MesutT: Sizce mimarlık pratiği içinde büro ne anlama geliyor? Bir olmazsa olmaz mıdır büro?
MehmetK: Valla, farklı farklı bürolar var. Mesela atölye tipi bürolar var.
ErtuğU: Büro olmayınca mimarlık pratiği olmuyor.
MehmetK: Şöyle de olabiliyor. Adam, proje gelince çabuk bir organizasyon yapabiliyor. Ama sürekli devam eden bir atölyesi yok.
MesutT: Bunu biraz da kurumsallık açısından soruyorum.
ErtuğU: Alternatif çözümler üretilebilir, ama ileriye dönük bazı planların varsa ve bu işi düzenli olarak yapmak istiyorsan bir büro olmalı.
MehmetK: Ama bürolar arasında çok farklılıklar var. Hakikaten bazı bürolar 'business'tir. Deadline'ler vardır, kimse kimse ile konuşmaz, yetişmeyince cezalar, yaptırımlar devreye girer. Ama bir de bizim gibi bürolar var ve Türkiye'de çoklar. Elemanlarını daha yakın markaj seçiyorsun ve daha yakın markaj çalışıyorsun, omuz omuzasın, onun hayatını biliyorsun ve o da seninkini biliyor, yaşam ve işler birbirine karışıyor.
ErtuğU: Geçenlerde Enis Batur'un söylediği bir şey okumuştum ve çok hoşuma gitmişti. 'Türk aydınının bir topografya sorunu var' diyordu. Sonra bunun mimarlar için de söylenebileceğini düşündüm: Nerede duracağını bilememek. Baştan verilecek bir karar değil, ama zamanla gelişiyor bazı şeyler. Yarışmalara düzenli olarak mı, yoksa yarışma konusuna bir yatkınlık olduğu düşünüldüğünde mi katılacağız? Bir yerlerde ders verilecek mi, verilmeyecek mi; yani o teğet olma ya da olmama durumu. Teklif verirken ne gibi kriterler olacak? Hani bir sistem efsanesi vardır ya.. Ne kadar sistemli olunacak? Büro, bu ve bunun gibi kararlarla şekilleniyor. Bundan sonra bürolar mimarlık mesleği ve mimarlık işi arasındaki uzaklıkta konumlanıyorlar. İş olunca o, belki daha sistemli, kuralları daha net tanımlanmış oluyor. Diğerinde ise daha çok mesleğin kendi karakterinden olan şeyler ortaya çıkıyor. Sistem kayboluyor, kendi koyduğunuz kuralları kendiniz deliyorsunuz; çünkü öyle gerektiğini düşünüyorsunuz. Sonunda da didişmeyi bırakıp, belki biraz da ülkenin genel durumlarında olduğu gibi kararların yerine göre değiştiği esnek bir yapıya ulaşıyorsunuz. O yapı da atölye mi yoksa büro olarak mı tariflenir, bilemiyorum.
MesutT: Acaba orada 'nasıl bir mimarlık?' diye sormak mı gerekiyor?
ErtuğU: Kuşkusuz onu da sorduğumuz oluyor. Ya da acaba şu işleri yapalım mı diye de soruyoruz. Mesela iç mimarlık meselesi var ya, onu yapalım mı yoksa yapmayalım mı sorusunu kaç kez sormuşuzdur. Bir doğru olsa onu uygulayalım, ama bunun yanıtını bürolar kendi içlerinde buluyorlar. Bazıları yapıyor ve iyi de yapıyor, ama bazıları da yapmıyor. Bunu biraz da şartlar belirliyor.
MesutT: Teğet Mimarlık'ın 1996 yılında kurulduğunu düşünürsek, bu sorulara nasıl yanıtlar üretti, şu anda geldiği nokta nedir?
MehmetK: Bazen, bunaldığımız zamanlarda kafa karışıklığı yaşamış olabiliriz. Ama hep işimizi kendi yeteneklerimiz doğrultusunda ‘sanatkarane' bir şekilde yapmak istedik.
MesutT: Bu anlamda biraz önce bahsettiğimiz 'meslek mi, iş mi' konusunda tercihiniz oldukça net, öyle değil mi?
ErtuğU: Denilebilir. Örneğin büyüme olanakları oluştuğu zaman, kendi aramızda bazı şeyleri kaçırmasak gibi konuşmalarımız olmuştur. Ama olacaksa, zamanı gelince o da olacaktır. Şimdiden, 'bunu yapmayalım, şunu yapmayalım' demek, tıpkı o sistemi kurmaya benziyor.
MesutT: Kurumsallaşma, bürolarda bir ikilem yaşatıyor mu?
MehmetK: Ben diyorum ki keşke para meseleleri, bürokrasi vs. bizi fazla yormasa. Çünkü onları idare etmek gibi bir iştahım yok. Keşke bunları mümkün olabildiğince kendimizden uzak tutabilsek... Bu yaz öğrencilerle birlikte Chicago'da Perkins and Will'i görmeye gittim. Benim izlenimim çok kötüydü. Okuldayken ilgiyle izliyorduk ve fena da bulmuyorduk. İki katta bir dolu insan çalışıyor. Belki teker teker baksanız, yapılan işler kötü de değil. Ama öyle bir abur cubur ki... Kurumsallar ve herkesin bir sorumluluğu var. Ama bana toptan iyi bir his vermiyor. Bu işi yaparken kurumsallık benim için ne anlam ifade eder bilemiyorum. Eğer rahat edeceğimiz, şu sevmediğimiz işleri tereyağından kıl çeker gibi halledebileceğimiz anlamına geliyorsa, tamam alırım. Ama beni zorlayacaksa, istediğimizi yapamayacaksak, düşünemeyeceksek, onunla dalaşırım gibi geliyor. Bence dengede olmak güzel; her iki türlü kutupta da olmak sakat gibi. Bunların birine aşırı teslim olmak zor. Evet, makine gibi çalışılabilir ama bu beni ilgilendirmiyor. Öbürü de çok istisnai bir durum. Hiçbir şeyi umursamadan sanatçı gibi çalışmanın koşulları nasıl sağlanabilir bilemiyorum. Elbette yetenek, iştah gibi daha birçok şey giriyor işin içine.
MesutT: Aslında profesyonel yönetim, hiyerarşi vs başka bir terminolojiyi de almış oluyorsunuz değil mi? Pek de mimarca sözler değil gibi bunlar.
ErtuğU: Biz mesela beş altı yıl öncesine göre daha sistemliyiz. Ama o sistemin de her an bozulabileceğini, düzeltilebileceğini aklımızın bir köşesinde tutuyoruz. Çünkü o sistemi biraz da işler, bazı talepler belirliyor. Bunlarla birlikte bir düzensizlik durumu her zaman var yani. Şimdi eskiye göre daha fazla iş bölümü yapıyoruz. Önceden herkes her işi yaparken, şimdi herkes her işi yapmıyor; biraz daha belirlenmiş.
MesutT: Büroda nasıl bir iş bölümü var?
ErtuğU: İş bölümü konusunda da eskisine göre daha sistemliyiz sanırım. Daha proje bazlı çalışıyoruz. Ama kurumsal işlerle o, başka işlerle ben ilgileniyorum gibi değil de, bir projenin yükünü birinin daha fazla üstlenmesi gibi.
MesutT: İş alma süreçleri nasıl gelişiyor sizin için?
MehmetK: Karanlık (gülüşmeler). Yarışma kazanınca iş almış oluyoruz. Bu bir yöntem örneğin. Bir şekilde yakaladığımız müşterinin suyunu çıkarıyoruz (gülüşmeler). Bence mimarın en iyi iş alma şekli şu: Bir iş alır ve onu en iyi şekilde yapar. Ortaya çıkan işi gören insanlar heveslenir ve ona gelirler. En iyi pazarlama yönetiminin işini iyi yapmak olduğunu düşünüyorum.
MesutT: Peki işe yarıyor mu?
MehmetK: Önce işimizi iyi yapalım da (gülüşmeler). Bence yarıyor, kesinlikle en etkili yöntem. Buna inanmadığım zaman da bu işi sürdürmek imkansızlaşır.
ErtuğU: Orada tek handikapımız gerçekleşen iş sayısının çok olmaması. Yoksa gerçekleşen işlerin bize geri döndüğünü gördük. Sayısını çoğaltmak gerek.
MesutT: Daha öncelere göre daha çok mu rekabet var? Aradan sıyrılmak eskiye göre daha mı zor?
MehmetK: Evet, daha çok rekabet var. Daha çok mimar tarafından daha çok iyi iş üretiliyor. Ama rekabetin kötü yönleri de olabilir. Abur cubur şeyler üretmek ve piyasayı da buna şartlandırmak örneğin. Bu konuda biraz da mimarların kendi arasında bir dayanışma olmalı. Ve kurumları da bu işe yaramalı. Bence bu konularda bilinçli bir tartışma yok. Nasıl rekabet edilir diye bir başlık gördün mü?
ErtuğU: Önemli olan kendi haklarını koruyarak rekabet edebilmek değil mi? Çünkü rekabet ederken biri kazanıyor ama aslında kaybederek kazanıyor. Çünkü rekabet ettiren suyunu çıkarıyor ya da adil olmayan bir ortamda yarıştırıyor.
MehmetK: Ya da rekabet ederken topluma öyle bir şey yerleştiriyorsun ki, insanlar daha sonra şartlanıyorlar. Olmadık cambazlıklar vs, yani sonuçları kötü olabilir.