Çat Kapı söyleşilerinde ofisin yapısına göre yarışma konusu ayrı bir başlık bile olabiliyor. Dolayısıyla pratiklerin yarışmalara nasıl yaklaştığını sormak ritüel haline geldi.
Esin Tercan: Aslında öyle bir hedefimiz var. Hatta diğer binamızı sadece yarışmaların yapıldığı bir ofis düzenine kavuşturmayı aramızda konuşuyoruz.
Ahmet Tercan: Erdal Hoca'nın ofise dahil olmasının da bize çok katkısı oldu. Özellikle mimari bakış ve tasarım felsefesi olarak getirdiği ayrı bir boyut var. Bu çok çok önemli. O boyutun etkisiyle tasarıma yaklaşımımız da değişti. En büyük sıkıntımız, bunu güncel projelere istediğimiz kadar yansıtamamamız. İnşaat sektöründeki teknik, ekonomik, politik boyutun etkisiyle birçok alanda bu tasarım yaklaşımımızı istediğimiz kadar projelere yansıtamadık. Proje yarışmalarını, daha özgür hareket edebileceğimiz bir alan olarak görüyoruz. Henüz organize olamadık ama olacağız.
Erdal Özyurt: Yarışmaları sevmediğimi itiraf etmeliyim. Ama Ahmet'in dediği çok doğru; Türkiye'de ancak böyle düşüncenizi ifade edebiliyorsunuz. Ama ille de kazanmak için yarışmak yanlısı da değiliz. Yarışma hiçbir zaman bir iş alma yöntemi olmadı bizim için.
Ahmet Tercan: Evet, yarışmalara bir manifesto, bir duruş olarak yaklaşıyoruz.
Erdal Özyurt: Zaten Türkiye'de her projeyi uygulamaya dönüştüremiyorsunuz.
"Binanın ancak inşa edildiğinde bir gücü olduğuna inanıyoruz"
Yarışmayı iş alma yöntemi olarak değil de tutku olarak gören mimarlar da var. Yarışmasız yaşayamayan bir kesim söz konusu…
Ahmet Tercan: Yarışma biraz oyun gibi bir şey doğrusunu söylemek gerekirse. Belli kurallar var ve o kuralları "kimse" değiştirmiyor, sonuna kadar bunlara bağlı kalınıyor. Bu da herkesin hoşuna gider tabi… Ama gerçek hayat öyle değil. Gerçek hayat kusurlu, kurallar sürekli değişiyor ve siz o değişen kurallar ve kusurlar arasında çok daha fazla zorlanıyorsunuz. İkisi arasında büyük fark var.
Esin'in söylediği gibi ben de kendi adıma bu projenin (ofisin bir bölümünün yarışma bölümüne dönüşmesinden bahsediyor) gerçekleşmesini çok istiyorum. Erdal Hoca da tarif ettiği anlamda yarışma projelerini destekler ve katılır. Ama sonuçta mimarız ve binanın ancak inşa edildiğinde bir gücünün olduğuna inanıyoruz.
Sürekli yarışma projesi çizip, uygulama anlamında bir şey görememek çalışanlar açısından da pek motive edici olmuyor.
Erdal Özyurt: Mimarlığı sadece projeyle yapmak da mümkün. Hejduk'un toplamda üç tane binası var. Onları da niye yaptı, pek bilmiyorum ama çok önemli bir mimar. Aslında yarışmalar binaları yapmak için düzenleniyor. Kimse fikrini ifade etmek için katılmıyor, herkes o binaları yapmak istiyor. Türkiye bu konuda çok talihsiz ama Batı'da kağıt mimarlığı diye bir şey de var. Lebbeus Woods sadece çizerek var oluyor. Hejduk da proje yaparak dünyanın en ünlü mimarlarından biri oldu. Yani inşa etme gibi bir derdi yoktu. Türkiye'de ise insanlar bunu gerçekten bir iş olarak görüyor. Buna rağmen ancak küçük bir bölümü inşa ediliyor yarışma projelerinin. Beşiktaş'taki deniz müzesi bu konuda çok şanslı…