Buluşma noktamız olan garın girişine vardığımızda, Elias beni durdurdu ve çevreyi incelememi istedi. Ardından, genel izlenimini paylaştı:
"Haydarpaşa Garı'nın bilet satış ofisi, pek de kişisel olmayan bir yerleşime sahip. Bilet almaya gelen yolcular sadece karşılarındaki gişeyi gözlüyor ya da etraflarına bakınıyorlar. Oysa ki, işleme, kabartma ve vitraylarla bezenmiş yüksek tavanlı mekan, ziyaretçilerin takdiri için orada hazır bekliyor. Ama kimse burada vakit harcama yanlısı değil, bir an evvel dışarı koşuyorlar.
Haydarpaşa'nın büyük bir mimari gelişme potansiyeline sahip olduğunu düşünüyorum. İşe gar binası ile başlanarak, insanların burada daha uzun süre kalıp, mekanla etkileşime geçmeleri sağlanmalı. Öteye beriye yerleştirilen ufak çaplı sergiler bunun için yeterli değil. Yolcuların daha teşvik edici etkinliklere ihtiyacı var. Öte yandan, terk edilmiş silolar da büyük bir açık alan kaybına neden oluyor. Ancak tüm bu mekanlar, özenli bir planlama çalışması ile yerel ekonomiyi canlandırmaya yardımcı olacak yeni bir düzene kavuşturulabilir."
Türkiye'nin en işlek demiryolu istasyonu olan Haydarpaşa Garı, 103 yıldır güzelliği ve asaleti ile İstanbul siluetini tamamlıyor. Garın iç mekanları da en az denizden gördüğümüz dış çehre kadar güçlü bir imgeye sahip. Bu mistik aura, garın arkasında gizlenen anıtsal sanayi yapıları ile tamamlanıyor.
Geçtiğimiz aylarda yaşanan talihsiz yangın, dikkatleri bir kez daha tarihi gar binasına çekmişti. Öte yandan, İstanbulluların büyük bir bölümü, garın ardındaki terk edilmiş ofis ve siloların her gün daha da çürümekte olduğundan bihaber. Elias'ın kılavuzluğunda sizlerle paylaştığımız bu gizli hazinenin, Haydarpaşa ve çevresini sahiplenme adına daha güçlü bir kamuoyu yaratacağını ümit ediyoruz.