MesutT: Boğaçhan Dündarlp'ın yazıp çizdiklerine, proje sunumlarına, ddrlp'nin web sitesine bakarken, Boğaçhan Dündarlp'in sürekli konuşmaya çalıştığını düşündüm. Bu başkalarıyla olduğu kadar, kendi kendiyle de bir konuşma çabası. Bu konuşma çabasının ne kadar yankı bulduğu biraz muğlak gibi. Çünkü genel olarak mimari metinlere baktığımızda (burada yapı da bir metin olarak düşünülebilir mi?) iletişim kurmaya çalışan, varlığını, durduğu yeri anlamaya çalışan çok da fazla örnek yok gibi görünüyor. Bu, bir dil sorunu mu?
BoğaçhanD: Buna benzer bir soruyu mimarlık eğitimim sırasında kendi profilimi oluşturmaya çalışırken diğer mimar profillerini incelerken sormuştum. Bir akademik okumaya göre kesinlikle bir ‘dil' vardır ve hatta o dil olmadan mimarlık olmaz. Başka bir okumaya göre de bugünkü koşullarda dil çökmeye mahkum. Ben de kendime ait yanıtımı üretirken basit şeylerden yola çıktım. Mimari tasarımda çok farklı verileri belli durum ve koşullara özel olarak bir araya getiriyorsun; bunu yaparken de belli araçlar geliştiriyorsun, üretiyorsun. Elbette bunu mimar başka türlü üretiyor, endüstriyel tasarımcı daha başka türlü... Orada durum insanın kendisi üzerinden akıyor. Süreç, bir grup bile olsa bir düşünce üzerinden akıyor. O düşünce de, o insanların o durum üzerine tartışarak ürettiği fikirler oluyor. Tasarım sürecinde, aslında yan yana gelmeyecek, gelse bile bir sonuç üretmesi çok zor bir takım verileri bir araya getirmeye çalışıyorsun. Mimarlık arşivi, kültürü de sana o verileri yan yana getirebileceğin bir takım şablon bilgileri üretmiş. Ama sen onu her seferinde yeniden kurmaya çalışıyorsun; onu bir şablon olarak kullanamıyorsun. Başkalarının yaptığı şeyler, o duruma özel neler yaptıklarıyla ilgili bir veri olabiliyor sadece. Sonuçta, çok karmaşık bir yapı oluşuyor. Kimi o şablonlara uygun olarak uyarlayarak çizebilir, olan bir takım açılımları kullanarak üretebilir. Kimi de başka başka tasarım süreçleri ile... Ben o grift yapıyı aynı griftlikle ama farklı metotlarla, çok soyut olması gerekmeyen, bir eriyik içerisinde oluşturabileceğim bir hale de getirebilirim. Ve bunlar benzer karmaşıklıkta yan yana gelebilirler. Bakıyorsun, artık kentte bambaşka yapılar çıkmış durumda. Bunlar, bambaşka fonksiyonların yan yana geldiği yapılar... Gündelik yaşamın durumları nedeniyle üst üste birikerek zamanla oluşmuş o karmaşıklık da bir tasarımsal durum olarak ilham verici. Fakat şöyle de bir durum var. İnsan yaşarken de, dünyayı kavrarken de belli sınırlarda algılıyor ve kavrıyor. Haliyle algıyla sınırlı bu karmaşık durumu, algılanabilir, kullanılabilir, yaşanabilir bir forma sokman gerekiyor. Bu karmaşıklığı, bu indirgenmişliğe tersten bir süreç yaşaman gerekiyor. Bu da bir dil, bir düşünme metodu gerektiriyor. Aslında çok sakin kafayla düşündüğümde, o basit algılanabilir dünyayı o karmaşıklık üzerinde üretebilmeyi ancak öyle bir dil üzerinden olabileceğini düşünüyorum. Mimarın, o karmaşık verileri algılayabildiği bir dünyaya önce kendisini getirmesi gerekiyor ki, daha sonra algılanabilir, yaşanabilir bir durum olsun. O nedenle bir dil, bir düşünme metodoloji olmak durumunda.
Gelelim bunun ne kadar konuşulabilir, tartışılabilir olduğuna. Benzer şablonlarla çalıştığımız için, kimi zaten onları belli sezgilerle, eldeki bilgilerle ve çeşitli şablonlarla yan yana getiriyor. Artık o, onun için o kadar da sorgulanabilir, üzerinden konuşabilir bir dil olmuyor. O projeye dair bir dil olabilir; onu anlatsın dersen anlatır. Mal sahibi geldi, şu kadar parası vardı, belediyenin koşulları şuydu diye de anlatabilir; bizim derdimiz şuydu, bunu yapmaya çalıştık diye de anlatabilir. Ama ne yaparsa yapsın bir indirgeme ve bir dil üretme durumu var. Bu son derece karmaşık dünyada ardışık birbirini tetikleyen süreçlere kendini teslim de edebilirsin. Böyle yapsan bile, onun da bir süreci oluşuyor. O bile bir yerde durmayı gerektiriyor, ama o durmanın nitelikleri ve dillendirme biçimleri farklılaşıyor. Kimi bunu kendi süreçleri üzerinden dillendirerek bunu yapıyor; kimi de yaptığı şeyi anlamlandırmak için başka birilerine ihtiyaç duyuyor. Ki yeni bir durum da olabilir. Mimar yeni bir dil üretip bunun üzerine de gidebilir; dersin ki bu onun dünyayı kavrama ve mimarlığı araç olarak kullanma yöntemidir. Ben bu anlamda kendi dilimi, yaparak, çizerek, yazarak geliştirebileceğime inandığım bir iletişim aracı olarak görüyorum. Bu iletişim dili görünür kılmaktan çok o dili etkileşim ile geliştirmek motivasyonu üzerine kurulu...