Projenin ve fikrin felsefesini bu kadar iyi anlatan başka bir isim düşünülemezdi sanırım bu proje için… İstanbul'daki bazı park, meydan, kıyı vb. toplanma alanlarının niteliksiz düzeni veya sokak gibi geçiş yerlerinin kendi haline bırakılmış halleri, kentin açık alanlarında sıkça rastlanan bir sorun… Laf olsun diye uygulanmış ve nereye bağlandığı belli olmayan yaya patikaları, niteliksiz kaldırım taşları ile çevrelenmiş yeşillik, işlevini yerine getirmekte güçlük çeken ve yaya izlerinden bihaber şekilde köşede gelişigüzel konumlandırılmış bir-iki bank…
Sıralanan tüm bu özelliklere sahip söz konusu alan ise aynen böyle bir ‘park'. Karaköy'de bulunan katlı otopark ile Kadıköy vapurunun yanaştığı iskele arasında konumlanan, önemli bir geçiş alanı olduğu gibi çeşitli kullanıcı gruplarının da günün farklı saatlerinde bir araya geldiği, ancak tüm bu hareketi karşılayabilecek düzene sahip olmayan bir yer. Bu nedenlerden ötürü düzenlemeye ihtiyaç duyması, "İmkanmekan" tarafından Kasım 2009'da düzenlenen Karaköy Rıhtım Caddesi Atölyesi'ne konu oldu. Tohum Karaköy projesi ise, bu tasarım atölyesi kapsamında üretilmiş ‘mikro ölçekli bir kamusal alan projesi' idi.
İpek Baycan, Enise Burcu Karaçizmeli ve Utku Serkan Zengin tarafından Temmuz 2010'da Karaköy'deki bu alanda uygulanan projeyi ve grubun bakış açısını kendi tanımlamaları ile sunmaya devam etmek yerinde olur:
"Alanın henüz tasarlanmamış durumu; kullanım potansiyelini ve farklı kullanıcıların kamusal alanda gereksinimlerini, eğilimlerini saptamak ve anlamak için bir fırsat olabilir."
Bu durumu fırsat görerek, alana doğrudan bir tasarım önerisi getirmek yerine, alanın ihtiyaç duyduğu düzenlemeyi kendisinin üretebilmesi adına bir süreç önerisinde bulunuyorlar. İyi bir metafor altında, alana tohumlar serpiştirerek, bu tohumların kullanıcılarda yarattığı etkiyi ve hareketi, yani aslında filizlenişini izliyorlar. Tasarladıkları ve uyguladıkları farklı türlerdeki 40x40 cm ebatlarındaki kübik iskelet sistemleri (tohumları) "farklı kullanıcıların farklı ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde dönüşebilecek" bir sürece bırakılıyor. Kübik sistemler bir araya getirilip çoğaltılarak ihtiyaca uygun hale getirilebileceği gibi, taşınabilir olması nedeniyle yer değiştirerek yeni ihtiyaçları karşılayabiliyor. Kullanıcılar; balık tutmak adına ekipmanıyla tam kadro geleninden seyyar satıcısına, sadece oturup denize dalıp gitmek isteyen romantik bir çiftten, deniz motoruna adımını rahatça atmak isteyen teyzeme kadar çeşitleniyor, dönüşüyor…
Ekibin oluşturduğu blogda ise, her güne ait gözlemler birebir anlatılıyor. İnsanlar yer değiştiriyor, kimi zaman hava kötüleşiyor veya bazen bu kübik sistemler (tohumlar) yok oluyor ve bu süreçte ekibin merak dolu arayışına blog sayesinde şahit olabiliyorsunuz. En sonunda ise, yersizlik hissi veren bu işlevsiz ancak önemli alanın dili çözülüyor; yer değiştiren, yok olan, dönüşen kübik sistemler filizlenip, ihtiyaçların ve potansiyelin izlerini ortaya koyuyor. Tasarlanan kamusal mekanların etkin ve doğru kullanılabilmesi adına bu yöntem ve süreci çok doğru bir örnek…
Proje hakkında daha detaylı bilgi edinmek ve süreci incelemek için tıklayınız.
Atölye organizasyonu ve fikir sahibi İmkanmekan'a ulaşabilirsiniz.