IST. Festival 2016 kapsamında Türkiye’ye gelen David Adjaye OBE ile son dönemde mimarlık gündemini sıkça meşgul eden sorunları masaya yatırarak dönüşüm sürecindeki mimarlık pratiği ve mimar kimliği üzerine konuştuk.
Ganalı bir ailenin çoçuğu olarak Tanzanya'da doğan David Adjaye OBE, 1994 yılında ilk ofisini kurarak sanatsal becerileri ve malzeme kullanımındaki ustalığıyla sanatçı duyarlılığına ve vizyonuna sahip bir mimar olduğunu kanıtladı. 2000 yılında stüdyosunu Adjaye Associates adı altında yeniden kuran Adjaye, bu dönemde birçok prestijli projeye imza attı. Oslo’da Nobel Barış Merkezi’ni tasarladı. Londra’da Whitechapel Idea Store için yaptığı tasarım bilgi servislerinin kullanımına yeni bir bakış açısı getirdi (2005). Adjaye'nin Londra’daki diğer projeleri arasında, eğitim ve ortak kullanım alanları içeren Stephen Lawrence Centre (2007), bir sergi mekanı ve eğitim kaynak merkezi olan Rivington Place (2007) ve Bernie Grant Centre for the Performing Arts (2007) bulunuyor. Adjaye Associates’in tamamlanan en büyük projesi Skolkovo’daki Moskova İşletme Fakültesi'dir (2010). Londra, New York, Akra’da ofisleri bulunan Adjaye Associates şu anda, Washington’daki Smithsonian Enstitüsü Afro-Amerikan Tarihi ve Kültürü Ulusal Müzesi ile çeşitli konut ve ofis projeleri üzerinde çalışıyor.
Smithsonian Enstitüsü Afrikan Amerikan Tarihi ve Kültürü Ulusal Müzesi
Bir genelleme yapmak gerekirse bugünün mimarlık dünyasında karşılaşılan en büyük zorluklar nedir size göre?
Bence en büyük zorluk, sürekli değişim halindeki dünyaya ve yaşam şartlarına uyum sağlamaya çalışan insanların gereksinimlerini karşılayacak yeni tipolojiler üretmeye çalışmak.
Letonya Çağdaş Sanat Müzesi
Günümüzde sosyal amaçlara hizmet eden bir mimariden söz etmenin mümkün olmadığı söyleniyor. Bu düşünceye katılıyor musunuz?
Hayır, katılmıyorum. Ben kendi üsluplarını dayatmaktan çok, mekan ve sosyal yapıya uyumlulukla ilgilenen nesilden geliyorum. ‘Kimlik’, ‘tarih’ ve ‘hafıza’ kavramlarının yorumu günümüzün birçok yeni projesinde kendini ortaya koyuyor. Bu konuda küresel bir eğilim olup olmadığını bilmiyorum ama postmodernizme duyulan tepkiselliğin; toplulukları güçlendirmenin ve bu toplulukların kendi hakları adına konuşmalarının önemini gündeme getirdiğini, böylece bu konulardaki farkındalığın artmasını sağladığını söyleyebilirim. Projenin doğası ve yeri ne olursa olsun, bundan her zaman etkilenen topluluklar var. Kendi ofisim bünyesinde bir araştırma takımı kurmamın arkasında yatan asıl neden de buydu: Sosyal değişimleri, misyonları ve toplum içindeki farklı hareketleri gözlemleyebildiğimizden ve bu bilgiyi mimaride kullanabildiğimizden emin olmak.
Frankfurt Kültür Kampusu, Almanya
Aravena'nın küratörlüğünü üstlendiği Venedik Mimarlık Bienali de sosyal amaçlara hizmet eden mimarlık anlayışını tartışmaya açmıştı. Mimarlardan küresel ısınma, göç ve atık gibi küresel sorunlara öneri getirmeleri istendi. Bu anlamda mimarın gerçek bir ‘problem çözücü’ olabileceğini düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Mesleği yönlendiren temel meseleler bunlar zaten. Mimarların gerçek anlamda, yapılı çevrenin problemlerini ortaya koyan yeni model ve örnekler yaratabileceğini düşünüyorum. Burada asıl önemli olan, tüm sınırlandırmalara karşı, fırsatları yakalamaya açık olmak. Sınırlarınızı iyi çizdiğiniz takdirde ilginç şeylere ulaşmak mümkün olabilir.
Hackney Rejenarasyon Projesi
Skolkovo Moskova İşletme Fakültesi
Bir yapının aynı anda hem muhteşem bir estetiğe sahip olması, hem de çevreci olması mümkün müdür?
Sosyal yapıyla uyumlu olması açısından mimarinin ‘yer’den ilham alması gerektiğini düşünüyorum. Bu da kültürel, tarihi ve coğrafi özellikler (iklim gibi) üzerinde ciddi bir araştırma yapmayı gerekli kılıyor. Ben, kendi adıma tasarım öncesinde her zaman bu özellikler hakkında derinlemesine bilgi edinmeye çalışıyorum. Binanın maddeselliği ve formu da bu bilgiler ışığında şekilleniyor. Ancak bu şekilde çevreye ve sosyal yapıya uyumlu bir mimariden söz etmek mümkün olabilir.
Sugar Hill, New York
Bir mimar tasarımda öncelikle neye odaklanmalı?
Mimarlık öncelikle günümüzün sosyal değişim gündemine bir katkı sağlamalı. Bana göre, kamusal mimarlığın öncelikli işlevi sosyal aydınlanma ve özgürleşme yaratmak olmalı. Aynı zamanda insanı serbest bırakan bir forma sahip olmalı. Bunun temelinde insanları bir araya getirme, bir tür ilerleme politikası, insanların ilerleyip gelişmesi fikri yatıyor. Politik fikirleri dönüştürmek için mimariyi kullanmak çok güçlü bir etki yaratabilir. Eğer sadece bir bina değil de, ‘mimari’ inşa ediyorsanız sosyal olanı ve kentli nosyonunu yeniden kodluyorsunuz demektir zaten. Erişilebilirlik, özgürlük ve medeni haklar meseleleri de bununla iç içe. Bence iyi bir mimari bu gücün önemini kabul eder ve bu amaçlar doğrultusunda hareket eder.
Yazılım teknolojisinin geleceğin mimarisini şekillendireceğini düşünüyor musunuz? Ya da gelecekte mimari nasıl bir yol haritası izleyecek?
Yeni teknolojiler tasarıma hizmet eden mükemmel araçlar. Ancak bunlar ne tasarımın yerini alabilir ne de görevini üstlenebilir. Örneğin, araba endüstrisi yeni malzemelerin icadı ve melezlik için inanılmaz bir kaynak oluşturuyor. Enerji yönetiminin farklı formları ya da akıllı atık altyapı sistemleri mekan yaratmada yeni olanaklar sunuyor. Ama yine de tüm bu teknolojilerin akıllıca uygulanması gerekiyor. Bu teknolojiler tasarımın içine entegre edilirken insanların gereksinimleri ve mekanı nasıl kullandıkları göz önüne alınmalı. Teknoloji bu gereksinimlere daha iyi hizmet etmek için kullanıldığında iyi tasarımı daha da mükemmel bir seviveye çıkaracaktır. Ancak ne yazık ki, günümüzün yeni teknolojileri mimarlık ve planlamanın temel kuralları göz önüne alınmaksızın tasarıma dahil ediliyor ve bu nedenle kısa süre sonra o uygulama anlamsız hale geliyor.
Form Heft Material, Münih, Chicago
Tasarım felsefenizden kısaca bahsedebilir miyiz?
İşlerim daha çok kültür, yer, coğrafya gibi özel alanlarla ilgili. Tasarımlarımdaki ortak bir noktadan bahsetmek gerekirse, birincil malzeme olarak ışık ve onun kullanımına duyduğum hassasiyetten söz edebiliriz. Ama her bağlam kendine özgüdür ve farklı bir senaryoya sahiptir. Bağlam içinde de farklılıklar ve özellikler yakalamak mümkündür. Ben daha çok insanların önemsemediği nüansları arayıp bulmaya çalışıyorum. Evrensel olanı aramak yerine, özgün olanla ilgileniyorum. Projelerimin temelini de bu düşünce oluşturuyor.
Valextra, Londra
Aynı zamanda mobilya tasarımı da yaptığınızı biliyoruz. Nasıl başladınız obje tasarlamaya? Bir bina ile koltuk tasarlamak arasındaki fark nedir?
Bir koltuk tasarlamak içinde bulunduğum pozisyonu ifade etmek için bana önemli bir fırsat sunuyor. Bu çalışmalar, beni ilgilendiren fikirleri test edebildiğim bir zemin gibi. Üretim sürecinde de teknik bir takımla bir araya gelerek bu fikirleri hayata geçirme şansı yakalıyorum. Knoll’le çalıştığım dönem, gerçek bir öğrenme sürecinden geçtim. Daha önceleri de obje tasarımı yapmıştım ancak mobilya üretimini hiç denememiştim. Bu ikisi birbirinden çok farklı. Mobilya her yerde olabilir ve herkes tarafından kullanılabilir, günlük yaşamın çok önemli bir parçası ve bir geçmişe sahip. Bu yüzden mobilya tasarımında çok güçlü ve tatmin edici bir yan var.
Double Zero, Moroso Koleksiyonu
Peki mimar olmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
Çocukluğumda çizim yapmayı ve hayal gücümü kullanmayı ilgi çekici buluyordum. Bir öğretmenimin tavsiyesi üzerine temel sanat dersleri almaya başladım. Sanırım bu dönemde ‘mekan’ kavramına ilgi duymaya ve mimar olmaya karar verdim. Kamunun hizmetinde olan, medeniyet ve topluluk düşüncemize hizmet edecek bir sanat biçimi seçmek istedim. Mimarlık bana, toplumsal bilinçlenme kapasitesi üzerinde doğrudan etki yaratabilecek sanatı üretebilmem için fırsat tanıyor. Bu tarz bir adanmışlık, tüm zorluk ve sorumluluklarıyla beraber, beni işime sürekli bağlı kılıyor.
Mimar olmasaydınız hangi mesleği seçerdiniz? İlgilendiğiniz bir uğraş var mı?
Bir dönem bilim adamı olmak istemiştim. Erkek kardeşim bilim adamı oldu, hem de iyi bir bilim adamı. Ben de mimariyle çok mutlu oldum.
Bugüne kadar yaptıklarınız arasında sizin için özel bir yere sahip olan bir proje var mı?
Bir sonraki projem her zaman benim için özel bir yere sahip olmuştur. Şimdiki zaman üzerine düşünmeyi temsil ettiği için belki; bana daha eğlenceli geliyor.
Nelerden ilham alırsınız? Yaratıcı süreç öncesinde kendinizi ve fikirlerinizi tazelemek için neler yaparsınız?
Her şeyden ilham alınabilir. Örneğin, seyahat ettiğim ülkelerin işlerim üzerinde her zaman bir etkisi olmuştur. Son zamanlarda Instagram’ı, seyahatlerde gördüklerimi kaydetmeye yarayan görsel bir günlük gibi kullanmaya başladım. Bana ilham veren şeyleri paylaşıyorum. Instagram aynı zamanda, ihtiyacım olduğunda geri dönüp bu referanslara bakabileceğim kişisel bir kayıt defteri gibi de işlev görüyor.
Türkiye’deki mimari projeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Beğendiğiniz örnekler var mı?
Türkiye’de gerçekten çok ilginç işler yapılıyor. Ülke, Asya ve Avrupa arasında bir köprü görevi üstleniyor ve küresel platformlarda kendini gösteren yeni iş, galeri ve fuarlarıyla da çok canlı bir sanatsal ortama sahip olduğunu kanıtlıyor. Aynı şekilde tasarım arenasını da çok heyecan verici buluyorum. Örneğin, Gaia & Gino için çalıştığım dönemde, markanın geleneksel Türk zanaat unsurlarını, çağdaş piyasa için yeniden yorumlama kabiliyetinden çok etkilenmiştim.
Türkiye için ya da İstanbul için diyelim tasarım yapmak ister misiniz?
Tabii ki!
Son olarak genç tasarımcılara vermek istediğiniz bir tavsiye var mı?
Genç mimarlar için çok büyük bir potansiyel var, özellikle de Türkiye gibi değişimin çok hızlı olduğu ülkelerde… Gençlere bu potansiyelin farkına varıp hemen birşeyler yapmaya başlamalarını tavsiye edebilirim.