"Mimarlıkta 'bilgiyi paylaşmamak' gibi bir şey olabilir mi? Benim sahip olduğum neyi alırsanız ben ortadan kalkarım?"
09 Ekim 2009
Tanışıklığınız ve ortaklığınız neye dayanıyor?
Fulya Özsel Akipek: Ben resmi olarak Tuşpa ekibinde değilim. Aslen üniversitede akademisyenim. Bunu bir netleştirelim. Nilüfer Hanım lisansüstünü yaptığı Architectural Association'dan (AA) geldikten sonra bizlerle, yani Bilgisayar Ortamında Mimarlık Lisansüstü Programı ile tanıştı. Bizim bilim dalı, Türkiye'de dijital tasarım üretimi anlamında ilk kurumsal yerlerden biri olduğu için, Nilüfer Hanım da bizi buldu.
Nilüfer Kozikoğlu: Necati İnceoğlu, Ahmet Turan Köksal…
F.Ö.A: Evet, onların aracılığı ile tanışmış olduk.
N.K: Ahmet Turan Köksal Mimarlar Odası'ndan aldığım kurstaki 3D hocamdı ve bana "Yahu, madem sen döndün, neden okula gelmiyorsun?" demişti. Ben zaten fikren BOT'un varlığına hayrandım. Yıldız Teknik'te "Bilgisayar Ortamında Tasarım"! Bundan öte bir şey olabilir mi?
F.Ö.A: İlk adres gibi, değil mi? Necati İnceoğlu 1991'de kurdu orayı. Ben de ikinci mezunlardan… 1996'da girdim, 1997 asistan oldum falan… Nilüfer Hanım ile tanıştıktan sonra, Türkiye'de alanla buluşan kişi çok olmadığı için -hele öğretim görevlisi hiç yok, yetişmiş eleman bulunmuyor, program yeni açılmış- yurtdışında tam da yerinde bunu deneyimlemiş biri olarak sarıldık tabi… "Hemen bir ders açalım; mevcut dersi yürütsün" diye diye başladı galiba.
N.K: Ben de bir takım fikirlerimi gerçekleştirebileceğim bir alan yakaladım.
Öyleyse yurtdışından gelir gelmez kendinizi kürsüde mi buldunuz? Yoksa o arada başka şeyler de yaptınız mı?
N.K: Tuşpa zaten o sırada var; bu şirket mümessillik işlevi ile çok daha eskiye dayanıyor. Gitmeden önce de burada bir devlet hastanesi projemiz vardı. Alman Kızıl Haçı ile çalıştığımız ve depremden sonra Bolu'da yaptığımız bir projeydi bu. Dolayısıyla döndükten sonra daha ziyade nasıl tekrar angaje ve organize olacağımızı düşünmeye başladım. Pratik ile okul, bir anlamda çok paralel gelişti diyebilirim. Yıldız'daki o beslenme noktası, bana çok kuvvet verdi. Çünkü konuşabildiğiniz, tartışabildiğiniz bir alan buluyorsunuz. O dönemde de bir takım başka projeler yapıyorduk, Forsen için Gebze'de Servis Merkezi Binası o aralıkta çıkan bir işti. Üstelik dijital tasarım teknolojileri ile tam da örtüşen bir proje değildi. Bir firmanın bir ihtiyacı üzerine ortaya çıkan ve gerçek bir araştırma alanı yaratmadan kısa sürede tamamlanması gereken bir projeydi. Özetle döner dönmez ilk giriştiğim iş, YTÜ'de ders vermek olmadı. Zaten "ders vermek" tam olarak söz konusu olmadı. Araştırdığım alanları paylaşabileceğim bir ortam sağladı –birlikteliğimiz yüksek lisans derecesinde idi- ve çok keyifliydi.
Tüm bu süreçte Fulya Hanım'ın bu ofisteki veya projelerinizdeki katkısı nasıl gündeme geldi?
F.Ö.A: (gülüyorlar) Doktora tezimin son yılıydı ve –dediğim gibi- o senelerde alan ile ilgili Türkçe kaynak az. Dolayısıyla Nilüfer Hanım ile tanışınca doğrudan "Ben doktoramı sizinle paylaşacağım" dedim. Bu ofiste doktoram üzerine çalışmaya başladık. Bilgisayarın tasarım araştırma sürecinde nasıl kullanılacağı üzerine çalışıyordum ve dünyadaki ofisleri inceliyordum. Nilüfer Hanım da AA'den olduğu için tasarım teknolojilerini çok iyi biliyordu ve bana çok yardımcı oldu.
N.K: Şimdi bunun adını koymak lazım! Diyelim bir yere gidiyorsunuz –ben 3,5 sene kadar yurtdışında bulundum- ve orada henüz yeni çalışılan bir alan buluyorsunuz. (Bu noktada benim için AA olmuş oluyor.) Çalışmalarınızı orada bir değişiklik noktasına dönüştürüyor ve dönüyorsunuz. Ama hemen orada "Ben diplomamı aldım ve bunun uzmanıyım" demek doğru olmaz! Ama iki sende tez proje üreterek yoğun bir çalışma söz konusu. Ben buraya geldiğimde konuya derinlemesine maruz kalmış ve farklı noktalarının farkına varmış birisi olarak geldim. İlgi alanlarım doğrultusunda çalışabilmek için gitmişim zaten ve bu bana bir fırsat yaratmış oldu. YTÜ'de çalışmak da, BOT'ta çalışmak ya da Fulya'nın benimle çalışması hep aynı şey... Bazı konulara meyliniz var ve ilgi duyuyorsunuz; onlarla ilgili de yeteneğinizi geliştirmek istiyorsunuz. O halde bir iç bilgi alışveriş alanı doğmuş oluyor.
Öyleyse Tuşpa bünyesinde, o bünyeye doğrudan ait olmayan Fulya Hanım ile gerçekleştirdikleriniz de ortak bir paylaşım alanının mı sonucu?
N.K: Ben bilginin paylaştıkça onun geliştirilebileceğine ve fayda alanlarının zenginleştirilebileceğine inanıyorum. Oysa günümüzde mimarlar birbirleri ile pek bir şey paylaşmıyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Ne de olsa her yiğidin yoğurt yiyişi farklı! Benim sahip olduğum neyi alırsanız ben ortadan kalkarım? Bunu anlamak çok zor… Belki şöyle bir şeyin altını çizmek lazım: Mimarlar hala kısıtlı bir alanda çalışıyorlar. Yapı yapma bilgisi ile mekan organize etme bilgisini düşük bir seviyede yerine getiren çokça arz var. Talebin beklentisi ise dar! "Sen bana 3+1 ver yeter". Daha özgünleşmiş, özelleşmiş mekanlara dair ihtiyaçları tarifleyen az! Eğer talep zenginliği oldukça, arzın da kendi içindeki çekişmeleri, azalır diye düşünüyorum. Meslektaşlık anlayışı artar. Paylaşmanın da ötesinde olan öz ise şu: Birlikte araştırmak ve birlikte geliştirmek.
Bir Dijital Tasarım Araştırma Ofisi ve Arkasındakiler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın