Biyoloji ve kimyadan ilham alan yeni gelecekler tasavvur eden Rachel Armstrong, bilimkurgu filmlerinde sıkça rastladığımız "dünyanın sonu" senaryosuna mimarlık eksenli yeni bir çözüm getiriyor. Bu kötü sonun asıl kaynağı olarak görülen teknolojiye, "Persephone" adlı projesinde yapıcı ve kurtarıcı bir rol veren Armstrong, böylece doğa ile mimarlığın birbirinden beslendiği sürdürülebilir bir gelecek tasarlıyor.
Rachel Armstrong, Sentetik Biyoloji ve Akıllı Kimya (smart chemistry) gibi gelişmiş yeni teknolojileri kullanarak inşa edilmiş, doğal çevre için sürdürülebilir çözümler üreten bir tasarımcı. Medikal alana odaklanan eğitimini mimarlıkla birleştiren Armstrong, aynı zamanda sıra dışı düşünme biçimlerini destekleyen "Black Sky Thinking" isimli araştırma grubunun da kurucusu.
"Black Sky Thinking", alışılmış kalıpları ve kabullenilmiş öngörüleri geride bırakarak bilinmeyenin doğasına doğru yola çıkan bir düşünme yöntemi olarak tanımlanıyor. Bundan da öte, geleceğin lineer ve belirleyici olmadığını akılda tutarak "bilinmeyenin" günümüze taşınmasını teşvik ediyor. Grubun çalışmaları ise Venedik'ten yıldızlar arası yolculuğa kadar uzanıyor!
Yaşayan Mimarlık "Persephone"
Persephone projesi, Icarus Interstellar grubunun yaşanabilir uzay gemisi mimarlığı geliştirme çalışmalarının bir parçası. Proje "yaşayan teknolojileri" uygulayarak zaman içerisinde gelişen ve içerisinde yaşayanların ihtiyaçlarına cevap veren bir uzay gemisi tasarlamayı amaçlıyor.
Büyük göz / Görsel: Jon Morris ve Phil Watson
Göz, detay / Görsel: Jon Morris ve Phil Watson
Armstrong, hayatta kalma çabamız için en büyük tehdidin, değişken dünyada değişime karşı olan direncimiz olduğunu söylüyor ve vurguluyor:
"Mimarlık doğadan koparıldığında değil, ancak doğayla bağlantılı olduğunda gerçekten sürdürülebilir olabilir."
İnşaat ve enerji sektörü, bugün katı ve değişmez malzemelerle kurgulanarak hızla gelişen yapılı çevrenin evsizlik, atık ve kaynak kontrolü, trafik gibi sorunları karşısında yetersiz kalıyor. Persephone ekibi ise çözümün, doğayla etkileşim halinde olan, enerjisini kendi üreten, çevresindeki kimyasal reaksiyonlara tepki veren ve hareket etme yetisine sahip "canlı" olmayan ancak "yaşayan" malzemelerle sağlanabileceğini düşünüyor. Armstrong önderliğindeki mimarlar ve bilim insanları bu malzemeleri geliştirmek için bir arada çalışıyor.
Topraktan "yetişecek", sürekli değişim ve "canlılık" içerisinde olacak uzay gemisinin kendini yenileyen, büyüyen popülasyona ve değişen ihtiyaçlara hızla tepki verebilen bir tasarıma sahip olması hedefleniyor.
Armstrong'a göre proje her ne kadar uzak bir geleceğe ait gibi gözükse de, şu an içerisinde bulunduğumuz çevrenin sürdürülebilirlikle ilgili sorunlarına cevap araması sebebiyle oldukça önemli bir görev üstleniyor.
Sentetik toprak / Görsel: Jon Morris ve Phil Watson
Ünlü TED konuşmacısı 9 Haziran'da YEM'de!
Rachel Armstrong bu projelerinin yanı sıra RESCUE (Küresel değişim araştırmalarında doğa, sosyal ve beşeri bilimler arasında işbirliği) Çalışma Grubu ve TARPOL (Targeting Enviromental Pollutions - Çevresel Kirliliğin Belirlenmesi) gibi grupların aktif bir üyesi ve ünlü bir TED konuşmacısı...
Geberit'in konuğu olarak İstanbul'a gelen Rachel Armstrong, 9 Haziran Salı günü Yapı-Endüstri Merkezi (YEM)'de "Ekolojik Çağda Mimarlık için Yeni Gelecekler: Griyi Yeşille Buluşturmak" başlıklı bir konferans verecek.
Etkinlik hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.