"Üç sene yarışma birikiminin avantajı yok, ama beş sene boş oturmanın var!"

09 Ocak 2009



Müşteri olarak kurumsal şirketler daha çok insiyatif veriyorlar mı?

O.E: Evet. İstanbul'daki mimarlar buraya sunum yapmaya geldiklerinde projelerini görüyoruz ve "Bunu nasıl kabul ettirdiler?" diyoruz. Belki onlar marka haline gelmiş isimler ama...

Fakat kurumsallaşmış, büyük şirketlerde bu "Benim dediğim gibi olacak" yaptırımının daha baskın gözlemlenmesini beklemez miyiz?

O.E: Valla aslında o herkeste var. Mesela yarışmada birinci olduk ama belediye başkanında da o tavır var. Birinci olmuşsunuz, seçilmişsiniz, o noktada önemli değil ki...

Peki küçük-orta işletmeler?

O.E: Onlarda da yöneticinin görgüsüne bağlı olarak değişiyor. Biz birkaç orta ölçekli firma ile dekorasyon – iç mekan tasarımı işleri için çalıştık. Gördük ki okumuş, belli ki Avrupa'da gezmiş, görmüş insanlar daha açık fikirli oluyorlar. Diğerleri ise daha müdahaleci oluyorlar. İstanbul'da olsaydık söz konusu kurumsal şirketlerle çalışma şansımız daha yüksek olabilirdi. Belki de CV'miz biz oraya gitmeden ellerine ulaşmış olurdu. Ama işverenlerin bizim kim olduğumuzdan, ne işler yaptığımızdan, hangi yarışmalardan ödül aldığımızdan haberleri yok.

Peki bu yalnızca işverenlerin ilgisizliğinden mi kaynaklanıyor sizce? Başka dinamikler de etkili olmalı ‘tanınırlık' kazanmak için...

D.D: Zaten yarışmalar öyle acayip bir kurum ki! Yarışmaya girenlerden başka kimsenin o yarışmadan haberi yok. Çünkü her hangi bir medya organında yer almıyor bu etkinlikler. Bunun ötesinde medya organlarını geçtim; mimarlık dergilerinde de yer almıyor. Bugün bir Arredamento Mimarlık'ta yarışma haberi görürsünüz, bir de Yapı Dergisi'nde. Buralarda da çok üst başlık olarak "yapıldı" haberi geçer; Avrupa'dan bir yarışmanın kazananlarının ise sayfa sayfa projeleri basılır. Dolayısıyla Türkiye'de yarışma kültürünün de çok zengin bir altyapısı yok. Hala da kimse ilgilenmiyor.

O.E: Mesela eskiden, ‘60'lı ‘70'li yıllarda, yarışmadan ödül aldığınızda sınıf atlıyormuşsunuz. Bunu da geçenlerde Mimarlık Haftası'nda Tamer Başbuğ söyledi.

D.D: Biz dört yılda 17 yarışmaya girdik, ikisi birincilik olmak üzere sekizini kazandık ama sınıf mınıf atlamadık... O ödüllerin bir getirisi olmadı bizim için çünkü hala tanınmıyoruz. Tanınmaktan kastım star olmak falan değil. Mimarlık camiasında artık ürün olarak bir şeyler ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum ama hala bir altyapı oluşturamadık.

O.E: Bir de mesela davetli yarışmalar var. Siz buraya işveren tarafından çağırılıyorsunuz ve kazanmasanız bile CV'nize yazabiliyorsunuz. Ama ortada jüri yok, şartname yok, hepi topu iki kişi katılmış. Birileri de bir sürü birincilik ödülü sıralamışlar alt alta. Yani yarışma derken neden bahsettiğiniz de önemli. Ve bu noktada bizim ne dediğimizden ziyade Oda'nın dediği önem kazanıyor. Mimarlar Odası'nın yarışmalar aracılığıyla yapılan mimarlığı biraz daha desteklemesi gerekiyor diye düşünüyorum.

D.D: Ya da yarışma açılmasını sağlaması gerekiyor.

Peki sizce daha fazla yarışma açılsaydı, kaçınılmaz olarak önem kazanırlar mıydı? Yoksa kayıtsızlık devam eder miydi?

D.D: Tabi aslında. Daha fazla yarışmadan kasıt, daha fazla birinci projenin uygulanması olmalı. Çünkü kazanan projeler uygulanmaya başlanırsa, yarışmaların da gücü artacak. Mesela bugün Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Selçuklu motifli prototip okul projeleri çıkartıldı. Ya da Adalet Sarayları eklektik görümlerle oluşturulmaya çalışılıyor. Bunlar yarışma kurumunun ses getirememesinden kaynaklanıyor.

O.E: Size yasal bir örnek vereyim. Pendik Belediyesi'nin binası için açılan yarışmayı biz kazandık. Ancak o projeyi normal şartlarda ihale ile alamıyorduk. Nedeni de yaşımızın 25, yani yetersiz olması... 2005 yılında sözleşmeyi imzaladığımızda iki senelik mimardık. İhalesi açılsa "En az beş sene deneyim" diyeceklerdi. Dahası yanımızda bir inşaat mühendisi, bir tekniker, falanca marka plotter, lisanslı AutoCAD... Bu dünya kadar şartı ben sağlayamayacağım için ihaleye bile giremezken, yarışmada birinci olabiliyorum. Demek ki illa gerekmiyor. Şöyle bir çözüm olabilir: Yarışma için bir takım şartlar aranmasın veya bu başarılar puan olarak geçsin.

Fakat sizce böyle bir sistem, belki gerçekten hoş ve iyi tasarımlar ortaya koyan fakat iş gücü ve teknik altyapı bakımından projenin altından kalkamayacak ofislerin ön plana çıkmasına neden olmaz mı?

O.E: Sadece yarışmacı olmak istemek yetsin demiyorum. Ama mesela beş sene deneyim aranmasın. Ama yanında inşaat mühendisi, teknikeri ve yardımcı aransın. Sadece yasal olarak yarışmaların ihale yasasında hiçbir etkisi ve önemi yok. Yarışmalara girmiş, ödül almış olmanın da sayıldığı söylenemez. O birikiminizin hiçbir avantajı yok! Ama şunun var: Beş sene oturmuşsunuz, hiçbir iş yapmamışsınız ve ihaleye girebiliyorsunuz. Elbette diplomanızı beş yıl önce almışsanız...


İkiartıbir'in Kısa Hikayesi
Taze Bir Mimarlık Girişiminin Dinamikleri
İkiartıbir İle Yarışmalar Kurumu Üzerine
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :