Londra gezisi nasıl geçti, peki?
Zor geçti. Birincisi pratik bir nedenle; Temmuz ayında gitmemize rağmen orada bulunduğumuz dokuz günün, ikisi bayağı yoğun olmak üzere yedisi yağmurlu geçti.
İkincisi kentin homojen görünümünün ardına saklanmış karmaşıklığından kaynaklandı. Londra'yı asgari ölçüde temsil edecek bir gezi programı yapmak seminerlerde konuştuğumuz kadar kolay değildi. Londra'daki farklılıkları algılamak için dolaysız algıların, jenerik hikayelerin ardına geçmek gerekiyordu. Bu sınırı geçemediğinizde bütün şehir birbirine benzeyecek, aynı şeylerin tekrarı gibi gözükecekti çünkü.
Üçüncü zorluk ise kentin çok büyük olması ile ilgiliydi. Londra oldukça yaygın bir şehir olması itibariyle biraz İstanbul'a benziyor. Viyana ve Chicago sınırları çok daha keskin şehirler örneğin, eşikleri kaydetmek daha kolay. Londra ise bitmeyen bir şehir. Kişinin merkezde mi yoksa çevrede mi olduğunu anlaması bile çok zor.
Gezi sırasında serginin sorumluluğunu hissediyor musunuz?
Yıl içi çalışmaları ve gezi sırasında sergiyi düşünmüyoruz. Yapacağımızı biliyoruz, ama o sırada aklımızda olmuyor. Belki bir tek Cemal Emden'in faaliyeti doğrudan sergiyle ilgili oluyor çalışma sürecinde, ama o da sergiyi kafasında kurmuyor. Seminerleri dinliyor, çalışmalara katılıyor ve gezi boyunca fotoğraf çekiyor. Hangilerinin sergileneceğini bilmeden ve seminerlerle gezilerde konuşulanları zihninde tutarak sayısız görüntü kaydediyor. Sergi konseptini sonra kuruyoruz ve fotoğrafları ona göre seçiyoruz. Konsept kuşkusuz o kenti ve mimarisini kavrayışımızın bir ürünü oluyor.
Bu sergide Cemal Emden'in gözünden Londra'yı görüyoruz. Siz, bu fotoğraflara bakarken sizin algıladığınız Londra'dan başka bir Londra mı görüyorsunuz? Yoksa sizin gözünüz ile Cemal Emden'in gözü birbirine yakın mı?
Kuşkusuz benzemiyor. Sonuçta onunki benimkine göre çok daha spesifik bir algı ve göz. Birlikte yaşanmış bir deneyimden onun kendine özgü biçimde çıkardığı yorumlar söz konusu oluyor.
Fotoğraflarda ekibin ruhu da var aslında öyle mi?
Evet. Serginin geneline bakıldığında öyle; ama kare kare fotoğraflar tamamen Cemal'in algısının ve gözünün ürünü.