MesutT: Mimar – korumacı ayrımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
MehmetA: Bu hassas bir konu. Ben nasıl olması gerektiğine dair gönlümden geçenleri söyleyeyim. Bir eski eser restorasyonu için bu işin eğitiminin alınmış olması gerek; ben bundan yanayım. Çünkü bu yapıyı alıp, söküp takma, bozulan parçayı değiştirme meselesi değil. Bir de kültürel boyutu var. Bunu da sokakta ya da deneyimle elde edemezsiniz, eğitimini almalısınız. Fakat eğitim de başlı başına yeterli değil. Orada işin teorisini öğreniyorsunuz. Yapa yapa kendinizi geliştirmiş olmanız gerek. Burada mimarın hatasının geri dönüşü yok. Evet doğa da tahrip ediyor, rüzgar, yağmur, afetler vs zarar veriyor, bir parçası düşüyor. Ama o düşen parçayı yerine koymak daha kolay. Ama insanın yaptığı tahribatı geri çevirmek daha zor. Birçok belge, yapının özgün karakteri kaybolup gidiyor. Bu konuda normal mimarlara göre biraz daha deneyimli restoratör mimarların bu konuya yaklaşmış olması gerekiyor. Ama bu da yetmiyor. Burada arkadaşlarımızın yaptığı, ellerindeki kurallar, 2863 sayılı yasa, onun yönetmelikleri ile bir şey yapmak ama bunlar işin yüzde 40'ını geçmez. Bundan sonrasında mimar kendi birikimi ve kültürü ile yapıyla yüzleşir. İşin büyük boyutu oradadır. İşte tasarımcı mimar lafını burada kullanmak gerek. Eğer iyi bir mimarsa, tasarım gücü yüksekse, o restorasyonun kalitesi de yüksek olur. Yapının güncelleşmesi, geleceğe taşınması ve bugünkü ihtiyaçlara cevap vermesi, özgün bölümlerinin çağdaş müdahalelerle malzeme, doku, renk, işlev anlamındaki uyumu, mimarın tasarımcı yönü, kültürü ve vizyonu ile ortaya çıkar.
MesutT: Size verilen envanterler ne kadar güncel ve sağlıklıydı?
MehmetA: Öncelikle Anıtlar Kurulu'ndaki tescil fişleri vardı ve oldukça da donanımlıydılar. Sonrasında analitik bazı çalışmalar yapılmış, onları da aldık. Ama bunları okuyarak çözemezsiniz. Aldık elimize bu malzemeleri ve yerinde etüd ettik. Tamamen o verileri doğru kabul etmek de hata yapmanıza neden olabilirdi. Onlardan faydalandım ama kendi yöntemlerimle de çalışmalar yaparak projemi geliştirdim.
MesutT: Eklentilerinizin çıkış noktası ne oldu?
MehmetA: Eski bir bölgeye, yapıya güncel, çağdaş bir eklenti yapmak, onu kentsel bir protezle desteklemek mimarlığın en zor konularından biri. Farklı görüşler var, hala bütün dünyada tartışılıyor. Birinci derecede önemli olan bir yapıya yapılacak eklenti ile kent ölçeğinde bir şeyin aralarına yapılacak protezler elbette farklı yaklaşımlar gerektiriyor. Zaten üniversite benim proje konularımdan en önemlileri bu ve benzeri başlıkları taşıyor. Çok dikkatli olunması gereken bir çalışma bu ve yapılan yine mimarın kültürünü ortaya koyduğu bir çalışma. Bu konuda AB'nin, ICOMOS'un, ICRAM'ın belirli kuramları var. Biz de bu kurallara uyarak, eskiyi ön plana çıkaran, daha nötr ama yeni yapıldığının hissedildiği, aralarda mesafe farkı olan, yeni-eski ayrımının çok rahat hissedildiği bir yaklaşımla projeye girdik. Herkes bu konuda çok hassas davrandı sanırım.