“Ticari kaygısı olmayan tasarımcı mutlu olabilir burada”

01 Şubat 2011



Ne kadar zamandır takı tasarımı ile ilgileniyorsunuz ve bu tasarım alanı ile ne zaman tanıştınız?


Janset Bilgin: 12 senedir; yani 1998 – 1999'dan beri… Eskiden beri bir tasarım merakım vardı zaten. Yüksek öğrenimimi Boğaziçi Sosyoloji'de tamamladım. Oradan İngiltere'de turizm… Ama uzunca bir süre Asmalımescit'te Mehmet Kabaş'ın atölyesine katıldım. Ardından Kapalıçarşı, sonra da bugünkü ustam… Bir takı okulunda okumadım ama Mehmet Bey bir okuldu zaten.

Size "Ben bu işle uğraşmak istiyorum" dedirten bir milat var mı?

JB: Biraz trajik ama, anne-baba vefat ettikten sonra bir şeylerle uğraşmam gerekiyor gibi hissettim. Terapi gibi… Milat buydu. Kişisel tedavi amaçlı başlasam da çok sevdim. Şimdi başından kalkamıyorum.



Tasarımlarınızı şekillendiren fikirler nelerdir?

JB: Daireler çok var; hiç köşeli bir şey göremezsiniz. Bunu da hep söylerim zaten, daireler… Sonra fark ettim ki, ben böyle kesin kararları olan, köşeli insanları da sevmiyorum. Semazenlerden, onların etek kıvrımlarından ve uçuşlarından etkiler görebilirsiniz. Burada plastik hiçbir şey yoktur; yalnızca doğal taş ile çalışırım. Ya da artık deriler, artık kumaşlar, minik antika parçalar… Bir yandan da profesyonel turizm rehberliği yaptığım için arkeoloji ile de çok ilgileniyorum. Yani burada eski gömülerden 500-600 senelik arkeolojik parçalar da bulabilirsiniz. Müze parçaları da var ama hepsi kayıtlı. En çok sevdiklerim de onlar! Hepsi çok farklı şeyler için kullanılmış… Ancak birleştirdiğinizde çok farklı, yeni bir hikaye ortaya çıkıyor ve bu çok keyifli.



Peki hep Galata'da mıydınız?

JB: Hayır; önce Suadiye'deydim. Sonra bir süreliğine Bebek'teydim. Yani muhtelif yerler… Ebru ile, yani Lilipud ile tanıştığımda ise üç seneden beri Ümit Ünal'ın takılarını yapıyordum. Tünel'deki mekanında hala bulunuyor. Atölye bazlı olarak bakarsanız da ilk mekanım burası. Daha önce ev-atölyeydi. Bir de ben zaten bu binada oturuyorum, en üst katta… Lilipud'dan böyle bir teklif gelince tabi müthiş oldu!

Burada bulunmanın size tasarım anlamında da yeni fikirler verdiği söylenebilir mi?

JB: Of, olmaz mı? Her taşı, dokusu, kokusu… Evim, çok güzel bir manzaraya bakıyor; Topkapı bir tarafta, Kız Kulesi bir tarafta… İçinizde sanat namına ufacık bir şey olmasa da ilham gelir. Bir de buradaki eski kapılar, pencereler çok ilgimi çekiyor. İlk bu dükkana girmeye karar verdiğimde "Delirdin mi sen?" dediler bana. Kapı minicik, sokaktan eğilerek girmek gerekiyor. Ama bu hali ile çok hoşuma gitmişti benim.



Galata sakini olmak ve bir de burada üretmek, çalışmak sizin için ne ifade ediyor?

JB: İyi ki gelmişim diyorum! Yurtdışında gibi burası, çok acayip bir yer! Roma'ya, Floransa'ya gidip, oradaki o daracık sokaklara, minik butiklere bakıp "Keşke İstanbul'da da böyle yerler olsa" derdim. Biliyorsunuz alt tarafımız da Tophane; orası da bambaşka bir kültür… Bazen Çingene düğünleri yapılıyor örneğin. Bunları da sadece "moda hareketleniyor" diye söylemiyorum; çünkü ben 10 senedir buraya geliyorum. Sokaklar, binalar, bu doku… Tarihin içinde yaşıyormuş gibi.

Peki acaba Galata bölgesi içinde son derece sakin bir aksta olmanın yarattığı bir hissiyat mı bu?

JB: Neden ki? Kalabalık isteyince Tünel beş dakika! Ama Serdar-ı Ekrem Sokak tabi çok sakin; burada bazen çıt çıkmıyor. Bir de insanlar çok şeker…



Böyle bir dayanışma ortamı var değil mi Galata'nın?

JB: Komşuluk var burada! Eski mahalleler gibi, insanlar hala sepet sallandırıyorlar. Burada asla aç, susuz kalmazsınız. Herkes birbirini tanır. Mesela, ben dükkanı açmaya hazırlandığım sırada herkes koştu ve bir işin ucundan tuttu. 20 senelik arkadaşlarımla birlikte onlar da yanımdaydı. Şimdi de hoca hasta diye karşı otelden sürekli çay getiriyorlar. (Yaklaşık beş dakika önce "Sıcak sıcak, hızlı hızlı için" denilerek getirilen ballı, rezeneli çayı kastediyor.) Hiç de başka bir yere gidesim yok! (gülüyor)

Bir de eklemek gerek: Galata'ya gelenlere, gelmeyi düşünenlere hep "Burayı bozmayın" diyoruz. Tek bir çirkin tabela bile olmamalı bu sokakta. Bir de zengin olmayı beklememeli hiç kimse. Ben şimdi bir dükkan açtım ve çok mutluyum ama… Ticari kaygılarınız yoksa mutlu olabilirsiniz burada.


Pop-Tech'ten Barok'a, Oradan Minimalist Olana; Bir Galata Mekanları Potpurisi
Galatamap Yaratıcıları ve Mahalle Sakinleri Bertan Berk ile Murat Tamgüç
Stok '60 '70'in Mimar-Mobilyacıları Fulya Ballı ve İliç Kırtaş
Laundromat'ın Mimar-Modacılarından Yasemin Özeri
Lilipud'un Moda ve Takı Tasarımcıları Ebru Çamur ve Janset Bilgin
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :