"Mimarın aynı anda hem nitelikli proje üretip hem ticaret yapması kolay değil"
06 Eylül 2013
Yaptığınız projeler referans oluşturduğu için projenin altından kalkabilir misiniz diye bir soru da sorulmuyordur artık.
ZK: Zaten bir proje teklifi verdiklerinde bizi yarıştırdıkları firmalarla yan yana getirmemeleri gerekiyor. Çünkü rakiplerimiz genellikle 60-100 kişilik ofisler oluyor. Bize gelip de daha az kişiyle daha kapsamlı bir portfolyo oluşturduğumuzu gördüklerinde kafaları karışabiliyor. Yani rakiplerimizle aramızda ciddi bir ölçek farkı var.
Kaldı ki o 60 kişinin hepsi o projede çalıştırılmayacak…
ZK: Evet, zaten biz de butik çalıştığımızın altını çiziyoruz. Burada patron ve onun atadığı adamlarla bir grubun içinde kaybolmazsınız. Daha konsantre iş yapılır. Az önce dediğim gibi patron ve beyaz yakalı farkı burada ortaya çıkıyor. Patronlar genelde bunu çok sempatik buluyor, eğer karar merci oysa işi kolayca alıyoruz. Ama kararı verecek olan beyaz yakalıysa bunu bir risk olarak görüp daha kurumsal gözüken büyük bir firmayı tercih edebiliyor. Son yıllarda gerçekten önemli yapıların altına girmeye başladık. Şu an ofisteki işleri çok lanse etmiyoruz. O yüzden ne iş yaptığımız pek fark edilmiyor ama projeler ortaya çıktıkça bu sorgulama da otomatikman azalacak. Hatta bu "Az insan büyük iş" formülü diğer ofislerce de irdelenebilir.
EA: Diğer ofislerde nasıldır çok bilmiyorum ama şöyle genel bir kanı var; ofiste işler artıkça patron artık fazla proje yapamayıp, iş peşinde, para peşinde koşmak durumunda kalıyor. Dolayısıyla tasarım işini alttaki ekip yürütüyor. Bizde iş peşinde, para peşinde koşma işlerini genelde ben yapıyorum. Bir de proje sayısı olarak ofiste aynı anda üçten fazla proje pek olmuyor. Tabi büyük proje anlamında söylüyorum. Zafer, tanıdığım mimarlar arasında işiyle en hastalıklı şekilde ilgilenen kişi. Başından sonuna kadar projelerin gerçekten içinde ve bu seneler geçtikçe de azalmıyor aksine artıyor.
ZK: Ortaklı olmanın avantajını kullanıyoruz. Esen'in projelerden kopmasına sebep olmasına rağmen bu iş bölümü sayesinde büro bir yerlere gelebiliyor. Çünkü bir mimarın aynı anda hem nitelikli proje üretmesi hem de ticaret yapması kolay değil.
EA: Açıkçası ben halimden memnunum. Bence büyük ve nitelikli işler yapan diğer bürolardan temel farkımız Zafer'in çok daha fazla işin içinde olması…
Ofisin büyümesiyle birlikte iş programının değişmesi aslında ofisi kuran mimarın tercihine bağlı bir durum…
EA: Biz de bu nedenle çok büyümek istemiyoruz.
ZK: Şu anda büyümek istemiyoruz ama yaptığımız projenin boyutu ile çalışan sayımız arasındaki ilişkiyi nasıl anlatabileceğimizi çözmemiz lazım. Örneğin Türkiye'den partner arayan yabancı bir firma bize ulaşıyor. Üst düzey yetkililere varıncaya kadar bir sürü görüşme yapılıyor. Hakimiyetimiz fark ediliyor, projelerimiz beğeniliyor. Sonra ofise baktıklarında bu sayıyla bu işler nasıl oluyor diye kafaları karışıyor.
Bünyenizde genelde mimarlar çalışıyor. Başka disiplinden uzmanlar da var mı?
EA: Endüstri tasarımcısı olarak Cem var. Sultanahmet Köftecisi projesini yaparken Zebra'daydı. Şimdi bizim bünyemizde. Yaklaşık on yıldır çeşitli işlerde hep omuz omuzayız.
ZK: Fastfood projelerinde ürün tasarımına kadar iniyoruz. Hatta bazılarına isim bulup logo da tasarladık. Bir yanda 100 binlik metrekarelerle çalışırken diğer yanda 50-60 metrekarelik bir yer sizi böyle içine çekiyor. Tabi mimar genelde bu detaylarla uğraşmaktan çok mutlu olmuyor. Bu ölçekte mutlu olacak kişiler, endüstri ürünü tasarımcıları ve iç mimarlar...
Belli bir portföyünüz ve gelen teklifler doğrultusunda davetli yarışmalara katılıyorsunuz. Onun dışında yarışmalara pek katılmıyorsunuz sanırım.
EA: Katılmıyoruz çünkü genelde vaktimiz olmuyor.
ZK: Ben sonucunu görmediğim işlerde çok motive olamıyorum. Gerçekleşme ihtimali olan işlerde tüm coşkumla çalışırım ama yarışmaların nereye gideceğini kestiremiyorum. Bu da beni rahatsız ediyor.
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın