‘Devletle çalıştığımız projelerde fizibiliteye çok önem veriyoruz’ demiştiniz. Örneğin, Eminönü Yayalaştırma Projesi… Projeden bahsedebilir miyiz biraz?
Gencer Yalçın: Master plan ölçeğinde Sirkeci Garı ile ilgili pek çok proje üretilmişti o dönemde. Hatta üniversitelerden de proje istenmişti bildiğim kadarıyla. Biz de sürece dâhil olduk ve kendi projemizi sunduk. Öncelikle ayrıntılı bir bölge analizi yaptık. Belediye uzun perspektifte o bölgede ne yapmak istediğini, ulaşımla ilgili planlarını bize aktardı.
Trafiğin en yoğun olduğu bir bölgede akşam 20.00 ile 21.00 saatleri arasında bir turist öldürülüyor, kimsenin ruhu duymuyor, ancak ertesi gün insanların haberi oluyor. Sarayburnu’ndan bahsediyorum… İstanbul’un, belki de dünyanın en güzel manzarasına sahip bölgesi. Ama yıllardır atıl, harap halde bırakılmış.
Topkapı Sarayı’nın ucunda bulunan bir bölgede düzenleme yapıyorsanız çok hassas davranmanız gerekiyor. Projeye çok özen gösterdik. Yapı eklemekten kaçındık. Sadece belirli kotların içini organize ettik. Burada otoyolun, yerin altına alınması düşünülüyordu. Orada müthiş bir yeşil ve tarihi doku var. Denizle birleşebilir. Arazi üzerinde de çok önemli tarihi binalar var ama ulaşım yetersiz.
Tarihi yarımadanın en ucunda yer alan bu bölgeyi izbelikten kurtarmak için tek yapmanız gereken aydınlatmak. Sıra sıra yapılar, dar sokaklar… Bizden önceki İstanbul sahiplerinin yaptığı mimarinin izlerini halen görebiliyorsunuz. Ancak nefes alınabilecek alan yok.
Yeni projelerde çoğu kişide doğal olarak ‘Acaba yine AVM, rezidans mı yapılacak?’ gibi bir tereddüt oluşuyor.
Gencer Yalçın: Biz projeyi insanların hizmetine sunulacak bir kamusal alan olarak düşündük. Florya’dan Sirkeci Garı’na kadar uzanan aksı bisiklet, yaya ve yürüme yolu olarak projeye entegre ettik. Projede neredeyse sıfır yapılaşma var. Amacımız içinde müzeleri ve çocuk oyunları bulunan, kamu tarafından maksimum derecede kullanılabilecek, tümüyle temiz ve sakin alanlar yaratmaktı.
Efe Kağan Hızar: Aslında biz yolu yeraltına aldığımız için zaten ekstra bir hacim fazlamız çıkıyor. Yapılan hizmeti bir ölçüde karşılayabilecek ticari hizmet birimlerini de (kafe ve dükkân alanları gibi) yerin altına aldık. Buradan elde edilen gelirle parkın ve müzelerin sürdürülebilirliği sağlanacaktı. Müzeye dönüştürdüğümüz gar da yine toprak altına alındı.
Peki, sonuç?
Gencer Yalçın: Bizim proje önce kabul edildi. Ama sonrasında farklı dengeler oluştu, siyasi tutumla olaya yaklaşıldı. Biz siyasetle uğraşan bir grup değiliz. Biz Fransa, İtalya ve Polonya’da bu tarz ve ölçekte çok fazla proje yaptık. Türkiye’deki dengeler ise çok farklı. Burada sizin belirli kemikleşmiş kurumların kontrolünden geçebilmeniz iyi iş yapmanızdan daha önemli. Bu konu hakkında birkaç defa yazdım ama biz iş tanımımızın dışına çıkmak istemiyoruz. Biz mimarlık yapıyoruz.
Bizi koruması, bizimle beraber hareket etmesi gereken odalar gibi bu konulara duyarlı kurumların siyasi söylemlerden uzaklaşarak, mimarların sorunlarını çözmeye odaklanması gerekiyor. Öncelikle mimarların kendi aralarında birlik olması gerek. Meslek odalarının temel görevleri mimarları korumak, onların haklarını savunmak, önünü açmak... Ama odalar da konuyu bir güç gösterisine dönüştürürse, işte o zamanda siyasilerin istediği ortam oluşuyor.
Efe Kağan Hızar: Yurt dışındaki mimarların daha iyi birlik olduklarına tanık olduk. Bizim coğrafyanın birlik olma konusunda sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. Mimarlar bir araya gelip mesleki sorunlarına çare arasalar keşke…