yapi.com.tr / Mesut Tufan
Taksim Gezi Parkı'nda ağaçların kesilmesini 'yasadışı' bir iş olarak değerlendiren Cem Tüzün, yapılan tahribatın bir şekilde telafi edilmesini ve sorumlular hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını isterken; Korhan Gümüş de bu tür kamusal müdahalelerin daha karar aşamasında bütün görüşlere açık biçimde ele alınması gerektiğini söyledi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 'yaya geçişini engelleyen duvarın yıkımı ve yolun genişletilmesi' olarak açıklanan Taksim Gezi Parkı'ndaki çalışmalara karşı başlatılan nöbet devam ediyor. Çevik polis koruması altında sürdürülmeye çalışılan, ancak 'Gezi Parkı nöbeti'ne katılanlar tarafından yine engellenen çalışmalar, ilk gün BDP İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve CHP Parti Meclisi Üyesi Gülseren Onanç'ın da eyleme destek vermesiyle durduruldu. yapi.com.tr'nin sorularını yanıtlayan Ayaspaşa Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Cem Tüzün, gece ağaçların söküldüğünü haber alır almaz hemen Gezi Parkı'na geldiklerini ve çalışmalara müdahale ettiklerini, yapılanın yasal olmadığını ilgililere aktardıklarını söyledi ve sonrasını şöyle anlattı:
"Kurul üyelerine açıklama yapma yasağı getirilmiş"
"Sabah mesai başlar başlamaz, hem benim de bir üyesi olduğum Ayaspaşa Derneği, hem de Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği olarak Koruma Kurulu'na bir dilekçe verdik. Burası kentsel sit alanı içinde kalan bir bölge ve Kurul verilen kararlardan sorumlu. Şu tecavüzün yapıldığı yer, Beyoğlu Koruma Amaçlı İmar Planına göre Gezi Parkı sınırları içinde yer alıyor. Şu anda sürmekte olan Tarlabaşı, Cumhuriyet Bulvarı ve Askerocağı Caddelerini kapsayan tünel inşaatı için Koruma Kurulu'ndan alınan proje onayında da burası Gezi Parkı sınırları içinde görünüyor. Yani şu anda yaptıkları, o yolu usulsüz olarak genişletmek; Taksim Gezi Parkı'ndan çalıyorlar. Koruma Kurulu'ndan acil olarak bununla ilgili önlem almasını, bu yasadışı olayın önüne geçilmesini, yapılan tahribatın bir şekilde telafi edilmesini, sorumlular hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını istedik. Dilekçe verdiğimiz sırada öğrendiğimize göre, Kurul üyelerine Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından açıklama yapma yasağı getirilmiş. Oysa onlar, bağımsız bilim insanları, devlet memuru değiller; onları, bu işin doğrusunun ne olduğunu kamuoyuyla paylaşmaya davet ediyoruz".
Dertlerini anlatacak yetkili bulamamaktan yakınan Tüzün, "Kim müteahhit firmanın adamı, kim zabıta memuru ya da belediyede çalışıyor, kim sivil polis belli değil" diyerek, Gezi Parkı'nı korumaya çalışanların polisle karşı karşıya getirilmesini de eleştirdi:
"Bugün, bu işin teknik sorumlusu kimse konuşalım, projeleri açıp birlikte bakalım diyerek, aynı zamanda Taksim Dayanışması'nın sekreteryasını yürüten Mimarlar Odası'ndan arkadaşlarla beraber Kalyon İnşaat'ın şantiyesine gittik. Bize, yetkililerin sahada, kazı yapılan yerde oldukları söylendi; buraya geldiğimizde ise şantiyedeki yetkililerle konuşmamız istendi. Sabahtan bu yana Büyükşehir Belediyesi'nden hiçbir yetkili yok burada, ya da kendilerini gizliyorlar. Kim müteahhit firmanın adamı, kim zabıta memuru ya da belediyede çalışıyor, kim sivil polis belli değil. Burada çevik kuvvetteki genç çocuklarla, İstanbul'a sahip çıkmak isteyen insanları karşı karşıya bırakıyorlar".
Korhan Gümüş: Belediye enerji söndürücü değil, enerji yaratıcı bir rol oynamalı
Korhan Gümüş de, kamusal müdahalelerin karar alma mekanizmalarının da kamusal nitelikte olması gerektiğine vurgu yaparak, kente enerji, hayat verecek çok önemli bir kamu alanı olarak tanımladığı Gezi Parkı'nın yönetiminde belediye bürokrasisinin enerji söndürücü değil enerji yaratıcı bir rol oynaması gerektiğine işaret etti. Gezi Parkı'nın hiçbir belediye başkanı döneminde zeka pırıltısı taşıyan bir yöntemle ele alınmadığının ve kullanılamadığının altını çizen Gümüş, "Belediyenin, devletin görev yapmadığının en önemli göstergesi, bu kamu alanının bugünkü hali. Belediye, sürekli inşaat yapmaktan başka bir şey düşünmüyor. Bu sistemin kendi içinde çok büyük bir kriz yarattığının hepimiz farkındayız" diye konuştu. AB rekabet normlarına göre kamusal alanlarla ilgili kararlarda yatırımcı ya da uygulayıcı kuruluşların karar sürecinin dışında olması gerektiğini kaydeden Gümüş, şöyle devam etti:
"Çünkü karar süreci kamusal niteliklidir ve bunun farklı görüşlere açık olması gerekir. İhale ise piyasa aktörleriyle kamu arasında bir mübadele biçimidir. Yani kamusal bir alana yapılacak müdahaleyi, kereste ya da çimento satın alır gibi ihale hizmetiyle alamazsınız. Meslek insanları olarak, 'mimarlık, arkeoloji, araştırma, fikir üretiminin söz konusu olduğu bütün bu işler, ihale yoluyla elde edilebilecek hizmet türleri midir?' sorusunu sormamız gerek. Bütün bu faaliyetler, daha farklı yöntemlerle alınmalı ve müteahhitlere, spekülatörlere kapalı olmalı".
Bu tür projelerin ancak uygulama aşamasına geldikten sonra tartışılmaya başlanmasını da eleştiren Gümüş, "Halbuki o karar alınırken tartışmalıyız" diyerek, fikir üretme özgürlüğünün kamusal projeler için önemine vurgu yaptı: "Fikir üretme özgürlüğü müteahhite devredilmişse, piyasa aktörü devreye girmişse, o artık kapalı uçlu bir süreçtir. Burada projenin şiddetle birlikte gerçekleşmesi de zaten bunu gösteriyor. Uygulama disiplin gerektiren bir iştir; polis ve müteahhidin adamları şiddetle bunu yapmaya çalışıyorlar. Çünkü onların derdi para kazanmak. Bizim asıl tartışmamız gereken, nasıl oluyor da bir yatırımcıya, spekülatöre örneğin Emek Sineması'nı verebiliyoruz; buradaki kamusal karar nasıl alınıyor? Yoksa uygulama aşamasında tartışmak, müteahhitle karşı karşıya gelmekten başka bir şey değil".
"İlk defa bulutların üzerindeki politika yeryüzüne iniyor"
3. havalimanı, Kanal İstanbul, Marmaray gibi büyük kamusal projelerde karar vericinin Ankara olmasının da bir sorun olduğuna işaret eden ve Ankara'nın şehir üzerindeki bu tahakkümünün ancak sömürge yönetimlerinde olabiliceğine değinen Gümüş, "Yerel konular tamamen araçsallaştırıldığı için, tabu haline geliyor ve uygulamanın sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyorsunuz. Oysa dünya şehircilik deneyimleri, yerel misyon odaklı örgütleri daha fazla ön plana çıkarıyor" diyerek, şöyle devam etti:
"Sürekli itiraz eden durumdayız; ancak bu, 'siz entellektüeller hep karşı çıkarsınız' şeklinde bir durum değil. Bu, kentin en yoksullarını, yaşama hakkını ilgilendiren bir konu. Bence sanat, mimarlık, şehircilik meselesi gibi değerlendirilmemeli; doğrudan doğruya yaşam mücadelesi, ekmek su kadar önemli bir şey. İstanbul'da ilk defa bulutların üzerindeki politika yeryüzüne iniyor ve bu çok önemli. Bu yeni bir durum. Biran önce bu aptal projeden vazgeçilmeli. Bu şehrin yöneticileri mekanı değil de kendilerini yenilemeyi, demokratikleşmeyi düşünseler; burası kente hayat veren çok önemli bir merkez olur. Liverpool'un sahilini, Venedik'teki Arsenali'yi düşünelim; oralara inşaat yapılsa bu şehirler ölür. Kongre Merkezi bugün boş, rutubet içinde yatıyor ve orası için harcanan para 200 milyon dolar; Olimpiyat Stadı'na harcanan miktar 300 milyon dolar; Formula 1 için harcanan bedel 200 milyon dolar; burası için harcanacak bedel ise 1 milyar doları bulacak. Bunların hepsi bizim cebimizden çıkan ve havaya atılmış paralar; hiçbiri bu şekilde yönetilemez. Formula 1 pisti, bir otomobil kiralama şirketinin deposu olarak kullanılıyor. Bu yapılır mı? Bu sadece zeki olmamakla ilgili bir problem değil; bir yöntem sorunu da var. Kamunun kafasında özelleştirme dışında bir fikir yok; halbuki karma bütçe kullanabilen çok aktörlü örgütler var".