En uzun soluklu çalışanınız kaç seneden bu yana ofiste?
GK: 16 yıl.
Neredeyse en başından beri sizinle birlikte yani… Peki bütün bu süreç size iş kadını olmayı öğretti mi? Mimarlık pratiğinin ne kadarlık bölümü girişimcilik ve iş yürütme bilgisidir?
GK: Kendi adıma söyleyeyim; benimki sıfırdır. Hiçbir şey öğrenmedim (gülüyor). O konuda kabiliyetim yok herhalde. Ben hep mimarlık yapmayı düşündüm, hiç iş kadını olmayı düşünmedim. Para kazanmışız, para kaybetmişiz; beni hiçbir zaman ilgilendirmedi, hala da ilgilendirmiyor.
Ama buna rağmen yine de iyi kazanmayı başardınız.
GK: Tabi, bizimle birlikte bu işe başlayanlardan fersah fersah ileride maddi olanaklar elde ettik. Yani mimarlıkla elde edilebilecek kazanç ortalamasına bakarsanız biz gerçekten iyi bir noktada yer aldık. Zaman zaman krizlerden etkilendik, birikimlerimiz eridi ama bunlar çok da önemli değil.
Ayn Rand'ın en büyük hayranlığı mimariyedir. Gökdelenleri çok sever, onları insan medeniyetinin vardığı en son nokta olarak görür. ‘Fountainhead' romanındaki mimar en son saatini satar, sonra gider şantiyelerde amelelik yapmaya başlar. Ve bu, adamın çok fazla umurunda değildir. Mimarlığa kafayı takınca böyle oluyor galiba. Para kazanmak benim de hiçbir zaman umurumda olmadı. Bazen iyi bir projede yer alabilmek için o kadar büyük maddi fedakarlıklar yaptık ki, bir üste para vermediğimiz kaldı. Sadece o projeyi sevdiğimiz, yapmak istediğimiz için, o proje bizim adımızla anılsın diye…
Yeni bir işverenle, yatırımcıyla tanıştığım zaman, ilk birkaç görüşmede paraya konsantre oluyorum ama sonra gerçekten unutuyorum. Ödeme almış mıyız, hak ediş gelmiş mi, bu projeden kar mı ediyoruz zarar mı, bunları çok kafama takmıyorum. Bir noktadan sonra benim için sadece proje önemli olmaya başlıyor.
Eminim iyi bir muhasebeciniz vardır.
GK: Osman o işlerin de peşinden koşuyor (gülüyor). Ortak olmamızın güzel tarafı bu... Bugüne kadar hiçbir zaman para elime değmedi. "Filanca yerden ödeme geldi" der, ben de tamam derim. Eğer param varsa önemli değil, param yoksa, "Osman param yok" derim, o da çıkarır bana para verir. Hiçbir zaman geri dönüp bakmadım, hiç ilgilenmedim. Çok güvenmenin bunda büyük payı var.
Ben ne paradan anlarım, ne de para elime değer. Ofisi ilk açtığımızda Carrefour'dan küçük bir para kasası almıştık (gülüyor), Osman onu yanında taşırdı. Ofis gelişip de o kasasıyla işler yürümeyecek hale gelene kadar, Osman herkese, ne lazımsa o kasadan verdi. Herkes harcadığını söyledi, o da yazdı. 18 senelik muhasebe kayıtlarımızda, izah edilemeyen en ufak bir kalem olmadı.
Osman Bey, iş adamı olarak konumlanma durumu size heyecan veriyor mu? Ya da kendinizi öyle görüyor musunuz?
OE: Kendimi iş adamı olarak görmüyorum. Tabi bu, neyi hedeflediğiniz ve neyle kanaat ettiğinizle de alakalı… Acayip bir para hırsım veya çok zengin olma gibi bir kaygım olmadığı için kendimi öyle konumlandıramıyorum. Yaptığımız iş düzgün olsun, güzel projelerde çalışalım, hem çalışanlar hem işverenler memnun olsun, o daha önemli benim için.
O halde büyümekle ilgili derdiniz, daha fazla para kazanmak değil, gözünüzde başka bir yere koyduğunuz ofislere ulaşmak veya o projeleri elde etmek. O projelerden birkaç tanesini ismiyle anabilir miyiz?
GK: Öncelikle şunu söylemek isterim; benim bir numaralı gayem bir marka yaratmak. Başından beri de hep bu hedefi takip ettik aslında. Para kazanmaya hiçbir zaman odaklanmadık. Çünkü çok fazla para kazanabilirsiniz ama yaptığınız iş takdir görmeyebilir, diğerlerinden ayrılmayabilir. Plastik poşet yaptığınızı düşünün, bir ara bu çok para getiren bir işti. Plastik poşet yaparak, mimarlıktan kazandığınızın 10 katı para kazanabilirsiniz. Ama plastik poşetin hiçbir ayırıcı özelliği yoktur. Kimyasal terkibi vardır, onu çeken makine vardır, ona göre kesilir, tartılır ve piyasaya verilir. Biz ise yaptığımız işin ayırıcı bir özelliği, bir alamet-i farikası olmasına çalıştık. Halen de bunun peşindeyiz. Tiyatrocular "şu rolü oynamak isterdim" der ya, o mimarlıkta da oluyor. "Şu projeyi yapmak isterdim" durumu hepimizde var. "Keşke onu ben tasarlasaydım" veya "ben böyle tasarlamazdım". Tabi benim yaptığıma da başka bir meslektaşım öyle diyordur. Bu hiç bitmez, herkes herkesinkini beğenecek diye bir durum yok. Bu, beğenmemekle ilgili bir şey de değil aslında. Dediğim gibi; varmak istediğimiz nokta parasal bir hedef değil. Firmamızın, piyasadaki seçkinleşen konumunu daha da belirginleştirmek istiyoruz. 18 seneden beri emek veriyoruz, burada bulunmaktan mutluyuz, artık hayatımızın bir parçası bu…