Yahşibey'e Yer-leşmek: Yahşi Workshop 2009 Tamamlandı
Tansel KORKMAZ
/ 03 Temmuz 2009
Yahşibey, İzmir'in kuzeyinde, Dikili ile Çandarlı arasında sakin bir yamaç köyü. Kıyıdaki Bademli köyüne arabayla 10 dakika mesafede. Dikili'den veya Çandarlı'dan gelirken, yol boyunca, bütün Ege ve Akdeniz kıyılarını istila eden tatil sitelerinden buraların da nasibini almış olduğunu görüp modern öznenin bir çeşit Midas lâneti taşıdığından şüpheleniyor insan: dokunduğu şeyi mahvediyor! Dünyayı kendisine tahsis edilmiş, tükenmiyecek bir stok gibi görüp buna bir mirasyedi hoyratlığıyla cevap veriyor. Bunca enerjinin, paranın, cömert doğanın birlikteliğinden böylesine boğucu çevreler üretilebilmesi ancak bu hoyratlıkla açıklanabilir. Bir yandan da kentsel günlük hayatın rutinlerinden bir süre için de olsa kaçabilme, özgürleşebilme motivasyonuyla oluşturulan bu çevrelerin dikkatli bir gözle bakıldığında nasıl da en temelde benzer (beter?) örüntülerin, rutinlerin tekrar üretimi üzerine kurgulandığını görmek şaşırtıcı. Gerçek anlamda bir alternatif üretebilmek için Dünya/Doğa ile kurduğumuz hoyrat mirasyedi ilişkisinden vazgeçmemiz, onun bizim kullanımımıza sunulmuş bir kaynaklar toplamı değil de mütevazi bir parçası olduğumuz bir kozmos olduğunu hatırlamamız gerekiyor öncelikle. Doğa/Dünya ile ilişkimizde Faustvari meydan okumalardan, irade gösterilerinden kaçınıp sakınarak, esirgeyerek, özenli bir diyalog başlatmalıyız, ki merkezinde olduğumuz bir monologun yükünden kurtulup heyecan verici keşiflerle taze bir soluk almak mümkün olsun. Kentli hayatlarımızın ezberlerini unutup farklı dünyalara açık olmak, başka dünyaları kendi dünyamıza katıp zenginleşecek kadar özgüvenli ve canlı olmak: başka dünyaların mümkün olduğunu bilmek günlük hayatımızın kapana kısılmışlık duygusundan özgürleştirecek bizleri, bu enerjiyle yaşadığımızı hissedeceğiz dolu dolu.
Sayın'ın Yahşibey'de yaptığı işler herşeyden önce bu anlamda, başka dünyalarla anlamaya ve diyaloga dayalı bir ilişkinin örnekleri olarak ilham vericiler. Kent yaşamı alternatiflerimizi eğlence sektörünün kısır paketleriyle, tatil sitelerinin boğucu atmosferleri arasında sıkışıp kalmaktan çekip çıkarıyorlar. Bu arayışların, er veya geç, Midasın lânetiyle dokunduğu yeri bozmak, çekirge sürüsü gibi gittiği yeri talan etmek veya gittiği yere hiç değmeyen hermetik bir ortam yaratmak –klimalı, jakuzili, çanak antenli ...- seçeneklerinden ibaret olmadığının altını çiziyorlar. Dolayısıyla, başka bir dünyayla (köy hayatı örneğin) her karşılaşmamızda onu fethetmek, ehlileştirmek, kendimizinkine benzetmek motivasyonlarıyla harakete geçiyoruz; oysa keşfetmeye bıraktığımızda kendimizi, bildik rutinlere hapsolmaktan özgürleşme yollarının kapısı aralanıyor.
Sayın'ın Yahşibey'deki işlerinde kır hayatıyla seyirlik bir ilişkinin ötesine geçmek, hemhâl olmak üzere harekete geçirilen mimari stratejinin iki ekseni olduğunu söylenebilir. İlki, anlamak ve süreklilik üstüne temellendiriliyor: köylülerin bunca zamandır burada yaşamakla biriktirdikleri deneyimlerin tortusu olan alışkanlıkları devam ettirmek. Bunun iki nedeni var: birincisi, hiç kuşkusuz, yılların imbiğinden geçmiş alışkanlıkların kıymeti; ikincisi buraya bizleri çeken şeyi, buraya geliş nedenimizi hoyratlıkla yoketmemek; özenle saklamak. Anlama ve süreklilik eksenine paralel ikinci eksen, alışkanlıkların bazı zorunluluklara cevap vermek üzere geliştirdiği çözümlerin bugünkü teknik veya tasavvurlarımızla aşılabileceği noktalarda devreye giriyor; buna da iyileştirme ve aşılama diyebiliriz. Bu kavramsal çerçeve genellikle kentsel çevrelerimizin dışına çıktığımızda, en çok da doğanın bir parçası olma özelliğini kaybetmemiş yerlerde deneyimlediğimiz sükûnet ve özgürleşme hissiyle, alışkanlıklarımızı gittiğimiz yere taşıma, orayı bildik, tanıdık kılma refleksimizin çatıştığı durumlarda karşımıza çıkıyor. Buradaki en kritik nokta sürdürülebilir olanla değişime ihtiyaç duyanı ayırt etmek: tasarımın püf noktası Yahşibey'in karakterini/doğasını, yani onu biricik kılanları keşfedip bunun içinden müdahale yapabilmek; kıymetli olanı tüm canlılığıyla, içi boş kalıplara çevirmeden muhafaza edebilmek.
Sayın için Yahşibey'in doğasını/karakterini ortaya çıkaran şey orada hazır bulduğu dokusu. Köylülerin doğanın bir parçası olduklarının farkındalıklarıyla, doğayla hemhâl olarak oluşturdukları bu doku yapıların topografya, iklim ve manzarayla kurdukları ilişkilerin tekrar eden kurallarıyla oluşuyor. Herkes arazisinin sınırlarını taş duvarlarla çevreliyor. Bu taşların dokusu, gölgesi, sürekliliği köyün karakterini oluşturan temel unsurlar. Yapılar (ev, ahır, müştemilat...) bu duvarların zaman, zaman şişip, binalaşmasıyla oluşuyor. Evler sokaklara değil mümkün olduğunca bahçelere açılıyor, böylece mahrem dış mekânlar oluşuyor. Sert doğu rüzgârlarından korunmak için bu yöne hemen hemen hiç pencere açılmıyor; pencereler, kapılar olabildiğince deniz manzarasının olduğu batı yönüne açılıyor. Bu kurallar manzumesi köyün nasıl da bulunduğu yere meydan okuyarak değil de, onunla hemhâl olarak inşâ edildiğini gösteriyor. Sayın'da bunları aynen koruyor yapılarında. Sayın eviyle Emre Sena evinin ortak bahçesine çıktığınızda bu ferah ama mahrem, hem iç hem dış olan mekânın –avlunun- nasıl da en fiyakalı tatil siteleri için bile bir lüks olduğunu düşünüp hınzırca gülümsüyor insan.
İlişkili Haberler
Cem Kozar ve Işıl Ünal ile Mimarlık, Araştırma ve Tasarım Üzerine...
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın