Hikâye Balkanlar'da başlıyor. Makedonya'nın başkenti Üsküp (Skopje, Shkup), kozmik-beton komünist dönem mimarlığını sevenler için tam bir rüya kent. Öte yandan, yeryüzünde başka hiçbir kentte brütalist mimarlığın bu kadar çok sayıda örneğine rastlamayışımızın bir nedeni olmalı...
Bu muhteşem yapılar bolluğunun çıkış noktası, maalesef 2000 insanın hayatına mal olan ve antik şehirdeki binaların yarısından fazlasını yerle bir eden dehşet verici depremden ileri geliyor. Üsküp, 1963 yılında tamamen yerle bir oluyor. 1965'te Japon mimar Kenzo Tange'nin, şehir merkezinin yeniden tasarlanması ve imarı için açılan uluslararası yarışmayı kazanmasıyla şehir yeni bir kimlik oluşturmanın heyecanına kapılıyor.
Kenzo Tange ve ekibi şehir merkezinin doğu bölgesi için hazırladıkları maketin önünde duruyor.
Üsküp'ün yeniden inşası için önerilen projenin maketi. 1960'larda yapılmasına rağmen, günümüz için bile oldukça fütüristik...
Yeni Zelanda'da küçük bir kent olan Napier de benzer bir kaderi paylaşmış. Napier'in 1931'de geçirdiği büyük sarsıntı, Art Deco hareketinin burada zirve yapması sonucunu da beraberinde getiriyor. Tamamen yerle bir olduktan sonra 1930'ların başlarında yeniden inşa edilen kent bu sayede, "dünyanın Art Deco başkenti" ünvanını elde ediyor.
Üsküp'e dönecek olursak, Art Deco 1963'te artık mimari trend değildi. Beton brütalizmine dayalı modernizm daha ön plandaydı. Napier'in aksine, Üsküp'ün hala yararlanılabilecek bir mimarlık mirası var. Avustralyalı blog yazarı Nate Robert'ın Üsküp için önerdiği slogan ise "Üsküp - Dünyanın Brütalist Başkenti'.