Yüzen Kent Uygulamaları ile Değişimler Deryasına Hazır Olun

mimarizm.com / Amber EROYAN / 12 Nisan 2012

EKODesign Konferansı 2012'nin merakla beklenen sunumlarından biri de, Waterstudio'nun kurucusu Koen Olthuis'un "FLOAT!" başlıklı konuşmasıydı. Dünyanın farklı kentlerinde gerçekleştirdiği suya dayalı tasarımları ile tanınan Olthuis, sunumunda, konsept projelerinden örneklerin yanı sıra, 2011 yılına damgasını vuran, çılgın proje "Kanal İstanbul"u da masaya yatırdı.

Yüzen toprak parçalarının (floating land) kentler için ayrı bir olanak sunduğuna dikkat çeken Koen Olthuis, bu strüktürlerin yıllar sonra da rahatlıkla kullanılabilecek yapıda olduğunu ekledi. Köpük ve betonu birleştirerek, istenilen genişlikte yüzen adalar elde etmenin mümkün olduğunu söyleyen Olthuis, bu yolla oluşturulan yapıların normal binalar ile aynı maliyete ve konfora sahip olduğunun da altını çizdi. Yüzen adaların üzerine bütün bir kent bloğunun inşa edilebileceğini belirten Hollandalı mimar, bu şekilde son derece esnek "Hydrocity"ler (su kentleri) yaratılabileceğini ifade etti.

Günümüz kentlerinin, sürekli değişen ihtiyaçları olduğuna işaret eden Koen Olthuis, bu ihtiyaçlara yanıt vermek için, tıpkı akıllı telefonlara yüklenen donanımlar gibi, kentsel strüktüre de belli  uygulamalar (applications/apps) eklenebileceğini savundu. Ve yeterince su yüzeyi olduğu sürece, kullanıma hazır yüzen kentsel bileşenler (yüzen park, orman, otel, plaj, cami vs) ile, her yeni ihtiyacın karşılanabileceğini ekledi.

"Aquanomics" (su ekonomisi) olarak nitelediği finansal sistemin, su kullanımına dayalı yeni ekonomik olanaklar (kiralama gibi) sunduğunu belirten Olthuis, böylelikle aynı yüzen altyapının kentten kente taşınabileceğini dile getirdi.


Yüzen kent uygulamaları; her keseye ayrı deva...

Çin'de yüksek gelir grubu için geliştirdikleri, 43 yüzen adadan oluşan projede, kullanıcıların özel denizaltıları ile kendi adalarına giriş yapabileceğini söyleyen Koen Olthuis, benzer bir projelerinin ise 18 delikli yüzen golf sahası olduğunu belirtti. Üç sene içinde tamamlanması planlanan projenin, özellikle balayı tatili için ilginç bir destinasyon olacağını vurguladı.

Lüks yüzen ada projelerinin ardından gecekondu sorunsalına da değinen mimar, yüzen kent uygulamaları (city apps) ile gecekondu alanlarında refahın nasıl artırılabileceğini irdeledi. Gecekonduların su baskınları için çok savunmasız alanlar olduğunu hatırlatan Olthuis, aynı zamanda enerji ve barınma anlamında da zorluklar yaşandığını belirtti.

Gecekondu alanlarının iyileştirilmesindeki üç katalizör işlevi; mekan, yatırımcılar ve esneklik olarak sıralayan Olthuis , bu süreçteki her bir adımda farklı işlevlere ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekti. Konuşmacı, gecekondu ıslahı için önerdiği yüzen ada projesinde şu başlıklara değindi:

- Yüzen sosyal konutlar su baskınlarına karşı dayanıklı olacak
- Su kalitesini iyileştirmek için atık su filtreleri kullanılacak
- Gecekondu bölgelerinin sınırında yüzen tarım alanları yaratılacak
- Yüzen güneş battaniyesi tarlalarından (solar blanket fields) elektrik elde edilecek

 

Bu tür küçük ihtiyaçlar (micro-needs) düşünülerek pek çok fikir geliştirilebileceğini söyleyen Koen Olthuis, yerleşim birimlerinin dilediklerinde bu tür işlevleri kiralayabileceğini belirtti ve yüzen kent uygulamalarının (city apps) dönüşümü başlatacak güce sahip olduğunu yineledi.


"Kanal İstanbul" yerine "Simplegades" önerisi

Konuşmasının ikinci bölümünde İstanbul örneğine odaklanan Olthuis; dinleyicilere Galatasaray Adası, Kız Kulesi, Ortaköy Camisi fotoğraflarını göstererek; suya farklı işlevler yüklemenin İstanbul için yeni bir olgu olmadığına işaret etti.

Kanal İstanbul projesinin ise, neredeyse 600 yıllık eski bir fikir olduğunu vurgulayan Koen Olthuis, Boğaziçi'ndeki deniz trafiğini azaltmanın ne gibi etkileri olacağı sorusuna şu cevapları sıraladı:

- İstanbul'un merkezindeki mekansal özgürlük derecesini azaltmak
- Kentin ortasında, inşaatlar için geniş bir açıklık yaratmak

Bu verilerden hareketle, Kanal İstanbul'a alternatif olarak "Simplegades" adlı bir konsept geliştirdiğini söyleyen Koen Olthuis, bu projenin de yine yüzen adalara dayandığını belirtti. Bu yeni projenin getirdiği farklılıklar ise şunlar:

- Boğaz'daki su bağlantısının genişletilmesi

- Kruvaziyer gemiler için daha çok demirleme imkanı

- Kentin su üzerinde genişlemesi

- Asya ve Avrupa yakaları arasında eko-merkezler (eco hubs)

İstanbul'daki kültürel mirasın korunması gerektiğine de dikkat çeken Koen Olthuis, önerdiği yüzen adaların hasar vermeyen, sürdürülebilir bir yaklaşım olduğunu bir kez daha savundu. Kentsel dokuyu genişletmek için yeni alanlar sunan kentsel uygulamalar (city apps) önerisinin; dinamik bir su kenti yaratacağını, iki yaka arasında hareket kolaylığı sağlayacağını ve Boğaz'ın yeşil alanlarını birine bağlayacağını ekledi.

Konuşmasının sonunda Sea Tree (deniz ağacı) projesinden de kısaca bahseden Olthuis, mevcut "offshore" (açıkdeniz) teknolojisinden hareketle geliştirdiği bu konseptin, deniz ve kara ekosistemlerini iyileştiren, hazırlanması kolay bir habitat olduğunu dile getirdi. Tek bir deniz ağacının simgesel bir etkisi olsa da, çok sayıda ağaç kullanılması durumunda bir değişimler deryası (sea of change) yaşanacağına vurgu yaparak sözlerini sonlandırdı.


İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :