Bilgin Mimari Tasarım nasıl ortaya çıktı?
CB: 2014 yılında Teğet Mimarlık’tan ayrılmam ile başlıyor süreç. O dönemde Begüm, Kültür Üniversitesi’nde araştırma görevlisi. Ama tabii ki hep arka planda ve yanımda, hafta sonlarını, akşamlarını ayırıyor. Orada aslında süreç yarışmalarla başlıyor. Çünkü yarışmaların şöyle kritik bir rolü var; işverenin neredeyse olmadığı bir düzen içerisinde proje üretiyorsunuz. Canınız ne istiyorsa yapabilirsiniz. Sizi tutan hiç kimse, hiçbir şey yok. Ve kimse onunla ilgili teslim edene kadar teknik bir yorum yapmıyor. Dolayısıyla bu özgürlük ortamında siz bir proje sunuyorsunuz. Ondan sonrası artık jüriye kalmış. Jüri ile paralel düşünüyorsanız ödüllendiriliyorsunuz; yoksa başka bir yarışmada şansınızı denediğiniz bir ortam...
Aslında tam yarışmacı bir ofis olduğumuz söyleyemem çünkü sayıca çok az yarışmaya giriyoruz. Fakat girdiğimiz yarışmaları özenle seçmeye çalışıyoruz. Bizim için ofiste bir yarışma projesi üretmek asla bir aylık bir süreç olamaz. En az üç aylık bir süreçten bahsediyoruz. Dolayısıyla geçmişe dönüp baktığımızda her sene bir yarışma, en fazla iki yarışmaya girdiğimiz bir süreç yaşamışız.
BYB: Çinici Mimarlık’ta çömezlikle başlayıp farklı ölçeklerde projeler içinde bulunarak, sonrasında da proje koordinasyonu, yöneticiliği yaparak artık belli bir tecrübeye erişmiştim. Çinici Mimarlık’ta geçirdiğim öğretici sürecten sonra Torbalı yarışmasının da uygulanmaya karar verilmesiyle beraber artık benim de Caner’e katılma zamanımın geldiği aşikar olmuştu.
CB: Her zaman yarışmacı bir ofis olduğumuzu söyleyemesem de, yarışmalar ne olursa olsun bu ofisin kurulmasında çok büyük öneme ve katkıya sahip.
11 yarışma katılımı, 3 birincilik ve toplamda 7 ödülünüz var. Oldukça önemli bir başarı oranı...
CB: Bence biraz ince eleyip sık dokumaktan kaynaklanıyor. Bir proje bizi heyecanlandırıyorsa veya onunla ilgili bir söz söyleyebileceğimizi hissettiğimiz yarışmalara katılıyoruz. Ben her proje ile, her konu ile ilgili müthiş fikirlerimiz olabileceğini hissetmiyorum açıkçası. Dolayısıyla bu proje seçme, yarışma seçme meselesi bizim için önemli. Ve giriyorsak da şunu bilerek giriyoruz; gerekli mesaiyi harcayacağız. Tabii maddi anlamda çok zor bu. Bu süreleri, süreçleri vermek. Çünkü şanslıysanız ve ödül alıyorsanız maliyetleri karşılıyor neredeyse. Ödüller hiçbir zaman müthiş rakamlar olmadı. Ama buna rağmen giriyor olmak ve ödül alamadığınızda yılmamak tekrar deniyor olmak bence çok önemli.
Kazandığınız ödüller sizin için ne ifade ediyor?
BYB: Yarışmalar ödülünden ziyade ofis için çok heyecan verici ve dinamik süreçler. Rutinde giden süreci tersyüz eden bir hali var. Dolayısıyla çok öğretici oluyor. Kısa zamanda birçok konuyu araştırmanız, öğrenmeniz, grupça tartışmanız gereken süreçler. Ödül kısmı biraz ekstra. Siz elinizden gelenin en iyisini yapıp ona gerçekten gereken zamanı harcadıktan sonra biraz o anki seçici kurulla alakalı bir durum.
CB: Ödül alıyor olmak elbette çok değerli, çok mutluluk verici bir şey ama samimiyetle söylüyorum; gerçekten değerli olan şey, farklı konularda, farklı ölçeklerde, farklı coğrafyalarda birtakım yarışmalara girip onun üzerine kafa yormak. Çünkü yarışma süreci insana şunu katıyor: Proje sürecinde insan düşündükçe, onu tarttıkça aslında günün sonunda tek bir öneri sunuyor. Sanki en ideal koşullar oymuş gibi. Ardından yarışma sonrasında kafanızı kaldırıp 270 tane daha öneri görünce olasılıkları görüyorsunuz. Dolayısıyla yarışma sadece katılana ve kazanana öğreten bir süreç değil, aslında herkesin öğrendiği çok demokratik bir iş verme, iş alma ve mimarlık ortamını geliştirme mecrası. Bunun bu nitelikte devam etmesi ve hatta artması bence en kritik meselelerden biri.
Ödül alamadığımız Lüleburgaz’da Kore Şehitleri Anma projesi mesela bizim için çok özel bir proje. Ahşap bir tektonik denemesi ve araştırma süreciydi bizim için. Ağır bir “anma” konusunu barışçıl ve bulunduğu konum gereği kırsal bir tektonik ile yorumladık. Ödül alamadık fakat onlarca proje görmüş olduk. Bu geniş yelpaze ve çeşitlilik bence çok önemli. Ofisin bu gününde kurmaya çalıştığımız sistem de aslında biraz öyle. Belli bir üslup, belli bir dönem, belli bir modaya yakalanmadan proje üretebiliyor olmak. Aslında her projenin kendi özgün koşulları içerisinde irdelendiği bir sürece atılmaya çalışıyoruz. Bunun önemli bir parçası da işte bu yarışma dünyası ve oradaki çeşitlilik.
Ofisten kısaca bahsedebilir misiniz? Nasıl bir yapılanmanız var?
CB: Biz butik bir ofisiz. Butiği ölçeği anlamında değil; işe yaklaşımımız, ele aldığımız projeler ve bütün bu süreç özelinde söylüyorum. Çekirdek bir kadromuz var, 4-5 kişi arasında değişiyor. Bu çekirdek kadro, proje bazlı iş birlikleri ile büyüyor. Daha çok aldığımız projenin niteliği, özelliği, uzmanlığına göre proje gruplarını bir araya getiriyoruz. Yelpazeyi geniş tutabilmek adına farklı uzmanlık alanlarındaki ekiplerimiz oluyor. Biz belli bir konuda uzmanlaşmak ve onun üzerine uzmanlaşan bir ekiple büyümek istemiyoruz. Bizim için değerli olan şey, mimarlık, mimarlık konuşabileceğimiz bir ortam ve bunun altlığının yaratılması. Sadece mimari ekip için bahsetmiyorum, bir akustik mühendisinden tutun, aydınlatma tasarımına, nerede ne gerekiyorsa o bulutu büyütüp küçülttüğümüz bir durum yaşıyoruz.
BYB: Bazı projelerde çok elzem olan bir danışmanlık ya da ekip üyesi, diğer projede hiç de gündeme gelmeyebiliyor. Dolayısıyla ekibi de tasarlamak çok kritik.
CB: Günün sonunda, yapı elde etme aşamasında mimar bir orkestra şefi ve bu kolektif bir iş. Evet, bizim yönlendirdiğimiz, fazlasıyla rol aldığımız bir iş fakat işin sonuç ürünü, çok büyük bir grubun emeği sonucunda ortaya çıkıyor. Dolayısıyla işin kolektif olması ve hem tasarım hem imalat süreçlerinin kolektif olması bizim için çok değerli. Keza şantiye süreçleri de bizden bağımsız değil. Projeyi yaptık bitti diye yaklaşmıyoruz. Şantiyede olan her problem de bizim problemimiz. Dolayısıyla her zaman hem takip ediyoruz hem de bazen o takip sınırlarını zorladığımız bir ilişki içerisine giriyoruz. Zaten baştan şunu koyuyoruz; “Siz-biz yok. Ortada bir proje var ve hep birlikteyiz. Bunu en iyi haliyle inşa edeceğiz.” Bu inançla projede çalışan yüzlerce kişiyi ortak bir hedefe yönlendirebiliyorsak işin kendisi eminim iyi çıkacaktır. Problemsiz bir süreç zaten yok. Önemli olan problemleri hep beraber göğüslemek ve bütün bu odağı kaçırmamak aslında.
Yani tasarımlarda dışardan akustik danışmanlığı, aydınlatma danışmanlığı gibi destekler alıyorsunuz…
CB: Tabii, statik, elektrik, mekanik, yangın, cephe... Bütün bu disiplinlerde aslında bizim için önemli olan doğru konuda doğru ekipleri bir araya getirebilmek.
BYB: Bazen sanatçılarla, sanat küratörleri ile çalışıyoruz...
CB: Multidisipliner derken çok geniş bir derya ve bunu olabildiğince de genişletmeye çalışıyoruz bir yandan. Ahmet Doğu İpek’le Duatepe’de bir park tasarladık. Bir yarışma projesiydi. Hatta bir heykel isteniyordu bizden, biz bir heykeltıraş bulmadık; bir ressamla, Ahmet Doğu İpek’le çalıştık ve heykel yapmadık, başka bir şey önerdik. SCADA projesinde Süleyman Yılmaz, Hakan Yılmaz, Ecem Dilan Köse, Ali Tan Uçer gibi yeni mecra sanatçılarıyla çalışma fırsatı bulduk. Keza Artnivo / Şebnem Alkın ile birlikte projeler ürettik. Dolayısıyla bunlar bizim için tasarım sürecinin, o çemberin bir parçası.
Duatepe Parkı
Her ölçekte mimari tasarımlarınız var. Siz mimari yaklaşımınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
CB: Yere ait ve yere özgün tasarlamaya çalışıyoruz. Bu bizim için sürekli aynı şeyi yapmamak, bir tasarım dili oluşturmamak anlamında da önemli. Bir yandan da belli spesifik bir konuda, bir çizgide gitmek yerine o yelpazeyi geniş tuttuğumuz ve her alanda fikir üretmeye çalıştığımız, o konularda da yeni tecrübeler edinmeye çalıştığımız bir süreç yaşıyoruz. Burada her proje bizim için yeni, temiz bir sayfa. Dolayısıyla bir malzeme birliği göremezsiniz, bir dil birliği, mimari üslup birliği göremezsiniz. Projeler birbirine bazen daha yakındır bazen daha uzak. Ama niyetimiz, proje özelinde nitelikli ve sadece o proje için, o alan ve o nokta için üretilmiş ürünler tasarlamak.
Bu anlamda ben kendimizi şöyle tarifliyorum: Biraz terzi gibi hissediyoruz. Kişiye özel dikmeye çalışıyoruz kıyafeti. Dolayısıyla her proje yeni bir sayfa açıyor ve her yeni sayfa da bize müthiş bir efor anlamına geliyor.
BYB: Her projede yeni bir öğrenme, araştırma süreci, sonrasında tasarımın gelişme süreci, mühendislik grupları, şantiyesi, uygulanması gibi yeni, uzun, üzerine çok düşünülmüş süreçler olmasına özen gösteriyoruz. Farklı ölçeklerde, farklı konularda projeler yapmak çok güzel, hep bunu yapmaya çalışıyoruz ama bazen bu elinizde de olmayabilir. Çok şanslıyız bir yandan. Yarışmalarla da kendimiz bu şansı yaratmaya çalıştık bazen ama şimdiye kadar çok farklı konularda, farklı büyüklüklerde projeler üzerine düşünme fırsatı bulduk. Öyle olunca da süreçler çok daha dinamik oluyor. Sizi her zaman heyecanlandıran yeni bir konu, bilmediğiniz, öğrenmek istediğiniz, tasarlamak için heyecan verici ortamlar oluşuyor.