Bunlara ek olarak, Deus Ex farklı bir yönüyle de parlıyor. Bir ütopya gibi sadece kendi içinde anlamlı olan yapısını kıran ve bizi aslında içinde yer aldığı gerçek, fiziksel dünyanın parametreleriyle de düşünmeye ve de "oyundan öğrenmeye" iten bir deha sergiliyor. Sanat yönetmeni Jonathan Jacques-Belletête, Deus Ex'in çıkışından birkaç hafta önce New York'un SoHo mahallesindeki bir sanat galerisinde, oyun için yazılan hikayeyi üzerinden, oyunun tasarım sürecine dahil olmamış serbest sanatçılar tarafından yapılan çalışmaları tanıtırken de, oyunların temsiliyet mekanizmaları ile desteklediği ve hiç var olmamış, hayali problemleri tartışan kuramsallığın, gerçek dünyaya taşabileceğini kanıtlıyor. Deus Ex'in toplumsal kaos ile dolu hayali dünyasının temel problemi olan "eklenti tartışmasının" kutuplaşmış iki ayrı yüzü, küçük çaplı –fakat kanlı canlı, dokunabileceğiniz- modern sanat çalışmaları üzerinden karşılıklı olarak savunuluyor ve eleştiriliyor. Sayısal ortamda kuramsal bir düşünceye adım atmak üzere üretilen temsiller, gerçek dünyada da dikkate alınabilir hale geliyor.
Deus Ex, var olmayan bir geleceği kurgulayıp, bu kurgunun içerisinde büyük çaplı sorunlar öngörüp, bu öngörüleri de mimarlık, moda, endüstri ürünleri tasarımı ve daha bir sürü sanat ve tasarım faaliyetiyle temsil ederek canlandıran ve de bütün bunlarla yetinmeyip, içeriğini gerçek dünyaya sızdıran, muhteşem bir sanat eseri. Eğer türe biraz olsun ilginiz varsa ve de tasarım dallarının, çeşitli medya dallarıyla paylaştıkları ara kesitte yapılan çalışmalar ilginizi çekiyorsa, Deus Ex'i görmenizi öneririm.
Sergiyi merak edenler için ise, şu linke tıklamalarını tavsiye ederim.