Ofisinizin tabelası olmadığını, belli sayıda proje yaptığınızı söylüyorsunuz.
Evet, reklam kaygım yoktur. İsmim zaten projede geçiyor, ayrıca bir tabelaya gerek yok. Zaten devir değişti. Mimarlık öyle bir meslek ki, yaptığınız projeler ile ortadasınız, konuşmaya çok da gerek yok. Belli sayıda proje yapıyoruz. Çok sayıda proje olsun diye bir derdimiz yok. Seri üretim değil, butik diye tabir edilen çalışmalar tercihimizdir.
Dünyadaki ünlü mimarlara baktığınız zaman, isim olmalarının sebebi çok büyük projeler yapmış olmaları değil; yeni, farklı, cesaretli çözümler geliştirmeleridir. Mimarlık cesaret gerektirir. Bu aralar Türkiye'deki mimarlar da cesaretlendi, yani o cesaret onlara verildi.
"My Red Shoes" mağaza projesi
Sizin en cesur projeniz hangisi?
"My Red Shoes" katlı mağaza projemi cesur buluyorum. Ekspresyonist çalışmaları seviyorum. Ama cesaretin sadece dış cephe ile sınırlı olmasına karşıyım. Proje estetik kaygılarla fonksiyenelliğinden uzaklaşmamalı... Bu projede, ayakkabıyı mimarlıkla bütünleştirerek, mimari bir unsur olarak, "bir çift kırmızı ayakkabı" şeklinde tasarlamak içimden geldi…
Buna benzer, "My Blue Ship" adlı bir tasarımım daha var. Deniz sevgimi mimariye taşıdım.
Ayakkabıya meraklı mısınızdır?
Çok! Ayakkabı herhalde her kadının ebedi aşkıdır. Mimarlığı moda ile birlikte sunarak, ayakkabı ile anılmaya başlayınca modacıların da dikkatini çekmişim. Geçtiğimiz aylarda defileye bile davet edildim (gülüyor).
"Düz bir şeyden üç boyutlu bir tasarım yapmak doğamda var"
Kıyafet tasarlama gibi bir merakınız da var mı?
Niyetliyim (gülüyor). Moda tasarımlarını çok yakından takip ediyorum. İMA'da, Dice Kayek'ten Ece Ege'nin katılımıyla düzenlenen bir toplantıda, Ece, aslında mimar olmak istediğini söyledi. Ben de küçükken modacı olmak istediğimi dile getirdim. Moda ve mimarlık aslında çok iç içe… İlk kendi diktiğim kıyafeti 11 yaşımda giydim. Çünkü o zaman Kıbrıs'ta hazır giyim yoktu. Üniversiteye geldiğim zaman da Türkiye'de hazır giyimde özgün kıyafet pek yoktu. Kendi tasarımlarımı dikerdim. Bende klasik terzi kalıp olayı da yoktur; kendi geliştirdiğim farklı ölçüler alıp, onlara göre tasarlıyorum. Kalıplar kendime özgü, modeller o dönemde fazla olmayan modeller… Herhalde İngiltere'ye gidip geldiğim için oradaki modadan da etkileniyordum. Düz bir şeyden üç boyutlu bir tasarım yapmak doğamda var. Her tasarımın bir malzemesi vardır, mühim olan o malzemeyi seçebilmek. Kumaşı, neyin nerede kullanacağını bilirim.
Şu anda da kıyafetiniz, fularınız, ojeleriniz çok uyumlu…
"Modacı olacaksın" diyorlardı, 15 yaşında mimar olmaya karar verdim. Demek ki binalar tasarlamak, daha güzel bir çevre yaratmak, binaların içini giydirmek daha çok ilgimi çekti. Modacı olamadım, fakat mimarlar ayakkabı da kıyafet de tasarlıyor. İleriki yıllarda ben de düşünüyorum. İnsanın içinde kalmış şeyleri meslek yaşamında bir noktaya geldikten sonra daha kolay gerçekleştirebileceğine inanıyorum.
Okumayı sevdiğim kadar; Yazı yazmayı da seviyorum. Gittiğim gezilerle ilgili yazılar yazıyorum. Bu da mimarlık ile bir bütün bence. Zaten mimarlık bir yaşam tarzı. Mimar yaşarken üretir, üretirken yaşar. Benim görüşüm bu yönde…