşıyan deri ceketle onu tamamlıyor, pahalı mücevherlerinizi takıp dışarı çıkıyorsunuz. Bu saydığımız kılık kıyafetin hepsi farklı alım düzeylerine uygun ürünler, ama siz onları birleştirerek bir tarz yaratıyorsunuz! Peki bunu neden bir banyoda yapamayalım? Farklı alım düzeylerine hitap eden, pazarın farklı segmentlerine seslenen ürünleri neden aynı banyoda, birbiriyle uyumlu kullanarak, tarzı olan bir mekan yaratmayalım? ‘Re-vision', temelde bu soruyu soran ve yanıtlamaya çalışan bir düşünce altyapısına sahip. Bir de saydığımız bu üç serinin tasarımcısı aynı kişi, yani ben; çıkış noktaları da benim!
"Yine bir benzetme yapacağım: Diyelim ki bir parti veriyorum; bütün arkadaşlarımı çağırdım; ama arkadaşlarım birbirlerini tanımıyorlar, arkadaş değiller. Yine de neden bu ortamda bir arada olamasınlar? Sonuçta hepsi benimle arkadaşlık edebiliyorlar ya da en az bir ortak yönleri var. Yani –yeniden geri dönersek- bu ürünleri bir araya koyduğunuzda bir biçimde birbirine uyumlu olacaklardır. ‘Freedom'dan bir mobilya ve ‘Mod'dan bir lavabo bir arada kullanılabilir. Ve hatta İstanbul'dan bir musluk/armatür... Bu ürünleri bu gözle yeniden ele almaya ‘re-vision' diyoruz. Bir yandan öngörülü –yani ‘visionary', bir yandan da retrospektif bir düşünce…
Lovegrove: Bugün VitrA için ne yaptım?
"Bu benim yeni bir koleksiyon tasarlamaya başlamadan önce biraz ara vermeme, ‘Şimdiye dek VitrA için ne yaptım?' konusunu değerlendirmeme de olanak tanıdı. Böylece şimdi yeni bir koleksiyon tasarımına başlayabilecek kadar kafamı temizledim. Çünkü sürekli koleksiyon tasarlayarak devam edilemez. Daha doğrusu, benim yeteneklerim ve performansım buna olanak verir, ama bence önemli olan ve tasarlarken kişinin zevk almasını sağlayan mesele, benden önce kimsenin yapmadığı ya da düşünmediği bir fikri uygulamaya çalışmaktır. Bu, kullanıcının tasarım sürecine katılımını sağlayan bir şeydir aynı zamanda… ‘Bu beyaz ayakkabıyı şu beyaz çizgili pantolonla ve şu şapkayla giyin' gibi didaktik bir söylemi yok; kullanıcının da ‘bizim kulübümüzün bir üyesi' olduğunu hissettirmeliyiz ve keyif almasını sağlamalıyız.
Ross Lovegrove'a Siyah Çok mu Yakışıyor?
"Geçenlerde Roma'da ‘Interni' dergisinden bir muhabir, bu seride tasarladığım siyah parçaları görüp ‘Ross, sen beyazsın; nasıl siyah bir şey tasarlarsın? Siyah seninle örtüşemez!' yorumunu yaptı. Ben de ‘Neden olmasın?' diye sordum. Bu önyargı niye? Çünkü tasarım önyargıyla olmaz.
"Wim Wenders'ın ünlü moda tasarımcısı Yohji Yamamoto ile yaptığı bir söyleşiyi izliyordum. Wenders Yamamoto'ya, tasarımlarında neden renk kullanmadığını sordu; o da ‘Çünkü rengin bir anlamı vardır' dedi. Siyah doğal değildir, aksine bazı kültürlerde dini anlama sahiptir. Ayrıca herkesi güzel gösterir! Ama öte yandan siyah, bu türden ıslak mekanlarda pek kullanılmaz. Ama biz denedik; tezgâhaltı dolapta, lavaboda ve muslukta kullandık. Siyahın aynı tonunu, bir araya gelen farklı malzemelerde tutturmak da çok zordur; inanın bunun için çok çalıştık ve başardık! Bitişlerine çok önem ve dikkat verdik. Beyaz da eş derecede zordur; bazısı süt beyaz, bazısı buz beyaz, bazısı sarıya kaçar bazısı griye... VitrA'dan bana, "Bu beyaz" diye numune geliyordu; ben de ‘hayır beyaz değil' diyordum: ‘Yeterince beyaz değil!' Çünkü ışık, beyazın nasıl göründüğünü etkiler. Özellikle banyoda beyaz ve griye çalan ışık yerine daha sıcak bir etki yaratan gün ışığına yakın ışık tercih edilir; bu ışık altında sarı durmayacak bir beyazı yakalamak önemlidir. Ben de bu projede bu konuya derinlemesine inme fırsatı buldum. Bu açıdan hem kendi içinde bir proje hem de üç seriyi içeren bir çalışma oldu."
Sırada: "VitrA İçin Her Tür Tasarımı Denemek İsterim" >>>>>>>>
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın