Öncelikle sizi tanıyalım? Erginoğlu & Çalışlar'da göreviniz nedir?
1990 yılında Mimar Sinan Üniversitesi'nden mezun oldum. Okuldan sonra iki yıl mimar olarak çalıştım. Daha sonra değişik sektörlerde bulundum. Bu süre içinde bir yıl kadar İngiltere'de bir mimarlık ofisinde çalıştım, 2006 yılından beri de buradayım. Hasan ve Kerem ile birlikte okumuştuk. Yıllar sonra tekrar onlarla birlikte olma şansım oldu. Şimdi de mutlu / mesut çalışmaya devam ediyoruz.
Daha çok proje idaresiyle uğraşıyorum. Şantiye ve ofis organizasyonunu sağlıyorum. Gerektiği zaman da müşterilerle toplantılara katılıyorum.
Yurtdışı deneyimlerinizden yola çıkarak, buradaki büro ortamı ile oradaki büro ortamı hakkında neler söyleyebilirsiniz? Birbirlerinden ayrıştığı noktalar neler?
Bu konuda fazla tecrübem yok, ancak benim çalıştığım ofiste dar alanda çok insan durumu sıkışıklık yaratıyordu. Bu durum burada yok, ofisimiz hem yeni, hem de rahat.
Erginoğlu & Çalışlar başta sahipleri olmak üzere, genç bir ofis. Bu durum, insanın çalışma hayatına renk katıyor. Halbuki yurtdışında iş yapan ofislerde çalışan insanların yaş ortalaması daha yüksek ve daha tecrübeliler. Oradaki ofislerin de ona göre bir ağırlığı var tabi, ama genç ve dinamik bir kadro bence yerine göre avantajlı olabilecek bir durum.
Erginoğlu&Çalışlar'ın alışveriş merkezinden tutun da hastaneye kadar çok farklı tipolojilerde ürün veren bir büro. Büronun genç nüfusu ve bu çeşitlilik nasıl bir esneklik sağlıyor?
Çok çeşitli projeler yapıyorsanız uzmanlaşmak söz konusu olamayabilir, ama uzmanlaşmak için de sizden bunu talep eden müşteri portfolyonuzun olması gerek. Türkiye şartlarında şimdilik bu zor gözüküyor.
Genç bir büro olmanın avantajı, çalışanların bu tür çeşitliliğe açık olmaları. Herkes öğrenmek istiyor ve yeni konularla ilgililer, ilgiliyiz. Bizim de bu dinamizmi avantaj olarak kullandığımızı sanıyorum.
Türkiye dışındaki pek çok mimari büronun uzun vadeli programlar oluşturabildiğini biliyoruz. Bunu Türkiye için de söylemek mümkün mü?
Sanmıyorum, en azından biz uzun vadeli programlar oluşturamıyoruz. Ama bu sadece mimarlıkla ilgili değil, ülkemizin genel haliyle ilgili bir konu. Gelişmiş ülkelerde problemler çıksa da genel düzen fazla bozulmuyor. Bizde ise dengeler çok hassas, özellikle ekonominin iniş çıkışına en azından biz akıl erdiremiyoruz. Böyle bir ortamda hangi işi yapıyor olursanız olun, iki yıl sonra ne olacağı konusunda fazla fikriniz olmuyor. Dolayısıyla bizim de bir program yapma imkanımız şimdilik yok. Bu yüzden de ofislerin kurumsallaşma imkanı çok az. Biz değişken şartlara uyan bir program izliyoruz. Bu da ancak genç ve dinamik bir grupla mümkün oluyor.
Büro olarak nasıl bir metodoloji benimsiyorsunuz?
Burada herkesin kişisel olarak uzmanlaştığı alanlar oluyor ve biz bunları mümkün olduğu kadar bir havuz içinde toplamaya çalışıyoruz. Yani bir iş geldiğinde, herkes konu ile ilgili bilgisini ve düşüncesini ortaya koyuyor. Sonra özellikle ana fikir konusunda ve ardından detaylar üzerinde çalışmaya başlıyoruz. Fazlalıklar tek tek ayıklanıyor. Onun ardından sonuca ulaşıyoruz ki genellikle herkesin memnun olduğu bir sonuç oluyor bu ya da ben öyle zannediyorum.
Mümkün olduğu kadar birbirimizin varlığından faydalanmaya çalışıyoruz. Bu da herkesin projeyi sahiplenmesini sağlıyor. Aslında hiçbir zaman proje bir kişinin projesi olmuyor. Haliyle projede hata olursa da herkesin hatası oluyor. (Gülüyor)
Okul arkadaşlarınızla birlikte çalışmak, çalışma hayatınıza özel bir şey katıyor mu?
Tabi ki katıyor. İnsanın eski dostlarıyla birlikte çalışması zevkli. Bazen patırtı gürültü sebebi olsa da, benim hoşuma gidiyor.