Deus Ex: Human Revolution, çok yakın zamanda piyasaya çıkmış olan ve de FPS (First Person Shooter) ile RPG (Role Playing Game) türlerini harmanlayan, son derece başarılı bir bilgisayar ve video oyunu. Deus Ex, günümüzün "ana damar" oyunlarının birçoğunun aksine, kısa süre içerisinde stres atmaya veya heyecan yaşamaya yönelik bir aksiyon içeriğiyle karakterize olmaktan daha çok, düşündüren ve de keşfetmeye teşvik eden, son derece politik alt metinleriyle dikkat çeken, dikkatlice yazılmış bir bilimkurgu eseri olarak görülebilir. Özellikle oyunun içinde resmedilen iki kentte, Amerika'dan Detroit ve Çin'den Hengsha'da geçirdiğimiz zaman boyunca edindiğimiz fikirler, oyunun "iyileri" ve "kötüleri" ile yüz yüze geldiğimiz zaman öğrendiklerimizden daha fazla fikir veriyor. Deus Ex'te özellikle şehircilik, mimarlık ve hatta moda tasarımı bilgi alanlarının kullanılması ile yaratılan sayısal mekanların üzerine yüklenen düşünsel potansiyel, oyunun asıl parladığı nokta olarak sayılabilir.
Adam Jensen
Deus Ex: Human Revolution, 2027 senesinin dünyasında, insanların vücutlarını hem sahip oldukları engelleri aşmak hem de bireysel olarak toplumun geri kalanından daha "üstün" olabilmek için mekanik ve elektronik eklentilerle (augmentation) geliştirdikleri bir alternatif geleceği konu alıyor. Bu siber-punk dünyada oyuncu, Adam Jensen isimli, kendi isteği ve tercihi dışında son derece tehlikeli ve hatta yasadışı eklentilerle geliştirilmiş vücudunu kullanan, bir özel güvenlik danışmanı rolüne bürünüyor. Sarif Industries isimli bir insan geliştirme şirketi için çalışan Jensen'ın görevi, ölümden zor kurtulduğu bir saldırıdan 6 ay sonra işe dönerek, katman katman soyulan, küresel bir komployu açığa çıkarmak. Sarif Industries, Tai Yong Medical, Humanity Front, Purity First ve Hugh Darrow gibi ana şirketler, organizasyonlar ve kişilikler etrafında dönen ve hikayenin sonunda da insanlığın geleceğini oyuncunun ellerine teslim eden Deus Ex, aynı hikayesi gibi, bu hikayeyi anlatmak için işlevlendirilen görselliği de deşildikçe, ilk izlenimleri yıkan ve hem kendi alternatif gerçekliği hem de hikayesinin ve görselliğinin temellerine malzeme olan gerçek dünya için dikkate değer tartışma konuları öne süren bir eser olarak yorumlanabilir.
Sarif Industries
Deus Ex, birinci dakikasından itibaren, oyuncuyu insanların kendilerini mekanik ve elektronik eklentilerle geliştirmesinin toplumda yol açtığı kutuplaşmalarla tanıştırıyor. Bir yanda Sarif ve Tai Yong gibi şirketler, devasa reklam kampanyaları ve astronomik büyüklükte yatırımları sayesinde, "eklentilerin babası" olarak anılan, Hugh Darrow isimli dahi girişimcinin yetiştirdiği ineği sağmaya çalışıyorlar. Bir yanda ise Humanity Front ve Purity First, ilki insani, diğeri ise terörist girişimlerle olmak üzere, eklentilerin yayılmasını engellemek istiyor. Sarif için çalışan ve de şirketine düzenlenen hain saldırının amacını ve kimler tarafından gerçekleştirildiğini keşfetmekle görevlendirilen oyuncu için bu basit antagonizm –yani karşıtlık, muhalefet ve rekabet üzerinden doğan düşmanlık- ilk başta son derece dikkat çekici olabilir. Ancak bu antagonizm, oyunun geneline yayılan muhteşem bir Siber Rönesans tasarım bütünlüğünün altında, önemsiz bir ayrıntı gibi kalıyor. Deus Ex'in asıl becerisi, geleceğin fırtınalı dünyasını çeşitli tasarım bilgi alanlarına başvurarak tasvir etmesi.