"Gösterici ile sanatçı arasında bir durumdayım"

29 Mart 2012

Kendinizi daha çok bir performans sanatçısı olarak tanıtıyorsunuz. Sanatla buluşmanız, bu alana kaymanız nasıl oldu?

Sanat yaşamıma 15 yaşındayken girdiğim okul ile adım attım ama bu benim için hiçbir zaman çok önemli olmadı. Siyaset, sokak sanatı ve ‘happening'ler daha çok meşgul olduğumuz şeylerdi o sıralar. Dolayısıyla okulda düz bir çizerken, okula gitmediğim zamanlarda bir performans sanatçısı oluyordum. Eğitimimi tamamladıktan sonra da çizmeyi bırakarak bu alana yöneldim. Gösteriler yaptım, ama bunu yaparken tam anlamıyla bir gösterici değildim. Gösterici ile sanatçı arasında bir durumdu.


Ütopya Koleksiyonu'nun açılışını da "Occupy" adlı performansınızla zenginleştirdiniz…

MARS'taki sergi açılışında gerçekleştirdiğim performans, Berlin'de yaptığım performansın tekrarıydı. Ama bu sefer biraz daha farklı bir yol izledim. Allan Kaprow'un 70'lerde, 80'lerde gerçekleştirdiği ‘happening'lere benziyordu. Kaprow, kurgusu kendine ait olsa da happening'lerinin bazen başkaları tarafından yeniden gerçekleştirilmesini ister. Benim yaptığım da biraz buna benziyor. Eğer şu anda bir performans gerçekleştiriyorsam, bu, 60'ların, 70'lerin, 80'lerin, 90'ların, yani geçmişin bir anısı oluyor.



2007'den itibaren performanslarıma son vererek, önceki çalışmalarımın belleğine odaklandım. Yaptığım son büyük performansta kendi stüdyomda, tamamen tek başımaydım. Her akşam masa başına geçip (kullandığım masayla sandalye gayet sade mobilyalardı), Adler marka eski bir daktiloda yazılar yazıyordum. Adler (Almanca'da kartal), hem Naziler'in hem de Amerika'nın sembolü. Daktiloma boş bir kağıt yerleştirip, yanıma da Mao'nun ‘Kızıl Kitap'ını alıyor ve her gece bu kitapta yer alan Mao alıntılarını kağıda döküyordum. Tuhaftır, 1970'lerde Paris, Brüksel ve Amsterdam'daki pek çok Komünist, Maoist gençten biriydim ve o sıralarda Mao'nun bize neler söylediğini hiç öğrenmemiştim. Hippiler ve siyasiler için o bir kahraman, bir "süperkültür" (superculture) idi ama alıntıları konusunda hiç bir fikrimiz yoktu.

Yazdığım her bir sayfaya da "Utopia Collection" (Ütopya Koleksiyonu) damgasını ve o günkü tarihi basıyordum. Bu, her gün tekrar eden bir çalışmaydı ve toplam 2 ay sürdü. Mao kostümümü giyip, karanlıkta, küçük bir lambayla, daktilom ve damgalarımla işe koyuluyordum. Hem Mao deyişlerinin hakemi ve öğrencisi hem de Mao'nun kendisi konumundaydım. Farklı kişiliklere büründüğüm bir durumdu.

Her gece düzenli olarak çalışınca, çalışmayı bırakamaz hale geldim; bir tür meditasyona dönüştü benim için. Ve sonuçta bu metinler "Ütopya Koleksiyonu"nun ön koleksiyonunu oluşturdu. Sonra performansı bir kenara bırakarak tekrar çizmeye başladım.


Sanatçı Luk Berghe ile...
Küratör Pınar Öğrenci ile...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :