Kuruluş hikâyenizden bahsedebilir miyiz? Dört ortak nasıl bir araya geldiniz?
Efe Kağan Hızar: Şirketi kurmadan önce yabancı fonların Türkiye’deki mimari grubuyduk. Gencer Yalçın grubun baş mimarıydı, biz de aslında bu iş için bir araya gelmiştik.
Yabancı fonların birçok yatırım projesi yurt dışında geliştiriliyordu. Onlar da yerel bir partner arayışındaydılar. Hollanda’da 50 kişinin yaptığı işi, burada biz 4 kişi tamamlayabiliyorduk. Aynı zamanda yaptığımız iş hem tasarım, hem de uygulama yönünden oldukça tatminkârdı. Kısa sürede Balkan bölgesindeki projeleri almaya başladık. O süreçte büyük metrekareli birçok iş yaptık. Derken Avrupa’da bir ekonomik kriz oldu. Fonlar Türkiye’de bizim istediğimiz tempoda ilerleyemedi. Türk ortaklara verdikleri sözleri tutmada da şüpheler oluşmaya başladı.
Kısacası, biz birbirimizi piyasada iş yaparken tanıdık. Sonrasında, aynı meslekte ilerleme ve aynı vizyona sahip olma faktörleri kendi ofisimizi kurma yolunda adım atmamızı sağladı. Gencer Yalçın’ın önderliğinde, bağımsız çalışma kararı aldık. Büyük metrekareli işler yapmış genç bir ekiptik ve kendimize güveniyorduk. Kuruluş hikâyemiz mütevazı bir araba yıkama yerinde 2 bin TL gibi bir öz sermaye ile başlıyor. Ailemizde ya da akrabalarımızda mimar olan yoktu. Tek silahımız iyi proje yapmaktı.
Sadece deneyiminiz ve kendinize olan güveniniz vardı.
Efe Kağan Hızar: Başka türlü, bu ortamda iş almanız mümkün değil. Rakipler sizden 10-15 yıl ilerde, çok daha önce kurmuşlar şirketlerini. Ama biz bu engelleri aşmak için kendimize bir düstur edindik: Öncelikle müşteriye sunduğumuz proje bahanesiz iyi olmalıydı. Müşteri bu yatırımı yapamayabilir ya da yeterli vizyona sahip olmayabilir. Ne olursa olsun, siz projenizi her zaman iyi yapmalısınız. Örneğin, bir proje geldiğinde 7-8 alternatif üretmeye çalışıyorduk, sabahlıyorduk, projenin üzerine titriyorduk, müşteri için değil kendimiz için bunu yapıyorduk. Karşılığını alıp almamayı düşünmeden, iyi bir iş ortaya koyduğunuzdan emin olmaya çalışıyorduk. Bu halen devam ettirdiğimiz ve çok önem verdiğimiz bir yaklaşım.
İlk baştan beri hep kalabalık bir ekip kurma hayalimiz vardı. Dört ortaklı bir şirket kurmaya karar verdiğimizde, Türkiye’de mimarlık yapmak isteyenlerin sahipleneceği, bizden sonra da devam ettirilebilecek bir oluşum yaratmaya odaklanmıştık aslında. Şirketin 10-12 kişilik bir kemik kadrosu bu dönemde oluştu. Biz bir omurgayız. Şirketin ismi ‘ Studio Vertebra’ da buradan geliyor. ‘Vertebra’ aslen omurga demek. O yüzden işleyişin her bir parçası çok önemli bizim için. Herkes bu süreçte aktif olmalı ve işini geliştirmeli.
Tümel tasarım yaklaşımını da kendimize yakın buluyoruz. Mimarın projenin tüm süreçlerine dâhil olduğu bir yaklaşım modeli bu. Projenin fizibilite çalışmasından tasarımına, uygulamasına hatta bazı projelerde inşaat kontrolörlüğüne kadar her sürecinde aktif rol alıyoruz. Ekibimizde restoratör, görsel iletişim tasarımcısı, iç mimar, endüstriyel tasarımcı, peyzaj mimarı gibi farklı uzmanlıklara sahip arkadaşlar var. Multidisipliner çalışmaya inanıyoruz. Dolayısıyla farklı uzmanlık alanı gerektiren projeler için de çözüm üretebiliyoruz.
Studio Vertebra Beylerbeyi Ofis
Dışarıdan danışmanlarla çalışmayı tercih etmiyor musunuz?
Gencer Yalçın: Danışmanlardan da destek alıyoruz. Ancak danışmanlarla yaptığınız çalışmayı çok fazla derinleştiremiyorsunuz. Örneğin, ekonomik veriler, bir projenin hayata geçmesindeki en önemli barem. Büyük gruplarla çalıştığınızda da onlar için fizibilitenin her şeyden önemli olduğunu anlıyorsunuz. Maalesef Türkiye’de bunu yapabilen çok fazla mimarlık ofisi yok. Projeleri bu tür knowhow’larla beslediğinizde, müşteriyi doğru yönlendirdiğinizde gelinen son noktada yatırım da fizibıl oluyor. Fizıbıl olan yatırım da hayata geçiyor.